?>

BİRBİRİMİZİ ANLAMIYORUZ, ÇÜNKÜ DİNLEMİYORUZ!..

Metin ÇAĞAN

8 ay önce

Çoğu zaman dert yandığımız, şikâyet ettiğimiz ''birbirimizi anlamama'' hepimizin ortak sorunu… Hepimiz birbirimizi çok iyi dinlediğimizi düşünüyoruz. Ancak bazen söylemek istediklerimizle karşı tarafın anladığı bambaşka şeyler olabiliyor.

 

'Birbirimizi anlayamamamızın iki temel nedeni var;  birincisi “dinlemeyi bilmemek”. Yani dinlemediğimizin farkında değiliz. Bunun için de neler kaçırdığımızı ve kaybettiğimizi de bilmiyoruz. Duymak ile karıştırıyoruz. İşittiğimiz şeyleri, dinliyor olduğumuz gibi bir hatalı varsayımımız var. İkincisi “birbirimiz hakkındaki ön yargıları bir türlü bırakamamak.”

 

"En büyük iletişim problemimiz;  anlamak için dinlemiyoruz, cevap vermek için dinliyoruz." Çoğu zaman anlamanın dinlemekle olduğunu da çoğu zaman unutuveriyoruz.

 

Goethe’nin dediği gibi  “Her insan yalnızca anladığı şeyi duyar.”  Birbirimizi dinlemiyoruz, birbirimizi sadece duyuyoruz. Dolayısıyla da birbirimizi anlamıyoruz. Yani iletişimin en önemli meselesi dinlemektir. Dinlemeyi bildiğimiz zaman, uygun kelimeleri de seçersek doğru iletişimi sağlayabiliriz.

 

Sosyal hayatta kurduğumuz iletişimde insanımızın en büyük sorunu yeteri kadar dinlememek, dinlemediği için anlamamak, anlamadığı için de olduğundan farklı değerlendirmek ve yanlış yorumlamaktır.

 

Peki, birbirimizi neden anlamak istemeyiz?

 

Bu sorunun cevabı da çoğunlukla o kişi ya da o konu hakkındaki önyargılar,  yaşanılan iç çatışmalar, sahip olunan kültür düzeyidir.

 

Kişinin ne söyleyeceği veya neden söyleyeceği konusunda önceden yaşanılanlar kişide bir önyargı oluşturmakta, bu önyargılı tutumlar da insanların birbirini anlamasını ve dinlemesini engellemektedir. Dinliyormuş gibi yapmakta ama aslında dinlememektedir.

 

Dinlemek; sabırla, içten, dinliyor gibi görünmeden, sözünü kesmeden, anlaşıldığını belirten bir beden diliyle gerçekleşirse ortak iletişime büyük katkısı mutlaka olacaktır.  Başkalarını can-ı gönülden iyilikle, saygıyla dinlemek, iç zenginliğinin en güzel belirtisi ve daha iyi olmanın da en büyük yardımcısıdır.

 

Ne acıdır ki, kendimizi ifade etme, karşımızdakini doğru anlama, algılama konusunda ve bir sorunu konuşarak giderme hususunda önemli ölçüde sıkıntılar yaşayan bir toplum olduk. İletişim eksikliğinden, yanlış algılamalardan ve ön yargılı olmaktan kaynaklanan bu durum gün geçtikçe psikolojik sağlığı tehdit eder hale gelirken, kendisini yalnız, anlaşılamamış hisseden insanların sayısı da gün geçtikçe artarken kaygı, stres gibi durumlar da buna paralel olarak artış göstermektedir.

 

Neden içinde yaşadığımız toplumla barış içinde yaşamayı beceremiyoruz, neden hep kavga ediyoruz birbirimizle? Neyi, neden paylaşamıyoruz, neden anlamıyoruz y a da anlamak istemiyoruz birbirimizi? Anlamak çok mu zor?

 

Biraz düşünecek olursak iletişimin sözlü ve sözsüz mesajlar olarak aynı oranda etkili olduğunu görebiliriz.  Karşılıklı konuşma, beden duruşu, yüz ifadesi, ses tonu, mimikler hepsi birer iletişim aracıdır.

 

Ancak doğru bir iletişim önce etkin olarak dinlemekten başlamaktadır. Çünkü etkin bir dinleme karşı tarafın kendisini daha rahat ifade etmesine ortam hazırlar ve hata payını azaltır. Dinlemek, çok ciddi bir iştir ve kişinin kendisini geliştirebileceği, geliştirmesi gereken bir alandır.

 

Sahih kaynaklara göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) biri konuşurken bütün vücuduyla muhatabına dönerek onu dinlerdi. Bu tavrın insanların tümünde bir ahlaka dönüşmesi gerektiğini göstermiyor mu bizlere? Muhatabını bu şekilde dinleyen biri ona değer verdiğini de hissettirir, anlatılanı da en güzel şekilde anlar.

 

Bugün toplumumuzda yalnızlık duygusun yaşanması ve ön plana çıkması gayet doğal karşılanmaktadır. Çünkü insanların büyük bir çoğunluğu birbirini yanlış anlamakta, diyaloglar çatışmaya dönüşmekte ve kendini anlaşılmamış hisseden ya da ‘konuşursam yanlış anlaşılırım’ düşüncesine kapılan insanlar konuşmak-tan, hayatı paylaşmaktan uzaklaşmaktadırlar.

 

Dinleme alışkanlığını edinmediğimiz ya da kaybettiğimiz için de birbirimizi anlamak için bir çaba da harcamak istemiyoruz. Bir konuyu tartışırken sık sık duyduğumuz  “Beni dinler misin?, İnan ki, düşündüğün gibi değil” şeklinde ifadelerle belki de çoğu zaman farkında olmadan çözümün ne olduğunu dile getiriyoruz.

 

En büyük eksikliğimiz ve ihtiyacımız olan “dinlemek ve birbirimizi anlamaya çalışmak”

‘Dinlemek büyük bir sanattır’. İnsanı dinlemek, ona yaklaşabilmek için en doğru yoldur.  Evet, dinlemek sorunların üstesinden gelebilecek, özümüzde var olan ama birçok nedenlerden dolayı kaybettiğimiz yeteneklerimizden birisi maalesef.

 

Derdinizi, sıkıntınızı, ihtiyacınızı anlatmaya ihtiyaç duyduğunuz bir anda sizi dinleyecek, anlayacak birini bulduğunuzu düşünürsünüz.  Ancak karşınızdaki öyle birisidir ki; görünüşte sizi dinler gibidir ancak aklı, zihni kendi içindeki sorunlarıyla mücadele etmekte, sizi hiç dilememekte, sizinle ilgilenmemektedir.

 

Anlamak, duymanın değil dinlemenin sonucudur. Şayet dinlemeyi bilseydik anlardık, anlayabilseydik karşımızdaki önemser ve ilgilenirdik ve derdine de derman olurduk.

 

Şöyle çevremize bakıyoruz, eşler birbirini anlamıyor çocuk anne babasını anlamıyor, anne baba çocukların dilinden anlamıyor, öğrenci öğretmeni, öğretmen öğrenciyi, patron çalışanı, çalışan yöneticisini anlamıyor, komşu komşuyu, satıcı müşteriyi anlamıyor…

 

Oysa dinlemek, konuşmaktan daha büyük bir erdemdir. İki kulağımız var ama bir ağzımız var. İki dinle, bir konuş sözü boş değil elbette.

 

*

 “İki kulak, bir kalp!..

İki kulak şekli yan yana gelirse bir kalp şekli oluyor.

İngilizce kulak; “EAR”,

Kalp; “HEART” olarak yazılır.

Ve “H-EAR-T” yani kalp kelimesinin ortasında "EAR" yani kulak kelimesi yer alıyor.

Eğer birinin kalbine girmek isterseniz onu dinlemeyi öğrenmelisiniz.”

*

Eğer, birisini can kulağıyla, yargılamadan, öğüt vermeye kalkışmadan, sadece anlamak için dinlemeyi becerebiliyorsak en önemli iletişim adımını atmışız demektir.

 

Doğan Cüceloğlu, dinlemek hakkında şöyle der; ‘Dinlemek, karşınızdakini var etmektir.’

İnsanlar birbirlerini tam manasıyla dinlemedikleri zaman diğer insanlarla, çevreyle, dünyayla iletişim kurmakta zorlanmakta; karşı tarafın ne dediğini can kulağı ile dinleyip tam anlamadan verilen cevaplar da bir fikir birliği, uzlaşma gerçekleşmesine engel oluşturmakta, bu durum da toplumlarda ve iş yerlerinde karışıklıkların, olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.Dinlemeyi sevmeyen, dinleme alışkanlığı gelişmemiş toplumlarda siyasi, bilimsel ve ekonomik olarak yeni fikirler, yeni öneriler de oluşamamaktadır. Oysa yenilikçilik, yeni fikir ve buluşlar bir ülkeyi veya bir iş yerini ayakta tutan en önemli özelliklerin başında gelmektedir. Çünkü yeni projeler, yeni fikir ve öneriler olmadığı takdirde değişen dünyaya ayak uydurmak her zaman daha zor olmaktadır.

