?>
CENAZE NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Sözlük anlamı itibariyle ?cenaze/cinaze?, Arapça´da hem ?Ölü? hem de ?Tabut? anlamında kullanılmıştır. İslam kültüründe ölmek üzere olan kişiye ?Muhtazar?, ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlıklara ?Teçhiz?, yıkanmasına ?Gasil?, yıkandıktan sonra kefenlenmesine ?Tekfin?, tabuta konulup namazının kılınacağı yere ve daha sonra kabrine taşınmasına ?Teşyî? ve kabre konulmasına ?Defin? denilmiştir.[1]
İslam, insanı mükerrem/saygıdeğer bir varlık olarak gördüğü için onun dirisine saygı duyulmasını emrettiği gibi ölüsüne de hürmet edilmesini istemiştir. Bu anlamda, vefat etmek üzere olan bir kimseye/mümine şu uygulamaların yapılması tavsiye edilmiştir:
Mümkünse yüzünü kıbleye döndürmek.
Muhtazara/Vefat etmek üzere olan kişiye onun duyacağı tarzda kelime-i tevhid/Lâ ilâhe illallah Muhammedü´r-resûlüllâh telkin edilmelidir.[2]
Muhtazarın yanında Yasin-i Şerif okunmalıdır.[3]
Ruhunu teslim edince göz kapakları kapatılmalı, çenesi ve ağzı bağlanmalı, elleri iki yana uzatılarak, elbiseleri çıkartılıp boylu boyunca uzatılmalıdır.
Vefat eden kimsenin yanında Kur´ân okunmamalı. Kur´ân-ı Kerîm okumak isteyen başka bir mekânda kıraatini gerçekleştirmelidir.
Vefat eden kişinin vefatını eş, dost ve yakınlarına duyurmak için harekete geçilmelidir.
Vefat eden kişinin borcu varsa geriye bıraktığı terekeden/mirastan (üçte birini geçmemek kaydıyla) borcu ödenmelidir.
Vefat eden kimsenin yıkanması sürecinde şu hususlara dikkat edilmelidir:
Farz-ı kifâye olan cenaze yıkama işlemine özen gösterilmelidir. Cenaze, ehil kimseler tarafından usulüne uygun bir şekilde yıkanmalıdır.
Cenaze, kapalı bir mekânda ve cenazeyi yıkamaya yardımcı olacak kimselerin dışında başkalarının bulunmadığı bir yerde yıkanmalıdır.
Vefat eden kimseyi mümkünse en yakınları yıkamalıdır.
Yıkama esnasında ayakları kıbleye gelecek şekilde, göbek ve diz kapağı arası kapalı bir durumda yıkama fiili gerçekleştirilmelidir.
Taharetin ardından, cenazeye, önce namaz abdesti sonrasında gusül abdesti aldırılmalıdır.
Cenazenin teçhiz ve tekfin işlemlerinde dikkat edilmesi gerekenleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:
Erkek cenaze, kamis (yakasız, yensiz ve dikişsiz gömlek), izar (baştan ayağa uzanan örtü) ve lifafe (izardan daha uzun bir örtü) ile kefenlenmelidir. Kadın cenaze ise kamis, izar ve lifafeye ek olarak baş ve göğüs örtüsü ilave edilerek kefenlenmelidir.
Cenaze güzel kokularla kokulanmalı ve kefenin beyaz renkli olmasına öncelik verilmelidir.
Vefat eden bir müminin cenaze namazının kılınması farz-ı kifaye olarak kabul edilmiştir. Namazı kılınacak cenazenin müslüman olması, bedeninin tamamının veya çoğunun mevcut bulunması, yıkanmış veya teyemmüm ettirilmiş olması gerekmektedir. Diğer namazlar için söz konusu olan tahâret ve kıbleye dönmek gibi hususların cenaze namazında da şart olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozmaktadır. Cenaze namazında okunan dua, vefat eden kimsenin erkek, kadın veya çocuk olmasına göre değişiklik arz etmektedir. Namazı kıldıran ve cenaze namazına iştirak eden kimseler bu hususa özen göstermelidirler.
Vefat eden kimsenin defin sürecine gelindiğinde şu hususlar gözden kaçırılmamalıdır:
Defnedilmek üzere omuzlara alınan cenazeyi sessiz bir şekilde önünden ve arkasından takip etmek mümkündür.
Cenaze namazı kılındıktan sonra mümkün olan en kısa sürede cenazeyi defnetmek gerekmektedir.
Zaruri sebepler olmadıkça cenaze defnedildiği yerden başka bir yere nakledilmemelidir.
Cenaze kabre öncelikle yakınları tarafından indirilmelidir. Bu esnada ?Bismillah ve ala milleti Resûlillah? denilmelidir.
Cenaze sağ tarafı kıbleye gelecek şekilde kabre konulmalı, sonrasında üzerine toprak atılmalıdır.
Usulüne uygun bir defin işleminden sonra kabir hemen terk edilmemeli, kısa bir süre de olsa ona dua etmek ve Kur´ân okumak için kabirde beklenilmelidir.[4]
Vefat eden bir mümin dolayısıyla geride kalanların şu hususlara dikkat etmeleri tavsiye edilmiştir:
Ölüm karşısında mümin, başına gelen bu hadiseden dolayı Allah Teâlâ´ya teslimiyetini gösterecek tarzda sabır zırhına bürünmeli, Hakk´ın takdirine razı olmama işareti olarak görülen yaka paça yırtarak ve bağırıp çağırarak ağlamamalıdır.
?And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, ?Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah´a aidiz ve şüphesiz O´na döneceğiz´ derler?[5] âyet-i kerimesi cenaze sahipleri, yakınları ve cenazeye katılanlarca sıklıkla okunarak ölüm hakikatinin idrakine varılmalıdır.
Vefat eden bir müminin ardından, mahzun gönlün bir göstergesi olan ağlamayı mümkün olduğu kadar sessiz ve dövünmeden yapmak esastır.
Vefat eden kimsenin iyiliklerinden bahsetmek ve ona dua etmek geride kalanlar için tercih edilmesi gereken bir yoldur.
Cenaze sürecinde, defin ve sonrasında dünyalık meseleler konuşmak cenaze yakınlarının gönüllerini inciteceği ve cenaze işleyişine uygun olmayacağı için son derece sakınılması gereken bir husus olmalıdır.
Cenazede alkış, çelenk, ıslık gibi uygulamalardan kaçınılarak vakarlı bir şekilde ölüm hakikati tefekkür edilmelidir.
Vefat eden kimsenin ardından hatim, mevlid ve tevhid zikirleri gibi hayırlı işler, ücret mukabilinde yapılmamalıdır.
Ayrıca ölen kimsenin ardından hayır işlemek için yedinci, kırkıncı veya yetmiş ikinci gibi günler beklenmemelidir. Özellikle bu günlerin takip edilip ölen kimse adına hayr yapılmasının bidat/dinde hoşa gitmeyen, sonradan ortaya çıkmış bir uygulama olduğu hatırdan çıkartılmamalıdır.
Mezar başında yapılacak telkin uygulamasında vefat eden kimseye dua etmek ve ona sorulacak sorulara cevap vermesi noktasında ölmüş kimseye bir hatırlatmada bulunmak gayesi gözetilmelidir. Ölen kimselerin söylenenleri işittiğine dair Hz. Peygamber´den (sav) nakledilen hadis-i şerifi[6] hatırlayıp burada yani telkin sürecinde vefat eden kimseye destek olmaya gayret edilmelidir.
?Iskat-ı salat? ve ?Iskat-ı Savm? olarak bilinen uygulama geleneğimizde iyi niyetli olarak kişinin namaz ve oruç borcunun affedilmesi umuduyla yapılagelmiş uygulamalardır. Oruç borcunun bedelinin ödenmesiyle ilgili âyet-i kerimeden hareketle ?Kişinin kefaret orucu tutması gerekebilirdi, buna imkân bulamadıysa en azından tutamadığı bu oruçların fidyesini vererek onun affına vesile olalım? düşüncesiyle ıskat-ı savm başlığı altında kefaret orucunun bedeli ödenmektedir. Namaz konusunda ise şu bilinmelidir ki namaz, ücreti ödenerek kişinin muaf tutulacağı bir ibadet değildir. Oruç borcuna kıyasla kişinin kılamadığı varsayılan namazlarına mukabil bir ücret ödenerek bu sadaka dolayısıyla namaz kılmama günahının affedileceği ümit edilerek ıskat-ı salat uygulaması yapılmaktadır. Iskat-ı salat uygulaması ehil ve niyet olarak samimi kimseler tarafından yapılmalıdır. Yoksa bu uygulamayı kişinin kılamadığı namazlarının borcunu ödeme olarak görmemeli ve namaz ile para arasında bir ilişki kurarak yanlış anlamalara mahal verilmemelidir.
Vefat eden kimsenin yerine getiremediği yemini olmuşsa bunu telafi etmek için yemin kefareti olan on gün bir fakiri doyuracak miktar, ölen kimsenin ardından fakirlere verilmelidir.
Zaman zaman kabirler ziyaret edilmeli ve ölümün bir gün bizleri de yakalayacağı hakikati gönüllerde canlı tutulmalıdır.
Hangi kabir olursa olsun, orada mum yakmak, kabri tavaf etmek ve kabirde yatan kimseden şifa veya başka şeyler talep etmek dinen caiz olmayan uygulamalar olduğu ve kişinin imanına zarar verecek hadiseler olduğu için bu gibi davranışlardan şiddetle sakınılmalıdır.[7]
Bu vesileyle vefat eden geçmişlerimize rahmet diliyor ve kabirlerinin nur ile dolması için Mevla´dan niyazda bulunuyoruz. Rabbimiz, iman-ı kâmil ve amel-i salih üzere yaşayıp ruhlarımızı razı olacağı bir halde katına alsın, niyazı ile sözlerimizi noktalamak istiyoruz.
[1] Kürşat Demirci, ?Cenaze?, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1993, c.VII, s.353.
[2] Müslim, Cenâiz 1; Ebû Dâvûd, Cenâiz 20.
[3] Ebû Dâvûd, Cenâiz 20.
[4] Ebû Dâvûd, Cenâiz 69.
[5] Bakara 2/155-156.
[6] Müslim, Cennet 76, 77.
[7] Cenaze, teçhiz, tekfin, cenaze namazı ve taziye gibi konularda geniş bilgi için bkz; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul 1326, s.189-191, 217-220; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s.245-269; Mehmet Şener, ? İslam´da Cenaze?, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1993, c.VII, s.354-357.
YAZARIN DİĞER YAZILARI