En büyük zaaflarımızdan biri; elimizin altında olan şeyleri ve yakınımızda bulunan insanları zamanında gereğince değerlendirip kıymetini takdir etmememizdir. Bu belki de alışkanlıklarımızın yarattığı bir vurdumduymazlıktır. Her gün gördüğümüz ve görmekle bildiğimizi sandığımız şeyler üzerinde düşünmek aklımıza bile gelmez. Aradıklarımız çok kere avuçlarımızın arasındayken uzaktaki hayallerin peşinde koşarız. Bu, yenilikler arayan ve doymak bilmeyen ruhumuzun bir oyunu olsa gerek!Hatalarımızın sonucu veya kaderin bir cilvesiyle elimizdekileri kaybettiğimiz zaman, önce acı çırpınışlarla ağlar, yıkılır, sudan çıkmış bir balık gibi ne yapacağımızı şaşırarak kaybedilen üzerinde ilk defa düşünürüz. En ufak meziyetler, iyilikler, güzellikler abartıcı muhayyelimizin dev aynası önünden geçtikçe, akıl almaz bir şekilde büyür; sonsuz bir kıymet kazanır. Yersiz, zamansız ve anlamsız bir değerlendirmedir bu. Sanırız ki, hayatımızın bütün anlamı, servetimiz, neşemiz, umudumuz bu kaybedilen şeydedir. Ondan sonra bir karamsarlık ve yakınıp dövünme başlar.Ne olur, bütün bu gösterileri bir yana bıraksak; samimi ve dürüst olsak! Elimizdekilerin kıymetini zamanında ve dürüst bir şekilde değerlendirsek!.. Daha mutlu olmaz mıyız?"