?>

Asalak Yaşamak!..

Metin ÇAĞAN

6 ay önce

İslâm, bireyin dünyada hayatını devam ettirmesi için gerekli olan şeylerin kullanımının ve tüketiminin mübah yoldan olmasını istemiş; veren el, alan elden üstün tutulmuş ve insanlar helâl yoldan kazanç sağlamaya teşvik edilmiştir. Kişi kendi el emeğiyle kazandığından daha hayırlı, daha temiz bir kazanç elde edemez zaten. Bu nedenle insanlardan istenen, kendi emeğiyle çalışıp kazanarak harcamasıdır.    Çalışmaya imkânı olmayanlar ya da imkânı olup kendisine ve ailesine yeterli olmayanlar için de İslam bazı yardımlaşmaları farz, bazılarını vacip, bazılarını ise sevap olarak teşvik etmiştir.   Çalışmadan başkasının sırtından geçinmek, asalak yaşamak, yaşamak değildir. Başkasının emeğini ve alın terini çalışmadan geçimine alet etmek çok kötü bir kazançtır.   İslam’da kural olarak dilencilik yasaklanmıştır. Bunun tek istisnası; bir kimsenin çalışamayacak derecede güçsüz hâle gelmiş olması ve zaruri ihtiyaçlarını karşılayamamasıdır. Buna göre dilencilik bir kazanç yolu değil, zaruret hâliyle sınırlı bir ruhsattır ve meslek haline dönüştürülemeyeceği de kesin olarak ifade edilmektedir. Çünkü Kur’an’da da dilencilik insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir tutum olarak değerlendirilmiştir (Bakara, 2/273).   İhtiyacı yokken hiçbir emek harcamadan başkalarının sırtından geçinmek, insanların duygularını istismar ederek bir şeyler almak, istemek doğru bir davranış değildir. Çünkü doğru olanın kişinin bizzat çalışıp hayatını kazanmasıdır.   Kendini akıllı sanıp insanları kandırarak sömürmek, çalışmadan insanların sırtından geçinmek haksız kazançtır.   Çalışmadan iyi niyetli insanların duygularıyla oynayarak, insanları aldatarak elde edilen gelir çirkin bir kazançtır. Ayrıca hak etmediği halde başkasının emeğini yanıltarak ve kandırarak gelir elde etmek bir tür haksız kazançtır.    Bir tarafta düşük ücretle bile iş bulamayan üniversite mezunları, diğer tarafta asgari ücretle zor şartlarda tehlikeli işlerde çalışanlar mevcutken; ömür boyu iş garantisi görülen kamu kurumlarında herhangi bir iş yapmadığı halde iltimasla, kayırmacılıkla, torpille göreve getirilen bir kişinin, koltuk işgal etmesi iyi bir maaşla çalışıyormuş gibi yaparak kazanç elde etmesi haksız kazanç ve kul hakkı yemek değil midir?    Haksız kazanç için Türkiye’de faiz, Arabistan’da fayda, Mısır’da fazla, rahmetli Turgut Özal ifadesiyle nema, Kur’an’da ise riba kavramı ile ifade edilmektedir.   Riba ayeti, en son inen ayetlerdendir. Ribâ, üretken değil tek taraflı çıkar sağlayan bir sömürüdür. Dini duyguları sömürerek, çıkar ve menfaat sağlayan her türlü imtiyaz ve gelirler de ribadır yani haksız kazançtır.   Kendi yaradılış gayesini kavramış ve buna uygun hareket edenler yüz yıllar öncesinden bunu onamış olduğundan Aristo da, Sokrates de, Eflatun da, Yahudilik de, Hristiyanlık da, İslam da haksız kazancı yasaklamıştır.   * Bununla ilgili etkileyici bir hikâyeyi Sadi Şirazi anlatıyor: Bir derviş kırlarda gezerken ayağı olmayan bir tilki görmüş. ‘Bu sakat hayvan ormanda nasıl yaşar?’ diye merak edip tilkiyi takip etmeye başlamış. Biraz sonra güçlü kuvvetli bir aslan gelmiş, avladığı bir hayvanı dişleriyle parçalayıp güzelce yemiş. Yemeğin artığını bırakmış ve sakat tilki de arta kalanlarla karnını doyurmuş. Derviş bu olaydan çok etkilenmiş ve şöyle düşünmüş; “Rabbim ne kadar büyük! Bu sakat tilkinin yemeğini ayağına kadar yolluyor, benim de rızkımı gönderir elbet. Öyleyse ben de çalışmayayım, Allah’a sığınıp rızkımı bekleyeyim…” Aradan günler geçmiş, derviş aç biçare bekliyormuş. Ne ona bir lokma ekmek veren varmış, ne de bir tas su getiren. Bir arkadaşı, dervişi kuytu bir köşede, gözlerinin feri gitmiş, yüzünün rengi solmuş hâlde görünce ne olduğunu sormuş. Derviş, şahit olduğu sakat tilki hadisesini anlatmış. Arkadaşı: “Ah be dostum, sen neden böyle yanlış bir düşünceye kapılıp çalışmadın? Niçin kendini ayağı olmayan bir tilkiye benzettin de böyle tembel tembel yatmayı seçtin? Ayağa kalk ve var gücünle çalış. Sakat tilkiye değil güçlü aslana benze!” * Asalak hayat yaşayanlara, üretmeden tüketenlere, birilerinden geçinenlere, hazırdakini tüketenlere, yan gelip yatanlara, çalışmayanlara… üretmeyi laf üretmenin ötesine taşıyamayanlara “Suç ve Ceza” romanında F. Dostoyevski şöyle söylüyor: “Bir kez hazır yemeye, başkasının emeğine yaslanıp asalak geçinmeye alışılmaya görsün, işte böyle saati gelince herkes hünerini göstermeye başlar.”     Çocuklarımız büyürken onları hayata hazırlamak, iyi yetiştirmek, sorumluluk sahibi olmalarını sağlamak, empati yeteneği gelişmiş, gelişimlerini tam olarak tamamlamış “tam bir birey” yapmak toplum olarak hepimizin en önemli görevidir. Geleceğimizin teminatı olan nesilleri doğru yönde, bilinçle şekillendirip, doğru ve güzelle buluşturmak; alın terine, el emeğine, göz nuruna değer veren bireyler olarak yetiştirmek, el emeği ve göz nuruyla elde edilen nimetin “en hayırlı lokma” olduğunu idrak etmelerini sağlamak, kul ve kamu hakkına riayet ederek kazancı ve ömrü bereketlendirmek gerektiğini ve asalaklık illetinin yanlışlığını kavratmak olmalıdır. Zaman zaman yorulsan da pes etmeden yol alacaksın. Hayat izlemek, anlamak, yorumlamak, yaşamak, tefekkür etmek içindir.  Hayatta durmak yok. Yaşamak, sorunlarla baş etme sanatıdır. Durmadan çalışacaksın, kendini geliştireceksin. Sadece hayatta asalak olmayacaksın!.. Nazım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” şiiriyle noktayı koyalım bugünkü yazımıza… Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın                      bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,                        yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,                         yahut kocaman gözlüklerin,                         beyaz gömleğinle bir laboratuvarda                                         insanlar için ölebileceksin,                         hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,                         hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,                         hem de en güzel en gerçek şeyin                                       yaşamak olduğunu bildiğin halde…
YAZARIN DİĞER YAZILARI