?>

Gönül Darlığına Karşı Güçlü Bir KALE

Gönül Darlığına Karşı Güçlü Bir KALE

Berat Yönez

3 yıl önce

Son zamanlarda yüreğimizde bir daraltı, bir bunaltı, bir buhran... Belki işler yolunda gitmiyor, belki hava değişimi, belki yıldızların hareketleri, belki gördüğümüz rüyalar, belki gelecek endişesi belki de hiç nedenini bilmediğimiz bir sebep... Sanki nedenlerini bilsek, çözecekmişiz gibi... Elbette sebep-sonuç dünyasında yaşıyoruz. Ben demiyorum ki sebepleri araştırmayalım, soruşturmayalım üzerinde düşünmeyelim. Tabiki de düşüneceğiz, soracağız, sorgulayacağız. Ama bazen öyle bir daraltı kaplar ki ruhumuzu, nedenini bilmek değil sadece kurtulmak isteriz. "Sürekli bir anlam ararsan, gerçekleşmekte olan her şeyi ıskalayacaksın." der Tarkovski ve "çok fazla derin düşünen bir insan, hayatın neşesini kaçırır." diye ekler Goethe. Öyle zamanlardı ki bu zamanlar, sanki ruhumuz moğol istilasına uğramış, bu gaddar istilacılara karşı güvenli bir kale ararız. Bu istila çepeçevre sarar insanı, güçlü olduğunu zannettiği alanlar, kabiliyetli olduğunu düşündüğü yetileri, o ruh hali için bir anlam, bir güç ya da bir kale görevi görmez. İnsanı içerden sömüren bir süpürge varmış gibi enerjisini çeker. Rutin olarak yaptığı en basit işleri bile yapamaz olur. Bu ruh halini Stefan Zweig şöyle diyerek çok güzel özetlemiş; "Bize hiçbir şey yapmadılar, sadece bizi büsbütün hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü; bilindiği üzere yeryüzündeki hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar büyük bir baskı yapamaz.". Bazıları bu ruh haline 'hiçlik', bazıları 'depresyon', bazıları ise 'gönül darlığı' demiştir. Kelimeler değişse de vurguladıkları anlam aynı değil midir?. İsmi ne olursa olsun bildiğimiz şey, arzu edilmeyen bir ruh halidir.   Neyse ki, her derdin bir çaresi, her çarenin ise bir talebi vardır. Öyle ya, her çare taleple gelmektedir. Talep yok ise çare gelmez. Sabır peygamberi olarak bilinen Hz. Eyyub'un kıssası, bize ne güzel dersler verir. Kısaca bu muhteşem kıssadan bahsetmek istiyorum. Bolluk ve nesep bakımından oldukça rahat bir hayatı vardı ama her daim yoksulu gözetir, düşküne ihsan ederdi. Ta ki sorun gelip çatana kadar bu hali 80 yıl devam etti. Bir gün ailesi uyurken evi çöktü, 10 evladına mezar oldu. Kalbi dağlandı, ciğeri parçalandı. Bitmedi bela, bir sabah uyandığında bütün vücudu çıbanlar içinde kalmıştı. Güneyden-kuzeyden, doğudan-batıdan hiç bir tabib, yarasına merhem bulamadı. Gün geçtikçe bütün vücudunu kapladı çıban. Ama dut yaprağı gibiydi Hz. Eyyub. Nasıl ki, dut yaprağı atlastan kumaşa dönerken şikayet etmez. Hz.Eyyub da şikayet etmedi tek bir nefeste. Yıllar geçti bu hastalıkla. Derler ki 18 yıl boyunca vücudu bu yaralar içinde görünmez oldu. Bir gün karısı Rahime huzuruna çıkıp, "Ey Eyyub!" dedi, "Yetmez mi bu çektiğin çile. Bir dua ette, Rabbim bu musibetten, bu beladan kurtara!". O karısı Rahime ki, 18 sene Hz.Eyyub'un yanından bir nefes ayrılmadı. İmtihan bir Hz. Eyyub'a olacak değil ya! Onun sınavı da buydu elbet. Hz. Eyyub eşine buyurdu: "Ey kalbimin ışığı, ben bunu nasıl talep ederim Rabbimden. O ki bana, 80 sene evlatlarımla zengin bir hayat verdi. Şimdi az biraz zora koştu diye ona nasıl isyan ederim. Bekleyelim ki 80 sene dolsun, ödeşelim daha sonra talep edelim. O cömerttir, bunu dahi kabul buyurur. Ama şimdi isteme bunu benden." dedi. Soruya muhatap olan Hz. Eyyub, imtihana giren ashabı oldu. Peki şeytan boş durur mu? O da vazifesini yapmaktan geri kalmadı. Hz.Eyyub'a iman eden ashabına, "Ee nasıl peygamber bu, nerede mucize, biz bekleriz ki kör çocuğumuzun gözlerini aça, yoksulluğumuzu gidere. Bu daha kendini iyileştirme de aciz kalır, bu haliyle bize nasıl yardım ede!" dedi. Bakıldığında haklılardı, yaraya sözü geçmeyenin iki cihana mı sözü mü geçecekti? Ashabı, tek tek Hz.Eyyub'u terk etmeye başladılar. Hz.Eyyub dedi ki, "Demek ki 'hakikati' söylemez dilimiz. Demek ki kargayız. Kötülükleri çığırırız çığlık çığlık!". Seneler geçer vücudunu sarıp, bedenini kurda boğan çıbanlar, ta ki gelip kalbine ve diline buluşana kadar... Kalbine ve diline bulaşan hastalığa karşı Hz.Eyyub, açar ellerine Rabbine yakarır. "Ya Rabbim, senden gelen sefa gelir ama bela dilime bulaşmıştır, kalbime bulaşmıştır. Artık dilimle hakikatı halka aktaramaz oldum. Dilimle söylediğimi, kalbimle ikrar edemez oldum. Şifa sendendir. Şifa Ya Rabbi!" der. Kıssa, Rabbimin duayı kabul ettiğini bildirerek ve şifasını vererek, eski günlerde ki gibi bolluk ve nesep bakımından oldukça rahat bir hale gelmesini sağlamıştır. Her kıssanın bir hissesi vardır. Hissesi olmayan kıssa olsa olsa boş laftır. O halde nedir bu kıssanın hissesi? Onu siz değerli okurlarıma bırakıyorum. Kim neye ihtiyaç duyar ise... Kim ne duyar ise... Herkes ihtiyacı kadarını alır deyip bitirelim. Umarım bu gönül darlığında, arayacağımız kale şüphesiz bu kıssanın içerisinde bulacağımız yerdedir. O kale ki, asla sarsılmaz, asla istilacı kabul etmez. Yüreği ferahlığa kavuşturan, insanı insan gibi hissettiren, sıkıntıları bir bir gideren, bizi istila etmek, yağmalamak isteyen işgalcilere karşı koruyan, kutlu bir kaledir. Selametle...
YAZARIN DİĞER YAZILARI