?>

ÇALAKAŞIK

Nevin KILIÇ

4 saat önce

Çocukluk günlerimizde anneannem, babaannem anlatırdı. Yaşadıklarını, hayat tarzlarını, hayallerini. Bizler merakla dinlerdik. İnsanlar çekirdek aile yapısına geçmeden, bireyselleşmeden önceki günlerde kalabalık, geniş aileler bir odada hep birlikte yaşarmış. Bir lokma bir hırkada olsa paylaşır, birlik beraberlik içerisinde huzurlu yaşarlarmış. İnsana masal gibi geliyor.  O dönemlerde her ailede olmasa da genellikle çok kalabalık ailelerde yaşanan olaymış. İçinde bulunduğumuz çağda olduğu gibi açık büfe yemek düzeni, ayrı tabaklarda yemek, yemekleri servis etmek gibi durumları olmadığı gibi şimdiki kadar yemek çeşitleri, bolluk yokmuş. Sofra bezi derler Anadolu’da yere serdikleri üzerinde yemek yedikleri örtüye. Sofra bezini serip üzerine pişirilen yemekler tencere, sini, tepsi ile konurmuş. Herkes kaşık alır eline özellikle çocuklar dalarmış yemeğe. Kim az yedi, kim çok yedi, doymuş, aç mı kaldı bilen yok. Kim ne yerse. Yaşı büyük olanlar, cüsseli dedikleri iri yapılı olanlar sofrada ne var ne yok siler süpürür. Küçük cılız olanlar doymadan yarı aç yarı tok kalkarlarmış. Yemek kalırsa ne ala. Sonra yavan ekmek yer oda ekmek varsa karnını doyururmuş. Bazen anne baba müdahale edermiş. Oğlum kızım kardeşine de bırak diye. Zaman içinde çocuklar büyüdükçe öğrenirmiş paylaşmayı. Kardeşlerini beklemeyi. Onları doyurmayı. İlgilenmeyi. Herkes ahlaklı olmuyor. İçlerinden biri sivrilir çıkar. Kimi güzel ahlakıyla, kimi farklı başarılarıyla kimisi de nefsine esir yenik bir halde olur. Demek ki insanların bu günkü karakter ve kişilikleri dünde saklıymış. İnsanların benliğini kazanması doğduğu günden itibaren yaşadığı, öğrendiği ailede başlar. Çevresel faktörler ve eğitimle farklı yönlere evrilebilir. Bu durumda ömrü boyunca sergileyeceği karakter, kişilik ve benliği oluşturur. Günümüzde gayet muntazam sofralar kurulur. Herkes istediği ve yiyebileceği kadar yemeği tabağına alır. Bazı insanlar var ki ne karnı doyar nede gözü. Yiyemese de yangından mal kaçırır gibi, kıtlıktan çıkmış doymayacakmış gibi tabağını tıka basa doldurur.  Bilse de uygulamaz ne kadar çok tabağını doldurursan doldur midenin kapasitesi alabileceği kadar yersin. Bu insanlar asla doyarım diye düşünmez. Başkalarının hakkını da löpür löpür yutar. Hatta geriye kalmasın diye bohçasına dahi doldurur. Yarına saklar. Rabbena hep bana der. Gözleri aç doymazlar. Çünkü öyle görmüş, öyle de yetiştirilmiştir. Kendini uyanık akıllı sanır. Karşısındaki insanları bir şeyden anlamaz saf diye düşünür. Ne yazık ki bu insan tipi hayatımızda. Ve sayıları oldukça fazla. Birde bu insanlar belli kademelerde ise vay halimize. Doymayı bilmezler. Dünyayı yeseler doyuramayız da. Böylelerinin gözünü ancak bir avuç toprak doyurur. İnsan ne kaybederse ahlaksızlığı yüzünden kaybeder. Ahlakını kaybedenin utanması, edebi, kişiliği, karakteri, hiçbir şeyi olmaz. Tek düşündüğü kendi midesi, kendi cebi ve çıkarıdır. Eskinin o saflığı dürüstlüğü içindeki yenen çalakaşık yemekle şimdiki aç gözlülükle yenen, çalınan çalakaşık bir olmaz elbette. Ne yazık ki dünyanın dibine ekmek banıp çalakaşık yiyorlar. Bazı insanlar da var ki mütevazı hem sağlığını hem de kendinden önce etrafındakileri düşünür ve tabağını doldurmaz. Önce karşısındaki insanların almasını bekler. Arkadan gelen insanlara yemek kalsın der. Paylaşmayı bilir. Kimsenin hakkını yememeye gayret eder. Böyle insanlar kaldı mı var mı diye soracaksınız. Vardır elbette. Görev sizin. Çocuklarınızı yetiştirerek başlarsanız sayıları artar.  Çünkü çocukları nasıl yetiştirirseniz ne öğretirseniz, sizden ne görürse öyle büyür. İhtiyacımız olan bu insanların sayısının artması. Devletin her kademesinde yer almasıdır. Çalakaşık yapanlardan Allah korusun. Onları da ıslah etsin.
YAZARIN DİĞER YAZILARI