?>
ESKİYİ ARAYAN “YENİ” YA DA YENİDE KAYBOLAN “ESKİ”
ESKİYİ ARAYAN “YENİ” YA DA YENİDE KAYBOLAN “ESKİ”
Bugünlerde “Osmanlı Türkçesi, Arap alfabesi, eski yazı, Osmanlı torunu,” gibi terimler sıkça telaffuz edilir oldu. Genelde geçmişe –özelde Osmanlıya- övgü ya da sövgü / eleştiri popüler oldu. Geçmişini övmek için hâl’ine / yaşadığı devre isyan eden; hâl’ini övmek için geçmişine saldıran ikinci bir millet var mıdır, bilinmez.
“Tarih tekerrürdür.” sözü bünyesinde birden çok mana barındırır. Tarih içerisinde aynı nedenler aynı sonuçları doğurur. Tarihte benzer hadiseler yaşanır. Bununla birlikte “Tarih bir bütündür” manasını da bünyesinde barındırır. Türk tarihi bir bütündür. Sınırlar değişir, hatta coğrafya değişir, devlet isimleri değişir; ancak kültür değişmez. On altı devlet kuran biz Türkler’in ileride daha ne kadar devlet kuracağı meçhuldür. Ancak her hal ve şartta İslam’ın nuruyla parlayan Türklük baki kaldıkça bu sayı, elbette artacaktır.
Osmanlı ile Cumhuriyet’i ayrı tutmak, birbirinden bağımsız düşünmek gafilliktir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e sayısız kurum devrolmuştur. Mesela Sivas ölçeğinde Hükümet Konağı, Jandarma binası, Sivas Lisesi, Öğretmen Okulu, Sanat Okulu bunlardan birkaçıdır. Camileri, hamamları, konakları vs zikretmemize gerek yoktur.
Cumhuriyet’i kuran kadrolar, Osmanlı’nın eğitim kurumlarından mezun oldukları unutulmamalıdır.
Sivas Askerî Rüşdiyesinden mezun olduktan sonra iki yıl kadar Sivas İdadisinde okuyan Sermüstantık Reşid Efendi’nin Mahdumu İsmet Efendi, yıllar sonra Sivas’a Başvekil sıfatı ile gelerek 1930’da Demiryolunu, 1939’da ise Sivas Cer Atölyesinin açılışını yapmıştır. Osmanlı’nın eğitim kurumlarında okuyan İsmet Efendi ile Cumhuriyet’in ilk başbakanı İsmet İnönü’yü nasıl ayrı kefelere koyacağız şimdi?
Osmanlı da kendinden önceki Selçuklu eserlerine dokunmadı. Buruciye, Sahibiye… Medreseleri Selçuklu mirasıdır. Osmanlı bunlara ilaveler yapmıştır. Sivas’ta yedi medresenin varlığından söz edilmekte. Bugünlerde arkeolojik araştırmalar yapılan Sivas Kalesinde hem Selçuklu hem de Osmanlı dönemlerine ait malzemeler çıkarılmakta olduğu bir tesadüf olamaz.
Sezai Karakoç bir eserinde Osmanlı ile Cumhuriyet’i “Doğum esnasında ölen bir anne ile – anne ölü de olsa- anasını bir defalığına emen bir bebeğe” benzetir. Oldukça edebi ve bir o kadar da deruni bir teşbih… Rahmet olsun Sezai Karakoç’a.
Osmanlı Türkçesi farklı bir değildir. Türkçenin 15-20. Yüzyıllar arasını kapsayan dönemidir. Hepsi bu. Kullanılan alfabe Arap alfabesidir. Yani sesin yazıdaki işareti farklıdır. Günümüz Türkçesini ise Latin alfabesi ile yazıya aktarıyoruz. Eskiler mezarlarında kalkıp bize sövseler olur mu? Olmaz. O halde eskiye de kem söz söylemek olmaz.
Merhum Ziya Gökalp, büyük şairimiz Yahya Kemal’i: “Harabîsin harabatî değilsin / Gözün mazidedir atî değilsin” sözleri ile tenkit etmiştir. Kendisi bunda ne kadar haklı idi, bilemeyiz. Ancak Yahya Kemal’in cevabı oldukça müstesnadır: “Ne harabî ne harabatîyim / Kötü mazide olan atiyim.”
Bize yakışan: geçmişin güzelliklerini örnek almak, yanlışlarından ders çıkarmak; gözümüzü geleceğe çevirmektir. Hepsi bu.
Hâsıl- ı Kelam: Asıl Maksadımız:
Yakın bir vakitte hizmete giren Hamidiye Kültür Merkezinin küşadı, Sivas için oldukça popüler bir açılış oldu. Gezmeye gittiğimizde, anam: “Burada iyi ekin biçilir, bunca şatafata ne hacet varmış” dese de maziyi bize hatırlatması bakımında takdire şayandır.
İkinci Abdülhamit Döneminde açılan Numune Çiftliğinin temelleri 1870’lere kadar dayanır. 1870’deki Sedan Savaşı’nda Almanlardan ağır darbe alan Fransızlar, at yetiştiriciliğine ağırlık vermiştir. İyi bir güreşçi ve at binicisi olan Abdülaziz at yetiştiriciliğinin önemi ni kavrayarak bazı teşebbüslerde bulunmuştur.
1890’da Numune Çiftliği kurulmuştur. 1898’de Eskişehir Çifteler Çiftliği’nden damızlık aygırlar getirilmiştir. Uzunyayla adıyla Sivas’a özgü bir at cinsi yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Zamanla Ziraat Mektebinin tatbikat alanı olan bu mahal, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Aygır Deposu olarak zikredilmiştir.
1980’lerde ise burada bir şeker fabrikası kurulacağı şayiası yayılmış, teşebbüslerde bulunulmuş ancak hakikate dönüşmemiş olsa gerek ki, Sivas’ta üretilen bir şeker ismine tesadüf edemedik. Üstelik şeker fiyatları da oldukça yüklü zamlara maruz kaldı. Bizim Şeker Fabrikasına atanan bekçi, memur… vs.nin emekli olduğu söylenip durur Sivas ağzında. Kendileri yaşıyorlarsa uzun ömürler dileriz.
Bugün faaliyet gösteren Hamidiye Kültür Merkezinin bir köşesine; Geçmişle olan bağı koparmama adına, kökü mazide bir atî vasfıyla, tarih bir bütündür düsturu mucibince, Cumhurbaşkanşığı forsundaki 16 yıldızın manası şiarıyla, kırmadan dökmeden yeni bir şeyler icat etme adına bir at çiftliği açılsa güzel olur.
Ekonomik krizin damarlarımıza kadar hissedildiği, “ekonominin gözlerdeki ışıltıda nevşünema bulduğu” bu dönemde at kullanımı yadırganmaz herhalde. İla ahir Sivas’ta bugünlerde smart denilen “elektrikli küçük araba” satılır oldu. Yerinde bir hamle.
Mazideki at arabaları, faytonlar, “yağlı, yağlı!” çığlıkları, geçmişin kültürü iken günümüzün zaruriyeti haline dönüşse yeridir. Böylece otobüs biletlerine gelen zamlar kimsenin umurunda olmaz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI