?>

Bitmek Bilmeyen Mücadele Bunu Sonlandırmak Elinizde!

Sahte ihtiyaçlar sahte ilişkiler doğurur. Yada tam tersi sahte ilişkiler sahte ihtiyaçlar doğurur.

Berat Yönez

3 yıl önce

Sahte ihtiyaçlar sahte ilişkiler doğurur. Yada tam tersi sahte ilişkiler sahte ihtiyaçlar doğurur. Hangisinin hangisine neden olduğunu henüz bilmiyorum ama șu katıksız bir gerçektir ki aslında ihtiyacımız olmayan şeylere ihtiyaç duyuyoruz. Modern yaşamın beraberinde getirdiği birçok sahte ihtiyaçlarla cebelleşiyoruz. Zamanımızın, aklımızın ve gücümüzün birçoğunu bunları karşılamak için harcıyoruz. Hiçbirimiz rahat değiliz. Saltanatı, kardeşi tarafından tehlike altında olan bir padişah gibi en rahat ettiğimiz evimizde bile endişe ve korku içerisindeyiz. Sahip olmamız gereken bir ev, hani biraz da mütevazi olarak istediğimiz orta halli bir araba, evimize ve gözümüze yaraşan aynı zamanda ișe yaramayan mobilyalar, her sene lüks otellerde ya da villalarda hadi hiç olmadı ortalama bir otelde tatil yapmak, aynı kıyafeti iki günden fazla giymenin ayıp olduğu bir toplumda çeşit çeşit marka kıyafetler, sadece ve sadece çevremize anlatırken fark yaratacağına inandığımız sahte gezme ihtiyacı, acıkan karnımız değil gözümüz olduğu için yiyemeyeceğimiz kadar yemek aa pardon en önemlisini unutuyordum, başkalarına güzel gözükmek için değil, başkalarına güzel gözükerek bir takım hemcinslerinden ya da sınıfdașlarından üstün hissetmek için yapılan gereğinden fazla kişisel bakım daha sayısızca anlamsız ama üstünlük savaşımız baz alındığında bir o kadar da anlamlı ihtiyaçlar... Bu sahte ihtiyaçların sebebi teknoloji, toplum algısı veya kapitalizm değil. Bu nedenleri asla temel nedenler olarak görmüyorum. Aksi halde teknolojinin gelişmesi kaçınılmaz olarak insanı zor duruma soktuğunu ve  insanların ahlakını bozduğunu kabul etmek zorunda kalırım. Ama ben bu durumu kabul etmiyorum. Çünkü sağlıkta, zenginlikte ve fiziksel güçte iyi kullandığı zaman faydalı şeyler doğurabildiği gibi kötü kullanıldığında da zararlı durumlar doğurabilir. O yüzden temel neden olarak görülemez. Temel neden olarak görülmediğinden artık teknoloji veya kapitalizmi suçlamanın anlamı yok. Aynı şekilde kapitalizmde yanlış kullanıldığından dolayı zararlarını hissediyoruz. Mesele sistem değil uygulanışı. Uzatmadan bu sahte ihtiyaçlarımız neden oluşuyor üzerinde biraz konuşalım. 

