DÜN, BUGÜN, YARIN

Yasemin KAYA

8 ay önce

Bin yıl, yüzyıl, yıl, ay, hafta, saat, dakika, saniye, salise. En büyükten en küçüğe sıralanan bu birimler, zaman’ın unsurlarıdır. Zaman nedir? Şairin sorduğu gibi: “Bir su mu, bir kuş mu; iniş mi, yokuş mu?”

            Fizikten felsefeye her alanda bir tanımı olan olgudur zaman. Her düşünen zihni kurcalayan, her hisseden kalbi örseleyen bir şey. Dünyada cismi olan her varlığı etkileyen ama sadece “düşünme” yetisine sahip insan cinsinin farkında ve bilincinde olduğu şey. Şey evet, madde değil, mana değil, nesne değil, elle tutulmaz, gözle görülmez ama varlıklar üzerindeki etkisine bakılınca soyut da değil. Somut değil, soyut değil, kendine özel bir olgu.

             Yaşlandığının, yokluğa gittiğinin farkında olan ya da yasını tutan; ömrünü uzatmaya çalışan bir bitki ya da bir hayvan görmediğimize göre, sadece insana mahsus olan zaman bilinci, insan cinsinin cezası mı ödülü mü acaba? Boynuna takılan bir iftihar nişanı mı yoksa bir esaret prangası mı? Bilmek mi iyi, bilmemek mi zamanı?

            Genel geçer fizik kanunlarına göre evrende üç boyut olarak bilinen uzunluk, genişlik, derinliğin yanında dördüncü boyut olarak kabul edilen zaman, bir gizemdir bir diğer yönüyle. Çünkü bazen bildiğimiz sınırların dışında karşımıza çıkar, ezberlerimizi altüst ettiği durumlar olur. Rüyalar bunlardan birisidir, rüyada zaman, uyanık olunan dünyadan çok farklı olabilir. Yine tasavvufta, bast-ı zaman tabiri vardır mesela, az vakitte uzun bir süre yaşamış olma hali olarak açıklanır bu kavram. Allah dostları için bildiğimiz zaman kavramı, ne bir sınırdır, ne bir engel, zaman genişleyebilir onlar için.

            Zaman, yıkma, yıpratma, eskitme, takatten düşürme gücüyle hayatın düşmanıdır aslında. Ona karşı sonsuza kadar direnen hiçbir kuvvet yoktur. Hayatiyet taşıyan her şeyi yokluğa, bilinmezliğe doğru sürükleyen güçlü bir nehirdir, devamlı akar, akarken önüne kattıklarını sonsuza doğru sürükler, alır götürür.

            İşte bütün bu kafa karıştıran esrarıyla insanın da en büyük sorusu olmuştur zaman. İnsan uzun yaşamak ister, insan genç kalmak ister, canlı ya da cansız sevdiği bütün varlıkları hep yanında görmek ister. Fakat zaman zalimdir, kimsenin gözünün yaşına bakmaz, akrep ve yelkovan hep almaya dönüktür; varlığı, gençliği, güzelliği ve hayatı alır. Bu acı hakikat, insanı kısıtlı hayat süresini nasıl değerlendirmesi gerektiği sorusuyla karşı karşıya getirir. Ömür süresi sınırlı, alınan nefes sayılıdır. Bunu bilen kişi ne yapmalı, hayat süresini nasıl mutlulukla geçirmelidir? Yaşadığımız bu çağda olduğu gibi, her devirde, her toplumda, aklı eren birileri, bu soruyla ilgili kendince yöntemler bulmuş, formüller önermiştir. Zamana karşı nasıl mutlu olunur?

            Şimdilerde kişisel gelişim uzmanlarının çokça üstünde durduğu bir konu var: “Geçmişe takılmayın, yarın için endişelenmeyin, içinde bulunduğunuz “ân”ı yaşayın” diyor hepsi ağız birliği etmiş gibi. “Ân”ın tadına varmak; bugünü, ne dünün hata lekeleriyle, ne yarının kuruntulu ihtimalleriyle harcamadan; bilinçli ve mutlu yaşamak, tavsiye edilen.

            Bu fikir, kendi kültürümüzde onlardan önce söylenmiş: “Dün öldü, yarın doğmadı, bugün can çekişiyor. Sen, bu ân’ın değerini bil.”

            Düne çok takılırız, herkesin dilindedir, “Şimdiki aklım olsa.” cümlesi. Oysa ‘şimdiki aklı’ yapan dündeki tecrübedir, dün olmasa, kişi, bugünün aklına sahip olamaz. Dolayısıyla ‘bugün’ için ‘dün’e teşekkür etmek gerekir.

            Aynı zamanda birçoğumuz, bugünü yaşamayı da bilmeyiz. Zihnimiz, kalbimiz geçmişe çok tutsaktır. Yaptığımız yanlışları, bize yapılan yanlışları teraziye koyar, tartar, ölçer biçerken pişmanlıkla, öfkeyle, kendimize acımayla günleri, ayları, seneleri kaçırırız.

            Ve yarına da esir olur çoğumuz. Gelip geleceğini tam bilmediğimiz günlerin, ayların, yılların endişesiyle toplamalar, çıkarmalar, bölmeler yaparken birden ezelde hesaplanmış ömür süremiz doluverir. Meşhur sözdür: “Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur.” derler ve ekleyelim, “daha yapacak çok işi olanlarla da” diye.

            Netice, dünyada ve hayatta iken, insanın tek bir ‘zaman’ı vardır, o da bu ‘an’dır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI