?>
DİNİMİZDE İNFAKIN YERİ
“Tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” manalarına gelen “Nefk” kökünden türetilmiş bir kelime olan “İnfak”; “Bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “Para veya malı elden çıkarmak” manasında kullanılmıştır.
“Tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” manalarına gelen “Nefk” kökünden türetilmiş bir kelime olan “İnfak”; “Bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “Para veya malı elden çıkarmak” manasında kullanılmıştır. Bu kavram, “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” şeklinde tarif edilmiştir. (Mustafa Çağrıcı, “İnfak”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.XXII, s.289.) İnfak, İslam’ın olmazsa olmaz gördüğü bir başka ifadeyle vazgeçilmez uygulamalarından biridir. İslam’ın bu denli önem verdiği infak konusunu âyet-i kerime ve hadis-i şerifler çerçevesinde değerlendirmek istiyoruz.
Kur’ân-ı Kerim’in ikinci suresi olan Bakara Suresi’nin hemen başında Allah Teâlâ, müminlerin vasıflarını sıralarken “Onlar, gayba iman eder, namazı kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” (Bakara 2/3) buyurarak, infak konusunun iman ve ibadetle olan yakın ilişkisini gözler önüne sermiştir. Burada infak kavramı, sadece mal harcamaya hasredilmiş bir kavram olarak zikredilmemiştir. Ulemamız buradaki infakı, Allah Teâlâ’nın kuluna ikram ettiği ilim, zaman, hizmet, gayret, sağlık, aile, ticaret ve beden gibi kişisel ve toplumsal yönü olan her türlü nimete dair fedakârlığı ifade eden bir kavram olarak değerlendirmişlerdir. (Aziz Tekiner, Kur’ân’da İnfak (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006, s.2-19; Ayhan Kaya, “Teorik ve Pratik Açıdan İnfak ve İsar Ahlakı”, C.Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi, (2013), Cilt:XVII, Sayı:1, s.305-317.) Kur’ân-ı Kerim’de yaklaşık iki yüz âyet-i kerimede çeşitli versiyonlarıyla yer alan infak, maddî harcama, mülkiyetten vazgeçme, serveti törpüleme, gelir, servet dağılımı, imkân olandan olmayan transfer etme gibi geniş bir anlam yelpazesinde ele alınmıştır. Bu geniş anlam dünyası, infakın, Allah rızası için atılan maddî ve manevî anlamdaki her adımı kapsadığını göstermektedir. İnfak, insanın mala ve dünyaya olan hırsını törpüleyen bir araçtır. Hakk’ın kuluna lütfettiği türlü nimetlerin asıl sahibinin Mevlası olduğunu bilmesi ve acziyetini fark ederek, yaratılmışa Yaratan’dan ötürü duyduğu merhametin bir göstergesidir. Bir başka ifadeyle infak, kişinin kendinde bir varlık görmemesi, şımarmaması ve ahiret yatırımı ile hayatını anlamlı kılma gayretinin bir tezahürüdür. Bundan dolayı Allah Teâlâ, “Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya; işte onların Rableri katında güzel karşılıkları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır” (Bakara 2/274) buyurarak, infak ruhuna bürünmüş gönüllerin dünya ve ahirette yüzü gülen taraf olacağı gerçeğini hatırlatmıştır. Bu konuda herhangi bir gevşekliğe ve aksaklığa mahal olmaması için yüce Mevla, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır” (Haşr 59/18) telkini ile kalplerimizin infak konusunda uyanık olmasını ve infak konusunda atacağımız adımlarla bu kalp uyanıklığının hayatımıza yön vermesinin önemine işaret buyurmuştur.
Tevbe Suresi’nin yüz on birinci âyet-i kerimesinde ise Allah Teâlâ, “Allah müminlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır” şeklindeki ifadeleri ile infakın mal ve maldan öte canlarla da yapılması gereken bir boyutunun olduğuna dikkat çekmiştir. “Kim ki Allah’a güzel bir ödünç verirse Allah da ona birçok katlarını öder” (Bakara 2/245) âyetinde ise “Karz-ı hasen” kavramı ile Rabbimiz, müminin hangi konuda olursa olsun infak hassasiyetine sahip olursa, zâhirde borcu yaratılmışlara vermesine karşın bâtında/hakikatte Allah Teâlâ’dan karşılığını hakkıyla alacağı kârlı bir sürece şahitlik etmiş olacağı gerçeğine işaret edilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de infak, her türlü alış verişin sona erdiği ve insanların büyük sıkıntılara maruz kalacağı mahşer gününde yolları aydınlatan özelliğine de sıklıkla vurgu yapılmıştır. “Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın” (Bakara 2/254) âyeti, bu noktayı zihinlerimize nakşeden âyetlerden bir tanesidir. Şu âyet-i kerimede ise infak gayretinin imanın bir yansıması olduğu, ibadetler içerisinde seçkin bir yere sahip olduğu ve zor gününde inananlara olan yardımı veciz bir şekilde dile getirilmiştir: “(Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: ‘Namazı dosdoğru kılsınlar, alışveriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar.’” (İbrahim 14/31) Son pişmanlığın fayda vermeyeceği o dehşet verici gününü sıkıntılarını bertaraf eden infak ruhunun bu özelliği şu âyet-i kerimede de net bir şekilde kalplerimize telkin edilmiştir: “Birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!’ demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.” (Münâfikûn 63/10)
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir” (Âl-i İmrân 3/92) âyetine baktığımızda infakın Hakk katında gerçek iyilik derecesine ulaşmak için gidilmesi gereken bir yol olduğu hakikatini görürüz.
İnfak kişinin mal ve dünya hırsı ile mücadelesinde etkin bir yöntem olmakla birlikte toplumsal açıdan, toplumu ayakta tutan bir uygulama olması yönüyle de önemli bir mevzuudur. Müminin toplumda tek başına yaşamadığını ve ihtiyaç sahibi kimseleri Hakk rızası için görüp gözetmesi gerektiğini vurgulayan şu âyet-i kerime bu anlamda son derece dikkat çekicidir: “Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zariyat 19.)
Cimrilik, bencillik, istiğna hali, nankörlük, israf, lüks ve adaletsizlik gibi menfi duygu ve halleri müminden uzaklaştıran infak gayreti, sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın da en temel konusu konumundadır. Kişisel ve toplumsal yönü itibariyle İslam’ın temel esaslarından biri olan infakı terk ederek cimrilik hastalığı başta olmak üzere nice maddî ve manevî hastalıklara duçar olan kimselerin hali Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde tasvir edilmiştir: “Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân 3/180)
Âyet-i kerimelere genel olarak baktığımızda infakın imanın, ibadetler ve güzel ahlak ilkeleri ile yakın münasebeti dikkat çekici bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Malı, canı, ilmi ve kişiye Hakk’ın lütfettiği türlü nimetleri Allah yolunda infak etmeyi telkin eden âyet-i kerimelere baktığımızda, bu âyet-i kerimelerin mümini iman, ibadet, ahlâk, teslimiyet ve başta fakirlik korkusu olmak üzere çeşitli korkularla bezenme ihtimali yüksek olan gönül dünyamızı bu korku ve endişelerden kurtaran bir haslet olarak bize tanıttıklarına şahit oluruz. Şu âyet-i kerime bu manada dikkat çeken âyetlerden bir tanesidir: “Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/268)
YAZARIN DİĞER YAZILARI