Bireysel Psikolojinin kurucusu Alfred Adler, bu psikolojik kuramını, her insanın mükemmelleşme içgüdüsü olduğunu ve bunu gerçekleştirmek için her bireye özel bir yaşam tarzı geliştirdiğini söyler. Yani, herkes üstünlük çabasına girer ve yaşadığı toplumun kültürel etkisi, genetik faktörler, çevresel faktörler ve aile yapısı gibi bir çok farklılıktan dolayı bu durum her insanda farklı bir üstünlük çabasını gerektirir. Daha da anlaşılır kılmak için, yaptığımız her davranış bir üstünlük çabasından ötürüdür diyebiliriz. Bu teorinin sahte ihtiyaçlarla ne bağlantısı var diyebilirsiniz aslında haklı olmanızı çok isterdim. Bununla birlikte bağlantısını kurduğum bu iki durumu sizinle paylaşmalıyım. Birinin üste birinin altta olabilmesi için bir kıyaslama gerekir. Öyle ki herkesin 1.90 boyunda olduğu bir adada yaşadığınızı varsayarsak o adada kimsenin uzun veya kısa olduğunu söyleyemeyiz. Aynı şekilde bir kişinin üstün görünmesi için gerçekten üstün olması gerekmez. Birinin diğerlerinden aşağıda olması da diğerlerini üstün olduğunu gösterir. Böylece şahin model bir arabaya sahip olan kişi opel model bir arabaya sahip olan kişiden aşağıdadır. Aslında opel model bir araba ortalama bir araba olmasına rağmen şahin model arabası olandan daha üstün görünür. Görünür dediğime bakmayın sevgili okurlarım. İnsanlar görünür şeylerle ilgili vardığı yargılarla yaşıyor ve hissediyor. Berbat bir kurumda çalışan biri, o kurumda yönetici olmayı, orada çalışanlardan başka bir sebeple değil üstünlükten dolayı berbat bir kurumun yöneticisi olmayı arzu edebiliyor. Bu da sahte bir rekabeti bununla birlikte sahte bir ihtiyaç doğuruyor. Bu verdiğim örneği hayatımızın her alanına uygulamamız da bir sakınca yoktur. Keza istisna durumlar hariç hepsine uyum sağlayacaktır. Her konuda olduğu gibi bu konu üzerinde de istisnaları konuşmak anlamsızdır. Sonuç olarak dostlarım, sahte bir rekabet içerisindeyiz, üstün olmamız lazım, aşağı da durmamız lazım. Aşağılanmak insana neden kötü hissettirdiğini anlıyorsunuz değil mi? Aşağılamanın doğru bir şey olduğunu söylemiyorum ama hayatımızdaki güzelliklerin birçoğunu silip süpüren, yok eden bizi endişeler içerisine sokan, hayatımızın sonuna kadar dinmeyen bir rekabette sokan ve sadece bedenimizi değil zihnimizi de bir köle gibi kullanan bu üstünlük mücadelesinin bir etkisi olduğunu söylüyorum. Söylemesi kolay kulağa güzel geliyor ama söylendiği kadar kolay değil çünkü sistem bunu gerekiyor artık diyebilirsiniz. Ama yukarıda bahsettiğimi tekrar etmek zorunda kalacağım bunun teknoloji ile sistem ile bir ilgisi yok bu, tamamen üstünlük yarışına girmek isteyip istememek ile alakalı. Sevgili okurlarım ben, bir kenara çekilip, toplumdan uzakta yaşayalım demiyorum. Sadece elimizden geldiği kadar ve yine kendi huzur ve mutluluğumuz için hırs barındıran rekabet ortamlarından içsel olarak uzaklaşarak, bulunduğunuz makamı ne olduğundan büyük ne de olduğundan küçük görerek(keza ikisi de üstünlük çabasının göstergesidir), gerçek ihtiyaçlarımızı akıl yoluyla belirleyip bunlarda kanaat ederek, kendini kanıtlama çabasına girmeyerek, kendimizi başkasıyla üstünlük mücadelesi altında kıyaslamayarak ve gönüllü çalışkanlık göstererek bunu gerçekleştirebiliriz. Bunu yapmalıyız ve yapmayanlara da izah edip tavsiye etmeliyiz. Çünkü çevremizde ne kadar üstünlük mücadelesinden vazgeçmiş kişi varsa bizimde işimiz o kadar kolay olacaktır. Akıllı kişi, kolay yolu tercih eden kişidir. Aksi halde zorlu yolu seçmenin bir üstünlük göstergesi olacağını düşünmek zor olmayacaktır. Üstünlük mücadelesinden sıyrılan insanlar arif kişilerdir, erdemli kişilerdir ve bu kişiler herkesçe sevilir sayılırlar ama unutulmaması gereken şey bu mücadeleden sıyrılmayı, erdemli olmanın diğer insanlardan üstün yapacağı düşüncesiyle yola çıkmak üstünlük mücadelesine esir olmaktan kurtarmayacaktır. Bu yüzdendir ki çıktığımız bu yolda ya da vazgeçtiğimiz bu yok da mi demeliydim, samimi olmak ilk ve en önemli koşuldur. Belki aranızdan toplum normallerine göre yaşamanın daha doğru olduğunu aksi halde kişiyi zorlayacak durumlar doğurabileceğini bu yüzden de bu söylediklerimin bu dönemde zararlı etkisinden başka birşey doğurmayacağını söyleyenler olacaktır. Onlara diyeceğim șu olacaktır: sağlıklı olma durumunda, zihinsel bir zorluğun fiziksel bir zorluktan daha zorlu bir süreç olduğu açıktır. Bu da bu düşüncenin arzu edilen bir yaşayış tarzı değil de hiçbir şey için değil sadece içsel huzur ve mutluluk verdiği için kaçınılmaz bir durum olduğunu gösteriyor. İnsan her şeyin görünür de değil de gerçekte kendisinde olmasını isteyeceği için (örneğin, zengin gibi görünmektense gerçekten zengin olmak istenir) görünürde mutlu ve huzurlu olmaktansa gerçekten bu duyguların sahibi olmak isteriz. Böylece bu sahte ihtiyaçların getirdiği ve bu ihtiyaçların karşılığında kazandığımız o üstünlük duygusunun getirdiği görünürde mutluluk ve huzurun bilinçsiz arzularımıza hitap ettiği açıktır. Bilinçsiz arzularımızın bizi sürekli kandırdığı da bir gerçek olduğuna göre yukarıda bahsetmiş olduğum üstünlük mücadelesinden vazgeçmek gerçek mutluluk ve huzur için kaçınılmaz olan yolun ta kendisidir. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım faydalı bir yazı olmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI