?>

“AZDIK, İSLAM AHLAKINDAN UZAKLAŞTIK, KUTUPLAŞTIRILDIK”

“AZDIK, İSLAM AHLAKINDAN UZAKLAŞTIK, KUTUPLAŞTIRILDIK”

Uğur YILDIRIM

3 yıl önce

    Uzun süredir dünyada olduğu gibi ülkemizde insanlarda manevi ve ahlaki alanlarda öylesi bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor ki akıl alır gibi değil...   Dünya nimetleri aç gözlülerin gözlerini kör etmiş. Her geçen gün dünya nimetlerine olan düşkünlük ve hırsla insanlıktan uzaklaşıyoruz. İnsanlar arasında karşılıklı saygı, sevgi, paylaşım bitmiş.   Bu ülkede insanımız nefsinin esiri olmuş. Madde manaya galebe çalalı çok olmuş. İnsanların ekseriyeti yaşamak için muhatap kabul ettiği, önünde saygı ile eğildiği tek güçün para olduğuna biat etmiş. İnsanların ekserisi malın, mülkün, maddenin esiri olmuş.   Toplumun ne kadarı sofrasına oturduğunda besmele çekiyor. Ne kadarımız komşusuna yediğinden ikram ediyor. Yada sofradan kalkarken kimler Rabbimize verdiği nimetler için şükür ederek sofradan kalkıyor...   Toplum Genelinde; ölüm ve ahiret inancı unutulmuş. Varoluşun tek gayesi dünya olmuş. İman esaslarına olan itikat tarumar olmuş.   Hemen hemen toplumun tüm kesimi ekonomiyi, doları, pahalılığı konuşuyor. Ahlaksızlar, edepsizler, hırsızlar, kul hakkı yiyenler, eşini boynuzlayanlar toplum içinde, insan içinde o kadar rahatlar ki; ne Allahtan korkuları var, ne kuldan utanmaları var, ne yüzleri kızarıyor, nede yüzlerini saklıyorlar... Bu tipler yakalandıklarında çocuklarının, eşlerinin, komşularının yüzüne rahatlıkla bakıp sokakta gezebiliyorlar... Ama kimse bu rezaletlere ses çıkarmıyor...   Toplum bu hale nasıl geldi ? Hangi ara biz biz olmaktan çığırdan çıktık ?   Allahtan korkmayan, İslamın nimetlerinden ve müeyyidelerinden bi haber bir nesil ve toplum yetişip gelişti. Boy abdestini bilmeyen, taharetsiz gezen, Sübhanekeyi, Fatiha’yı okuyamayan bir toplumda Cuma namazına dahi gitmeyi kendine zul gören, miras için anne ve babasını öldürmekte tereddüt etmeyen, eşini kıskanmayan, kalbi taşlaşmış ve kalbini dünya hırsı bürümüş, bey namaz gezen toplum üyeleri var.   Anasına, babasına, akrabasına, büyüğüne saygıyı kaybetmiş, komşuluğu yitirmiş, küçüğünü ezen bir toplumdan günümüzde ve gelecekte ne beklenebilir ki !   Hayatında bir ay, bir gün alın teriyle çalışmamış, ezilmemiş, yokluğu görmemiş, baba parasıyla yaşamış, lise ve üniversiteyi yeni bitirmiş, bıyığı yeni terlemiş gençler isyan içinde, emek sarfetmeden, sabır testisini taşımamış gençler altına araba, ev istiyor. Her şeyi bildiğini zanneden, sabırsız, atarlı, önüne mikrofon konulduğunda algı operasyonlarıyla doldurulmuş kıtalar halinde cümleler sarfeden, cebinde beş on bin liralık iPhone ile gezen, daha hayata atılmadan hayattan yorulmuş  dolgun maaş sunulmamasını devlete bağlayan gençler biliniz ki böyle bir dünya yok !   48 ay askerliği, 24 ay vatan borçunu ifa eden babasını, dedesini bilmeyen, 6 ay askerliği esaret olarak gören, 28 gün paralı askerliği vatan görevinden sayan gençler; şehitlerin kanıyla sulanmış bu topraklarda dalgalanan al bayrağın değerini nasıl idrak edebilir...   