?>

Mûr Ali Baba´nın Oğlu: ABDÜLKÂDİR-İ GULÂMÎ

Fatih ÇINAR

4 yıl önce

Mûr Ali Baba, tasavvuf anlayışı, ilmî birikimi, sosyal ilişkileri ve olaylara bakışı ile Sivas ve çevresinde son derece etkili olmuş bir isimdir. (Talip Mert, Kerkük´ten Yola Çıkan Karınca: Mûr Ali Baba´ya Dair Arşiv Belgeleri, Hayat Ağacı, Sayı:9, 2007, s.86-90; Yüksel Göztepe, ?Mûr (Mor) Ali Baba Hazretleri?, Bir Gönül Eri: İhramcızâde İsmail Hakkı, Buruciye Yay., Sivas 2010, s.31-50.) Onun gönül dünyasının Muhammed Rüstem Râşid Efendi (ö.1280/1863), Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa (ö.1318/1901) Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi (ö.1339/1921), İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak (ö.1387/1969), Ziya Paşa (ö.1297/1880), Abdullah Haşim el-Mekkî/ Arap Şeyh (ö.1341/1923), Sivas Valisi Hasan Hilmi Paşa (ö.?), Meclis Başkâtipliği yapmış Tevfik Bey (ö.?), Yusuf Ziya Başara (ö.1361/1943) ve sadrazam danışmanlığına yükselen Hacı Ali Başmabeyinci (ö.?) gibi birçok isme yön verdiğini görürüz. Vefatından sonra Ali Baba´nın mesajlarının canlı kalması noktasında en etkili isim ise oğlu Abdülkâdir Gulâmî´dir. Gulâmî, 1854 yılında Sivas´ta dünyaya gelmiştir. Babasından aldığı temel eğitimin ardından Altınoğlu Mehmet Efendi (ö.?) ve İhramcızâde Mehmet Efendi´nin (ö.?) (Hayatı hakkında elimizde bilgi bulunmayan bu zatın görevleri ile ilgili bkz; Salname-i Vilayet-i Sivas, Hazırlayan: Ebubekir Yücel, Buruciye Yay., Sivas 2008, c.II, s.169; c.III, s.26, s.82, 145, 254, 293.) özel derslerine devam ederek icazet almıştır. (Mehmed Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî: Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı, Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001, c.II, s.731; Ata Terzibaşı, Kerkük Şairleri, Cumhuriyet Basımevi, Kerkük, 1968, c.II, s.37; ?Gulamî Abdülkadir Efendi?, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979, c.III, s.377; ?Gulamî Abdülkadir Efendi?, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1970, c. XVIII, s.113; Orhan Sağlamer, ?Mor Ali Baba Tekkesi ve Zaralı Şeyh Seyfettin Özturhan?, Revak, Sivas 2002, s.210; İbrahim Aslanoğlu, Sivas Meşhurları, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2006, c.I, s.379.) İçerisinde yanan ilahî aşkı teskin etmek düşüncesiyle 1870 yılında babası ile birlikte Kerkük´e gitmiş ve Abdurrahman-ı Hâlisî´nin (ö.1275/1858) oğlu Şeyh Ali Efendi´ye (ö.?) intisap etmiştir. Kerkük´te kaldığı süre içerisinde Arapça dersler almış, ayrıca Kerküklü şair Fâiz´in yanında da Farsça ?Kitâb-ı Perişân? adlı eserden dersler okumuştur. (Terzibaşı, Kerkük Şairleri, c.II, s.34.) İlme düşkünlüğü ile tanınan Gulâmî, ilmî ve dinî kişiliği ile kısa sürede bir tesir halkası meydana getirmiştir. Sivas Valisi Sırrı Paşa (ö. 1313/1895) (Hayatı hakkında bkz; Nesimi Yazıcı, ?Sırrı Paşa ve Vilayet Gazeteleri?, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.XXXVI, s.223?224.) ve Abidin Paşa (ö.1324/1906) (Hayatı hakkında bkz.; İskender Pala, ?Abidin Paşa?, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, c.I, s.310; Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Hazırlayan: Mehmet Sait Karaçorlu İz Yayıncılık, İstanbul 2007, c.I, s.10-12.) ondan etkilenen en meşhur isimlerdir. Onun etkisinde kalan bir diğer isim de Sivas´ın meşhur edebiyatçılarından Kazancı-zâde Emin Edip Efendi (ö.1337/1919)´dir. (Hayatı hakkında bkz; Aslanoğlu, Sivas Meşhurları, c.II, s.284; Âlim Yıldız, Sivaslı Şairler Antolojisi, Kitabevi, İstanbul 2003, s.46; Ahmet Necip Günaydın, Milli Mücadelede Sivas, 108 Gün, Sivas Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2009, s.272.) Emin Edip Efendi, Farsçayı Abdülkadir Gulâmî´den öğrenmiştir. (Aslanoğlu, Sivas Meşhurları, c.I, s.380. Vehbi Cem Aşkun, Sivas Folkloru, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2006, c.I, s.157-165. Gulamî, dergâh faaliyetleri ile de dikkat çeken bir isimdir. O, 26 Safer 1298/28 Ocak 1881 tarihinde yaptığı yeni vakfiye ile dergâhı daha da zenginleştirmiştir. Bu vakfiyeye göre Gulâmî, Gürün Ulu Camii bitişiğinde büyük bir avlu içerisinde iki katlı bir dergâh tesis etmiştir. Dergâhın üst katında semâhâne yer almakta biri fevkânî ikisi tahtânî olmak üzere üç odası bulunmaktadır. Gulâmî, Gürün Dergâhı´nın mütevelliliğini üzerine almış sonraki şeyh tayinini de Mor Ali Baba Dergâhı şeyhinin yetkisine bırakmıştır. Gulâmî, Gürün´deki dergâha halifesi Habibzâde Hafız Süleyman b. Mustafa´yı (ö.?) görevlendirmiştir. Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, 1993 numaralı defter (19 Şevval 1300), s.80,82; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s.374; Kadir Özköse, ?Osmanlı Devleti Döneminde Sivas´ın Tasavvufî Kültür Yapısı?, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu Bildirileri, Sivas Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2007, c.II, s.61.)   1886 yılında 32 yaşında iken vefat eden Gulâmî, babası Mor/Mûr Ali Baba´nın yanına defnedilmiştir. Genç yaşta vefat etmesine rağmen özellikle edebî yönü ile birçok kimseyi kendisine hayran bırakmıştır. (Betül Karakaya, Abdülkadir Gulâmî, Hayatı ve Tasavvufî Düşüncesi, CÜSBE (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas 2008, s.7?22.) O, on yedi yaşında Divan´ını (Gulâmî´nin Divan´ı, Recep Toparlı tarafından günümüz Türkçesine aktarılmış ve Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları arasında neşredilmiştir. Recep Toparlı, Abdülkadir Gulâmî Dîvân, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum 1992. Bkz; Yıldız, Sivaslı Şairler, s.31; İpekten-İsen, Basılı Divanlar Kataloğu, s.45.) tamamlamış, on sekiz yaşında yayınlamıştır. Bilindiği kadarıyla bu yaşta divan yayınlayan başka bir kimse bulunmamaktadır. (84 sahifelik Divan´ı 1872 yılında Matbaa-i Âmire´de basılmıştır. Terzibaşı, Kerkük Şairleri, c.II, s.38; Recep Toparlı, Abdülkadir Gulâmî Dîvân, s.9.) Şiirlerinde ?Köle, çocuk? anlamına gelen ?Gulâmî? mahlasını kullanan Abdülkadir Efendi, konu olarak genellikle Allah aşkı üzerinde durmuştur. Ona göre, bu dünyanın geçici lezzetlerinden kurtulup Allah aşkına ulaşmak gerekir. Dünyadaki her şey masivadır, O´na giden yol üzerinde engeldir. Gulâmî, Allah ile kulları arasındaki ilişkiyi şu şekilde anlatmıştır: ?Sevgili, aşığına yüz vermemekte, ona sürekli eziyet ederek hasretiyle yakmaktadır. Âşık ise onun güzelliğine tutkundur. Ondan gelecek her türlü eziyete razıdır. Zaten o eziyetler de kendisiyle ilgilendiğini göstermektedir. Bu dünya geçicidir, önemli olan öbür dünyadır. Bu dünyaya çok güvenmemek gerekir.? (İsa Çelik-İsmail Çelik, ?Bir Sûfî Şâir: Abdülkâdir-i Gulâmî?, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 42, Erzurum 2010, s.102?103. Gulâmî´nin Divan´dan başka ?Tâcu´l-muhakkikîn? ve ?Mi´râcu´l-müştâkîn? isimlerini taşıyan ve dilleri çok ağır olan iki eseri daha vardır. Bu eserleri basılmamıştır. ?Gulâmî Abdülkadir Efendi?, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c.III, s.377; ?Gulâmî Abdülkadir Efendi?, Türk Ansiklopedisi, c.XVIII, s.113.)                Görüldüğü gibi Gulâmî, edebî, ilmî ve tasavvufî kişiliği ile yakın tarihimizde derin izler bırakan birisidir. Onun ilmî gayretleri, imar faaliyetleri ve manevî eğitim metodu hayatı kucaklayan daima aktif olmayı gerektiren bir yapı arz etmektedir. (Numan, Tuhfe-i Nâilî, c.II, 731; Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2000, c.II, 354; Vehbi Cem Aşkun, Sivas Şairleri, Kâmil Matbaası, Sivas 1948, s.116; aynı müellif, Sivas Folkloru, Bms Matbaacılık, Ankara 2006, s.158.) Bu toprakları bize emanet ederek fânî âlemden ayrılan bu büyük şahsiyetlerin anılarını yaşatmak adına bugün bizler ilmin kılavuzluğunda dünyanın maddî ve manevî kalkınmasına olumlu katkılar sağlamak durumundayız. Ayrıştırmayı değil birleştirmeyi, bencilliği değil sosyalleşmeyi, cimriliği değil cömertliği kısacası güzel ahlak ile yaşamayı hedef haline getiren bu toplum insanlarının günümüz insanına yön verecek birçok özelliklerinin olduğunu düşünmeliyiz. Madde ile manayı bütünleştirerek yaratılana hizmeti kendisine şiar edinen bu gönül ehli büyük şahsiyetleri ancak bu şekilde hakkıyla idrak edeceğimizi unutmamalıyız.
YAZARIN DİĞER YAZILARI