Hukukumuzda her bir yargı kolu için bir birinden farklılık gösteren sürelerin sürekli karışıklıklara sebebiyet verdiğini, bu hususta meydana gelen ve gelmesi muhtemel tüm hususlardaki görüş ve önerilerimi önceki dönemlerde takdirlerinize sunduğum bir yazı ile paylaşmıştım.
Bu yazımızda ise sizlere hukukta süre kavramı, etkisi ve sürelerin geçirilmesi durumunda karşılaşılacak sonuçlar, yaşanacak problemleri paylaşacağım.
Öncelikle Hukuk davalarında uygulanması zorunlu olan süre konusunda usul kanunlarımızdaki düzenlemelere bir göz atalım.
Sürelerin belirlenmesini içeren yasal düzenleme;
Süreler, kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.
Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler. ( HMK madde 90 )
Sürelerin başlamasını içeren yasal düzenleme;
Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde, tefhim ( yüze karşı okunmasından ) tarihinden itibaren işlemeye başlar. ( HMK madde 91 )
Sürelerin bitimini içeren yasal düzenleme;
Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.
Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter. ( HMK madde 92 )
Tatil günlerinin sürelere etkisini düzenleyen yasal düzenleme;
Resmi tatil günleri, süreye dahildir. Sürenin son gününün resmi tatil gününe rastlaması halinde, süre tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter. ( HMK madde 93 )
Kesin süre olarak belirtilen husustaki yasal düzenleme;
Kanunun belirlediği süreler kesindir.
Hakim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi halde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar. ( HMK madde 94 )
Adli tatilin sürelere etkisini düzenleyen yasal düzenleme;
Adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır. ( HMK madde 104 )
Tüm bu düzenlemeler karşısında, hukuk davalarında sürelerin geçirilmesinin doğuracağı etkiler hak kayıpları tartışıldığında;
Yerel Mahkemelerde ilk derece mahkemeleri sıfatı ile yapılan yargılamalarda Yerel Mahkeme hakimleri sürelerin geçirilmesi durumunda ilgili işleme, ilgili delile dayanılamayacağı ihtarında bulunmuş olur ve süre geçirilmiş ise davanın ilgili tarafının geçirilen süre sebebi ile hak kaybı başlar. O işlemi süre aşımı sebebi ile yapılamaz, delili bu gerekçe ile toplanıp hükme esas alınamaz.
Aynı durum, yerel mahkeme kanalı ile başvurulan olağan kanun yoları ( istinaf, temyiz kanun yolları uygulamalarında ) başvurularında da, bu aşamalarda da geçerlidir.
Zira, süresinden sonra yapılan üst kanun yolu başvuruları yine red ile sonuçlanıp hak kaybı oluşacaktır. Bu konuda HMK 346. Madde hükmünde aynen; süresinde yapılmayan istinaf kanun yolu başvuru dilekçesi mevcut ise, istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve ret kararını re´sen ilgilisine tebliğ eder. Bu durumda istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verilip verilmediğini denetleme görevi, öncelikli olarak yerel mahkemeye ait, ilerleyen aşamalarında ise üst mahkemelerce değerlendirme altına alınır.
Usul hükümlerinin esastan önce gelmesi ilkesi uyarınca; davaya konu vakıanın içeriğine geçilmeden önce, yasanın zorunlu olarak aradığı şekli şartlar inceleme ve değerlendirme altına alınır. Bu usuli ve şekli katı incelemelerin başında süre mefhumu incelemesi geçmektedir. Tüm bu sebepler ile süre hukukun olmazsa olmazları arasında olup, sürenin geçirilmesi, süresinde işlemin yapılmaması, belirttiğimiz şekilde başvurunun reddi ile sonuçlanacak ve ciddi hak kayıpları yaşanacaktır.
Hak kayıplarının yaşanmaması temennilerim ile?