Üniversitede, lisede, ortaokulda bir gün ayakkabı boyacılığı yapmamış, günlük harçlığını kazanmak için pazarda, sokakta su satmamış gençler, emeksiz yemek insanı aldatır. Öyle “armut piş ağzıma düş” öyle gerçekleşecek bir düş yok...   Dolar, altın artışını konuşuyoruz. Ama TL’sini dolara yatırıp doların yükselmesine neden olan, avuçunu ovuşturan gaygubetlere ses çıkarmıyoruz.   Herkes ekonomiyi, pahalılığı, fahiş fiyat zamlarını konuşuyor. Bu pahalılıkta pandeminin etkisini konuşan, gözü aç stokçuları eleştiren, ahlaksız yere kazanç elde edenleri konuşan, duyan var m ?   Bizim toplumumuzu bir yapan değerli kılan ortak paydalarımız, kültürel kıymetlerimizdir.   Fetöden muzdarip olanların, kandırılıp cezaevine düşenlerin, fetö elebaşısına bir kez bela okuyup çocuklarımızın hayatını mahvettiniz diye hesap soranı, savcılığa şikayette bulunanı duydunuz mu ?   Aç gözlü fırsatçılara, kartelçilere, stokçulara bizi neden soyuyorsunuz diye karşılarına dikilene şahit oldunuz mu?   Ailelerin çocuklarına küçükken öğretemediği kul hakkını, İslamın kadına, çocuğa verdiği değeri; anne sevgisinden, şefkatinden mahrum büyüyen çocuklara “İstanbul sözleşmesiyle” öğretmeyi “kadına şiddetin çözüm yolu” bildik.   Cinsiyetini beğenmeyip cinsiyet değiştirenler, erkekle erkeğin, kadınla kadının evlenmesini ve evlat edinmeyi hak ve özgürlü sayan gafillere ses çıkaranı, karşı çıkan vatandaşa şahit oldunuz mu ?   Toplumsal adalet için, huzur için elbette en başta devlet ve kurumları hesap verecek ve kanunsuz davrananlardan hesabı devlet ve kurumları soracak. Adaleti, adil paylaşımı devlet uygulayacak. Hak, hukuk devlet eliyle dağıtılacak. Lakin; devleti devlet yapan asıl unsur olan millette devletinin yanında olacak. Devletine yardımcı olacak. Namussuzlar kadar namuslularında sesi çıkacak...   Bana ne diyip devlet yapsın, “bende yok devlet versin” mantığı sorunlardan ve sorumluluktan kaçıştır.   Öyle bir zaman diliminden geçmekteyiz ki; insanlık can çekişiyor. Evli kadının televizyonlara çıkıp eşinden kaçıp başkasından hamile kalışını haykıran kepazeye ses çıkarmayan bir toplum... Edebe, haya’ya, kul hakkına riayetin olmadığı bir toplumda huzur, asayiş, birlik ve bereket olmaz; millette huzur kalmaz...   Bir öğrenci üniversite sınavında başarı için gece gündüz çalışırken, göz nuru akıtırken, Dünya ve Ahiret saadeti için dünyadaki sınavımızı nasıl inkar edebiliriz ?   İslam ahlakından, Türk töresinden ve kültürel değerlerinden koptuk. Tarihimizle, geçmişimizle bağlarımızı koparttık. Batının fenalıklarına, zenginin yaşayışına özendik, elimizdekinin değerini inkar edip hamd etmekten uzaklaştık. Anayı babayı ihmal ettik. Haram helalden tatlı geldi, evlat haraml büyüdü, hastalık arttı, şükür yok oldu. Alın teriyle kazanmak zor ve ağır geldi. “Ben” duygusu “biz” duygusunun önüne geçti. Azdık! Dağıldık ! Kutuplaştırıldık... Bizim zayıf noktamızı bilen dıştaki ve içteki fitne odaklarıyla, sosyal medya algısıyla birbirimize düşürüldük, nefret ekilip ayrıştırıldık. Sevmeyi, saymayı, paylaşmayı enayilik gördük.   Toplum olarak şükürsüzlüğün, azgınlığın, birbirimize olan nefretin sonunda bir felakete yuvarlanıyoruz. Bu yaşanılanlar Kainatın sahibi olan gayretullaha ulaşıp ona dokunduğunda neler olacağını hiç düşünüyor muyuz ?   Hakikat Susmaz
YAZARIN DİĞER YAZILARI