 

Günümüzde birbiriyle yüz yüze konuşmak yerine mesajla iletişim kuran; o mesajı ya da yazıyı da tam okumadan hüküm veren bir toplum haline geldik.

 

Oysa konuşmak bir ihtiyaç ise, dinlemek de bir sanattır. Francis Bacon, “Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar.” derken,  Rachel Naomi Remen  “Dinlemek, karşımızdakine olan ilgi ve saygımızı göstermenin en güzel yoludur.” İfadesi ile dinlemenin hayatımızdaki önemini ne güzel vurguluyor. Unknown’un deyişiyle de dinlemek, “Sevginin en saf ve etkili şeklidir; çünkü karşınızdaki insanı olduğu gibi kabul ettiğinizi gösterir.”

 

 

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları, paylaşanlar anlaşabilir.” sözüne uyup hayatı paylaşmak yerine toplum olarak çok çabuk öfkeleniyor, dinlemesini bilmediğimiz için birbirimizi incitiyoruz.

 

Karşımızdakinin ne düşüncesini, ne söylemini, ne de davranışını asla ama asla akıl süzgecinden geçirmiyoruz. Derhal kötü düşünüyoruz, kötü söylüyoruz, kötü davranıyoruz. Belki dinlemeye çalışsak az da olsa birbirimizi anlayabiliriz ama sabretmeyi bilmiyoruz. Ne söylendiği,  neden söylendiği, ne niyetle söylendiğine dikkat etmek yerine doğrudan ağızdan çıkanlara yöneliyor, ne cevap vereceğimizi düşünüyoruz çünkü pek çoğumuzda kafalarımızda oluşturduğumuz kocaman ön yargılarımız var.  

 

İnsanlık bu değil, toplumsallık bu değil, yaratılış nedenimiz hiç değil… İnsan, insanlığa hizmet etmek için yaratılmamış mıdır?

 

İnsan, insanlığa hizmet etmeye adayacak kendini. Bunun için de güzel düşünecek, güzel söyleyecek, güzel davranacak, güzel anlayacak, kırmayacak, kırılmayacak, ayıplamayacak, kınamayacak…

 

Ayrıca yaşadığı hayattan ve çevresindeki insanlardan sürekli şikâyette bulunmayacak, daima güzel düşünüp,  güzel söyleyip güzel davranacak, doğru iletişim kuracak ki güzelle ulaşabilsin…

 

Tamamen birbirini anlamayan ve konuşmayı bilmeyen bir toplum haline dönüşmek istemiyorsak acilen doğru iletişim kurma yollarını öğrenmemiz gerekmekte; birbirimizi dinlemeye ve anlamaya her zamankinden daha çok zaman ayırmamız lâzım.

 

“Gelin biliş olalım / Zoru kolay kılalım” der Yunus Emre. Bu söze kulak verip, haklı olma çabası içinde kaba kuvvetle, şiddetle sorunları çözmeye çalışmak yerine sorunları çözmeye, karşımızdakini anlama becerimizi geliştirmeye çalışsak daha iyi değil mi?

 

Eğer iyi bir dinleyici olursak, dinleme yeteneğimizi geliştirirsek, kaybetmezsek, empati kurarsak, karşımızda konuşan kişinin söylediklerini önemsersek, karşımızdaki kişi hakkındaki ön yargıları bir kenara bırakıp, can kulağıyla, öğüt vermeden, yargılamadan sadece anlamak için dinlersek ''birbirimizi anlayamama'' sorununu ortadan kaldırabiliriz.

 

Tüm yanlış anlaşılmaları engellemek için birbirimizle dertleşelim, birbirimizi can kulağıyla dinleyelim; birbirimiz için var ve hazır olduğumuzu hissettirelim. Ömür tükenmeden, hayat yolculuğu bitmeden sevdiklerimizi, arkadaşlarımızı, çevremizi ve tüm canlıları iyi dinleyelim. Gerçekten ne söylemek istediklerine kulak verelim!

 

Unutmayalım ki, dinlemek bizlere verilmiş bir yetenektir ve bu yeteneği kullanarak daha da geliştirmek yine bizim elimizdedir.

 

Yargılamadan önce dinlemeyi, kırıp dökmeden önce düşünmeyi bilen yüreği sevgi dolu, hoşgörü sahibi bireylerin artması dileğimle; dinlemede kalın, sevgiyle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI