?>

KENDİMİZİ NE KADAR TANIYORUZ?

Metin ÇAĞAN

11 ay önce

Dünyaya gelen her insanın en başta gelen özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz, yaptıklarının anlamını kavramak, varlığını anlamlandırmak ve fonksiyonlarını keşfetmek istemesidir. Her insanın hayatta bir amacı olmalıdır.  Bir kimsenin amacının olabilmesi için de o amacına uygun kendi güçlü, zayıf yönlerini tanıması gerekir. Hz. Mevlânâ “Dünyayı iyi bilen aldanmaz, ahireti iyi bilen aldatmaz. Kendini iyi bilen aldatılmaz.” diyerek bireyin kendisini tanımasının ne kadar önemli olduğunu açık ve net ortaya koyuyor. Yani insan dünyaya geldiği andan itibaren kendini anlamlandırma çabası içerisine girer. Çünkü anlam arayışı, düşünce, tutum ve davranışları belirleyen en güçlü güdülerden biridir ve yaşanılan hayatın çok doğal ve sağlıklı bir sonucudur. Ayrıca insanları yeni fırsatlar ve uğraşlar aramaya teşvik eden, kendi tecrübelerini anlama ve düzenleme isteklerini destekleyen bir güçtür aynı zamanda. Bunun için de insanın kendi yeterliliklerini, ihtiyaçlarını, karakter özelliklerini, güçlü ve zayıf yanlarını bilmesi, kendini tanıması ve bu doğrultuda hayatını düzene koyması, kendini geliştirmesi ve yetiştirmesi çok önemlidir. İşte bu nedenle istenilen hayata kavuşmanın yolu kişinin kendisini tanımasından geçmektedir. Basit gibi görünen ama aslında cevabı hayatın derinliklerinde saklı olan bir soru… Kendini tanıma o kadar da kolay bir süreç değil aslında... “Hayat başlar ve biter! Hayatın nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırılabildiği, neler yapılabildiği önemlidir.” Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un bu anlamlı bir o kadar da etkili sözüne karşılık kendimize sormamız gereken soru: “Gerçekten kendini tanıyor musun?  Nasıl bir hayat istediğini biliyor musun?” olmalıdır. Çünkü kendini tanıyan, bilen bir insan doğrularıyla ve yanlışlarıyla “ben buyum.”  der ve yanlışlarını düzeltmek için çaba gösterir. Yanlış yapmak insana mahsus bir özellik olmakla beraber, yanlışlardan ders çıkarmak da akıllı insanların en önemli özelliklerindendir. “Hatalarınızı kabul ettiğiniz ölçüde büyük, hatalardan ders çıkarabildiğiniz ölçüde akıllı ve bu hatalarınızı düzeltebildiğiniz kadar güçlü olursunuz.” Bana göre bu konuda söylenmiş en dikkat çekici John C. Maxwell’in bu sözüdür. Bu sözü doğrulayan binlerce örnek de var zaten. Ancak hatalardan ders çıkarabilmek için de öncelikle hata yaptığımızı kabul etmek gereklidir. Bugün birçok meslek grubu, sürekli olarak çok yönlülüğü; zihinsel, sosyal, ruhsal, duygusal ve fiziksel gelişimi ön plana alıyor ve bilgi, beceri, özveri, hoşgörü, kendini aşma, sevgi, empati, zaman yönetimi, doğru, güzel ve etkili konuşma, beden dilini kullanma ve en önemlisi kendiyle barışık olma yönlerinden de gelişmiş olmayı gerektiriyor. Yani bir bakıma kendini tanıma, öncelikle insanın iç dünyasıyla, başka bir ifadeyle kendisiyle iletişime geçmesi oluyor. Kendisiyle barışık olmayan bir kişinin kendisini iyi tanıması mümkün olabilir mi? Kendisiyle iletişim kuramayan, barışık olmayan bir kişi başkaları ile de barışık yaşayabilir mi ve iyi bir iletişim kurabilir mi? Kendiyle barışık olmayı içermeyen kendini tanıma her zaman bir eksikliktir ve kendisiyle barışık olamayanlar kişilerarası ilişkilerde de hep daha fazla sorun yaşarlar. Bu nedenle de iletişimde en önemli adımlardan biri hatta ilki diyebileceğimiz unsur “kendimiz olmak ”tır. Evet, iletişim insanın kendisiyle başlar… Şimdiye kadar kendinize hiç "Ben kimim?" diye sordunuz mu? Sorduysanız kaç kez sordunuz ve kendinizi kandırmadan dosdoğru cevaplar verdiniz? Şapkanızı önünüze koyup, enine boyuna düşündüğünüz oldu mu hiç “Kimim ben” diye? Öğretmen, avukat, doktor, mühendis, motor ustası, kaportacı vb. olabilirsiniz ya da iş insanı, ev hanımı da olabilirsiniz, ama önemli olan gerçekten siz kimsiniz? Sadece unvanlarınızı düşünerek, unvanlarınızı ifade ederek bu soruya cevap vermeyin sakın!.. Hepimizin çok çeşitli rolleri var hayatta. Doğduğumuz günden beri bir kimliğimiz, ailemiz, cinsiyetimiz, çevremiz, okuduğumuz okul, mesleğimiz, kariyerimiz… Ancak bunların hiç birisi gerçek kendimiz değil. Bunların her biri üzerimize yapıştırılmış farklı etiketler. Şimdi bir düşünün bakalım, sahip olduğunuz kariyer, bulunduğunuz yer gerçekten ait olduğunuz bir yer mi? Yeteneklerinizi, becerilerinizi, arzularınızı ve hedeflerinizi gerçekleştirebildiğiniz, kendinizi mutlu hissettiğiniz bir yer mi? Hayatta sahip olduklarınız sizi siz yapan özelliklerinizi yansıtıyor mu? Gerçekten olman gereken / olmak istediğin yerde misin? Bu iş senin için doğru mu? Hayat amacına uygun işi mi yapıyorsun? Gösterdiğin çabanın, emeğin karşılığını alıyor musun? Eğer kafanızdaki sorular daha da artıyor ve doğru cevabı da bulamıyorsanız kendinizi tanıdığınızı söyleyebilir misiniz? Ayrıca genel olarak, kendiniz hakkında, yerinde, zamanında, işinizi dosdoğru yaptığınızı söyleyebilir misiniz? Yapamadığınız, başaramadığınız işlerde başkalarını mı suçlarsınız ya da bir suçlu mu ararsınız? Bunları bir düşünün… Kendimizi, hayatımızı çeşitli sorular sorarak zaman zaman sorgulamalıyız. Daha iyiye ulaşmak için yapmalıyız bunu. Zira Sokrates’in dediği gibi ‘Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez!’ "Kişi kim olduğunu tanımak isterse kimleri sevdiğine baksın.’’ demiş Hz. Mevlana.  Kendimizi tanımamızın bir yolu da sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyleri tespit etmekten de geçmektedir.  Kendimizi tanımak güçlü ve zayıf yanlarımızı bulmaktır. Çevremizdeki insanlar da bizler için birer ayna gibidirler. Biz onlara neyi gösterirsek, onlar da aynısını yansıtacaklardır. Unvanlarımız bize gelip geçici bir saygı kazandırabilir. Ama unvanlarımız ve sahip olduklarımızla kimliğimiz bir bütünlük içindeyse her zaman saygı görür ve seviliriz. Çünkü insanlar bizim kendimize olan saygımıza bakarak değer verir ve saygı duyarlar. Öyleyse çok geç olmadan sorun bakalım kendinize; “Unvanlarım mı benim önümde yoksa ben mi onların önündeyim? diye. Sorun ki bugüne kadar fırsatınız olmadıysa bile, bugünden sonra gerçek kendinizi tanıma şansınız olsun. “İnsan hayatında mutlu ve başarılı olmanın ön şartı kendini iyi tanımasıdır.” Peki, kendimizi ne kadar tanıyoruz? Her insan “Ben kimim?” demeli ve  kendini çok iyi tanımalı!.. Yaşanılan hayattan zevk almak, mutlu olmak dünyada geçirdiğimiz sayılı günleri tüketirken kendi değerlerimizin, yetenek ve potansiyelimizin farkına vararak, bunlardan faydalanarak yüce Yaratıcının istediği bir hayatı dünya üzerinde güzel bir şekilde yaşamak için kendimizi çok iyi tanımamız gerekiyor. Ünlü Alman düşünürü Goethe “ bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımak” olduğunu söylüyor. İnsanın; kendi özünü bulması, kendisine yön verebilmesine yardımcı olması, güçlü yanlarını keşfedebilmesi, hayatındaki hedefinin ne olduğunu belirlemesi, belirlediği hedefe ulaşması, güven duygusunu geliştirmesi, doğru ve etkili iletişim kurabilmesi ve konuşabilmesi;  kendi davranışlarını gözlemleyerek, yargılamadan, kendisiyle yüzleşmesi için önce etkili bir eğitim daha sonra da iyi bir öğretim alması gerekir. İnsan başlangıçta hedefi doğru belirlemezse hedefe vardığında aldığı cevap da kendini memnun etmeyebilir. Bu yüzden varılacak doğru hedefi belirmek kişinin de kendini doğru tanımasıyla mümkündür. İnsanın kendini iyi tanıması, olumlu ve olumsuz ya da iyi ve kötü yönlerini bilmesi, günlük hayat içinde neyi yapıp yapamayacağını, yaşadıkları karşısında neler hissedeceğini, neler düşüneceğini ve neler yapacağını düşünebilmesi, içindeki istek ve ihtiyaçlarını görebilmesi ile yakından ilişkilidir.  “Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok.” Sokrates’in ders verdiği akademinin kapısında "Kendini bil " yazıyor.  Kendini tanıyabilen ve bu mücadelesinin sonunda varlığının anlamını keşfeden bir insan yerinde durabilir mi? Böyle bir insan artık kendini geliştirme yolundadır elbette. Mark Twain’in şu güzel ifadesini hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir: “Bundan yirmi yıl sonra yaptığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Öyleyse demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgârları arkanıza alın, araştırın hayal edin ve keşfedin.” “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.” sözü ve Yunus Emre’nin:“İlim ilim bilmektir,İlim kendin bilmektir,Sen kendin bilmezsen,Bu nice okumaktır.”dizeleri kendini doğru tanımayı ne güzel ifade etmiştir. Kendisi hakkında bilgisi olan kişi hem özgürdür hem de kendini daha iyi yönetir.  İnsan kendini bildiği zaman Rabbini de bilir. Kendi yaradılış gayesini bilen, Allah’ın takdirine razı olan, O’nun terbiyesiyle terbiye olan, bu nedenle de kendini bilen, tanıyan kişi, hedefini kendi kabiliyetleri ve beklentileriyle örtüştürebildiği oranda da başarıya ulaşabilir. Şayet insan kendisinin güçlü ve zayıf yönlerini bilirse, karar verirken ya da herhangi bir işe bir adım atacağı zaman doğru kararlar vermesine, sağlıklı adımlar atmasına yardımcı olur. Bu yüzden kişinin hayattaki zorlukları, sıkıntıları aşabilmesi için kendisini tanıması çok önemlidir.   Şimdi bir düşünün bakalım!.. Siz kimsiniz, siz nesiniz, sizi farklı kılan ne? Başka insanlar üzerinde nasıl bir etki bırakıyorsunuz? Hayat amacınız ne? Nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz? Sizin nasıl bir hikâyeniz var ya da nasıl bir hikâyeniz olsun ve bu hikâyenizin sonu nasıl bitsin istiyorsunuz? “mış” gibi yapmayın, diğer hayatla yüzleşmeden önce yüzleşin kendinizle!
YAZARIN DİĞER YAZILARI