?>

SOSYAL MEDYA VE YIKILAN HAYATLAR

Nevin KILIÇ

10 ay önce

Hepimizin de bildiği gördüğü gibi teknolojinin en son yeniliklerinin yaşandığı dünyanın bir ucundan diğer ucuna gelişen olayları anında öğrenebildiğimiz iletişim çağında bir o kadar da sapıklıkların ve cehaletin arttığı bir önemde yaşıyoruz. Bilişim ve teknoloji çağının bu kadar cahilliğe ve caniliğe ev sahipliği yapması düşündürücüdür. Bu gelişimi yaratan insan beynidir. İnsanın beyni gelişmese teknolojik gelişmeler yaşanır mı?  Elbette hiçbir alanda gelişme sağlanamaz. Bazı insanlar beyninin sadece makine icat etme bölümünü geliştirirken insanlık bölümünü geride bırakması nedeniyle ruhsuz robotlar yığınından oluşan İnsanlıktan uzaklaşmış, Umutsuz ve mutsuz bireylerle dolu dünya haline gelinecektir. Hatta gelindi bile.           Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. İnsan umutsuzluğa kapılınca hata yapma ihtimali daha da artar. Bu defa kendini, yaşamını önemsemeden hedefine ulaşmaya çalışırken kaybettiği umut peşinde sürüklenmeye başlar. Yaşayamadıklarının gölgesinde kalır, her zaman hayatını, kendini sorgular, yargılar. Memnuniyetsizdir. Sahip oldukları yetmez. Kendine farklı ilgi alanları bulmaya uğraşır. Bunun eksikliğini, hıncını başkalarından çıkartmaya onları ezmeye, yermeye çalışır. Son dönemlerin meşhur zaman geçirme aracı olan İnternet bağımlısı haline gelir. Tıpkı alkol uyuşturucu bağımlısı gibi. Bu konuda yazılan çizilen çok şeyler var. Kimi bunları dikkate alır, kendine çeki düzen verir. Kimi de bildiğinden şaşmaz. Nasıl olsa beni kim nerden tanıyıp, bilecek. Birde takma isim kullanıyorsa. Genelde herkes bu ortamda takma isim kullanıyor. Kendini gizleyerek arkadaşlık, dostluk kurmak kendini kabul ettirmek istiyorlar. Daha ilk etapta yalan söyleyerek kaybediyorlar. İnandırıcı ve dürüst olmuyorlar. Ne yazık ki önce kendilerini aldatıyor kandırıyorlar. Sadece İçinde bulunduğu o günü, boşluğu doldurmak, zaman geçirmekten başka bir şey olmadığı gibi geçici avuntu olarak başlarken sonrasında yıktığı hem kendi hem sevdiklerinin hayatının ve vicdan azabının altında ezilir.               -Sanal ortamda yapılan birbirini görmeden, tanımadan ve sadece 'hissederek' yürütülen dostluk ilişkisi, insanların hayatında diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor.  Gerçek yaşamda ilk önce dış görünüşüyle fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da fikirleriyle düşünceleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle, hayat tarzlarıyla tanırız insanları… Sanal ortamda önce fikirler ve görüşler ön plandadır, birbirimizi düşünceleriyle yazdığı özenle seçerek kullandığı kelimelerle tanırız, severiz (ya da sevmeyiz) görselliğin dışında düşünceler, fikirler vardır. Bazen burada hayaller konuşulur. Korkular konuşulur. İçinde bulundukları boşluklar doldurulmaya çalışılır. Bazen de tanımak isteriz, görüşür, konuşur, tanışırız. Işte o zaman hatanın faturasıyla yüz yüze geliriz.         Bazen kendimizi sanal büyüye kaptırır bozulmasın diye dürüst olamadığımız için gerçek tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüst olup olmadığını sorgularız, güvenmek isteriz yazılanlara. Çok insanda hayal kırıklığına uğruyor. Beklentilerini karşılamıyor.  Keşke herkes sanal ortamda kendini tanıttığı kişi olabilse o kadar dürüst, sevecen, merhametli, adil, insancıl.  Oysaki bir insanı tanımak, sevmek için klavyede yazılan kelimeler yeterli değildir. Çoğunluk kendilerine hayali bir dünya kurarak bu dünyasını, sanal ortamda yaşamaya çalışıyor. Kendini olmadığı gibi tanıtarak hayalinde olmak istediği kişiliği canlandırıyor. Farkında değil ama sadece kendini kandırıyor. Geçici bir rahatlık sağlıyor. Ya sonra?             Dürüstlük özgürlük demektir. Belki önceleri bazı sıkıntılar çekilir. Ama hep dürüstlük kazanır. Çünkü hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki ve usta değildir... Ve hiç kimse de bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar saf değil. Sürdürmeye çalışılan yalan, hatırlamak zorunda olduğu uydurma kişilik en çok kendini rahatsız edecek ve yoracaktır. Bir gün her şey ortaya çıkacaktır. İnsan karşısındakini bir süre kandırabilir, aldatabilir, hatta uzun süre de bunu devam ettirebilir... Ama kendini kandıramaz, yalanlarıyla yaşayamaz. Zamanla bu tür insanlarda kişilik sorunları başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken, kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir. Yalanlarla kurulan dostluklar, arkadaşlıklar, sevgiler nereye kadar sürecek elbette bir yerde bitecektir. Eğer utanmayı biliyorsa yüzü kızarıp, utanacaktır. Her zaman yalnız kalmaya, kaybetmeye mahkûm olacaktır.            Yalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa, dürüst olmayı denesek sevdiklerimize ve kendimize. O zaman kazanan siz olursunuz. Yalanlarla kurulu dünya bir gün başımıza yıkılır. Tabi ki size inanan insanların hayalleri, umutları ve dünyası da beraber. -Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli ve uzun ömürlüdür.    -İnsan Kendini olduğu gibi görüp kabullenmeli. Başka kişiliklere bürünmemeli.  -Çünkü senden başka bir sen yok, teksin, çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri yaratma. Kendine bu eziyeti yapma. Çıkmaz sokaklarda kalan kaybeden sen olursun.  -Karşındakine güvenmek istiyorsan, dürüstlük arıyorsan, önce kendini güvenilir kılmalısın. -Çünkü biz seni sen olarak kabul eder, severiz, bilgisayarın arkasındaki sahte dostu değil, sadeliğinle, dürüstlüğünle, insanlığınla adaletinle sevilirsin. Kendini böyle ispatla ve sevdir. -Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol ki herkeste seni sen olduğun için kabul etsin, sevsin. Hayal kırıklıkları yaşanmasın, Hayatlar kararmasın.
YAZARIN DİĞER YAZILARI