?>

HUKUKİ SÜRELER ve YAŞANAN SIKINTILAR

AVUKAT EYÜP DEMİRER

6 yıl önce

Bu yazımızda sizler ile hukukta her bir yargı kolu için biri birinden farklılık arz eden süreler ve bu sürelerin oluşturduğu karışıklıkları, bu hususta yaşanan sıkıntıları paylaşacağız. Yargının her bir alanında her bir hususta biri birinden farklı sürelerin düzenlenmiş olması, Tefhim (yüze karşı bildirim) ile tebliğ hususlarında farklı düzenlemelerin yer alması, süre mefhumunda her birisi diğerinden farklı düzenleme altına alınmış düzenlemeler ciddi karışıklıklara sebebiyet vermekte, birçok dönemde ise hak kayıplarına yol açmıştır. -      Özel hukuk alanında Hukuk Muhakemeleri Kanunu usuli düzenlemeleri içermekte ve özel hukuk yargılamalarının temeli bu kanunda düzenleme altına alınmış sürelere uygun başvuruların yapılması ile kabul görebilmektedir. -      6100 sayılı ve 2011 yılında yürürlüğe girerek uygulanmaya başlanılmış bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanununda 2 hafta şeklinde süre hususunda düzenleme getirilmiş, -      Davaya cevap, delil bildirme, üst kanun yollarına başvurma gibi işlemlerde başvuru tarihi olarak ilgili evrakın tebliğden itibaren 2 hafta düzenlemesi yer almaktadır. -      Bu hususta önceki usul kanununda yaşanılan süresel sıkıntılar 2 hafta belirlemesi ile giderilmeye çalışılmıştır. -      Süre hususunda adli tatil, yazılı yargılama usullerinde tatil bitiminden 1 hafta sonrasına kadar uzatılmakta olup, hafta sonu tatil süreleri süreye dahil olarak hesap edilmekte, idari izinli olunan sürelerde de süre işlemektedir. -      Adli yargı içerisinde diğer bir alan olan ceza hukuku yargılamalarında süreler genelde 7 gün olarak belirlenmiş, verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik itiraz, istinaf ve temyiz kanun yolu başvuruları 7 günlük süreye tabi olup, burada da durum 2 hafta kavramından farklı olarak 7 gün ile karşımıza çıkmaktadır. -      İdari yargı kolunda idari davalar ve Danıştayda ilk derece mahkemesi olarak açılan davalarda başvuruları için dava açmak süresi 60 gün, Danıştaya yapılan temyiz başvuruları 30 gün,  Vergi Hukuku ihtilaflarında dava açmak süresi 30 gün gibi farklı sürelere tabidir.   Tüm bunların bir bütün halinde değerlendirildiğinde süre mefhumu her daim her yargı kolunda hatta yargı kolları içerisinde bile farklı süreleri ihtiva etmekte olup, bu düzenlemelerden vazgeçilmesi elzem olacaktır. Yani hukukta birçok alanda sürenin tek olarak belirlenmesi mümkün hale getirilmeli, sürelerden kaynaklı olarak karışıklığa mahal vermemelidir. Diğer bir karışıklık durumu ise, tefhim ve tebliğ esaslarında karşımıza çıkmaktadır. Ceza Mahkemeleri, İcra Hukuk Mahkemelerinde devam edegelen tefhim yani kararın yüze karşı okunması durumunda 7 günlük sürenin başlatılması, kararların tebliğ edilmesi hususundan farklı bir düzenlemenin hali hazırda yürürlüğünü devam ettirmesi de farklı bir karışıklığa ve beraberinde hak kayıplarına sebebiyet vermektedir. Kararı yüzüne okunan yani tefhim edilen sanık, 7 gün içerisinde itiraz ya da ilgili başkaca üst kanun yoluna başvurmadığında üzülerek ifade etmek isteriz ki, hak kaybı yaşamakta ve ilgili cezanın üst norm denetimi yapılmaksızın kısa bir süre içerisinde infazı ile karşı karşıya kalabilmektedir. Tüm bu sebepler ile ilgili karışıklıkların her birisinin önlenmesi ve en önemlisi de hukukta hak kayıplarının yaşanmaması adına; Sürelerin tekliği hususu cihetine gidilmesi ve bu yönlü birçok farklı süre uygulamasının kaldırılarak iş bu teklik durumunun yargı uygulamalarında oturmuş bir sisteme tabi tutulmasının sağlanması ve yine, Tefhim uygulamasından ilgili mahkemeler ciheti ile dönülerek, bir başka hak kaybının önlenmesi adına her bir başvurunun tebliğ esasına göre yapılması kanaatimizce daha etkin sonuçlar doğuracaktır?
YAZARIN DİĞER YAZILARI