Adam Gibi Adam!
Güzel Kardeş!
Yiğit İnsan!
Anadolu’nun Mert Delikanlısı!
Türkiye ve Dünyanın Alpereni!
Sivas’ın Yiğidosu! vb. hitaplar senin için söylendi, senin için yazıldı. Her birini hatta daha da güzellerini fazlasıyla hak ediyorsun. Bense anne olduğum için sana bir anne edasıyla “FİDAN ANNE’NİN FİDANI!”diye seslenmek istedim.
Ana yüreğinin sonsuz merhameti, derin güzelliği ve olağanüstü sabrı Fidan Ana’nın duruşunda, dilinde gözyaşlarında hep vardı. Ardı arkası kesilmeyen yalan-yanlış haberlerin bazen de doğru olanlarının yorumu o güzel ananın yüzünde ve dolanıp duran dilinin ucundaydı. Kabul edip etmemek, Acaba mı? demek, yok olmadı şükretmek hepsinin cevabı ondaydı. 87 yaşına rağmen sergilediği vakur hali onun evladını nasıl yetiştirdiğinin, ona neler verdiğinin deliliydi sanki
Sağ ol Fidan Ana’m çok sağol!.. Hem kendine hem ailene hem de bize yani büyük Türk Milletine yetiştirdiğin bu güzel evlat için bin kere sağ ol! Ciğerini yakıp köz eden ayrılık acısının çaresi yok, onarımı da imkânsız ama evladına gösterilen sevgi seli ve hakiki gözyaşları, yine ona edilen dualar yüreğini serinletsin. Evladın bizim çirkinleştirdiğimiz bu dünyadan MUHSİN adına yakışan bir güzellikte o çok arzu ettiği asıl dünyasına uçtu gitti. Hikâyesi acı oldu ama o gerçek anlamda Rahmet-i Rahmana kavuştu. Nur içinde yatsın!
MUHSİN KARDEŞ!
Bu dünyada yar ve yardımcın olan Allah (c.c.) ahret âleminde de yar ve yardımcın olsun!
Seven sevdiğiyle beraberdir. Hadis-i şerif çerçevesinde O ulu sevgiliye kavuştun. (İnşallah öyledir.) Sen Rabb’ini dilersin de Rabb’in seni dilemez mi? O da seni Rahman ism-i şerifi ile kucaklamıştır. Zira dağda kaldığınız sürece sizi koruyup kollayarak hem sizi bağışladı hem de bizlerin dua ve rahmet dileklerini üzerinize yağmur gibi yağdırdı. Sizi dağda, bizi bulunduğumuz yerde imtihan etti. Siz orada sessiz sedasız ona teslim oldunuz, biz burada zor bir sabır ve tevekkül sınavından geçtik. Elbette ecelden kaçış yok (âmenna ve saddakna). Bu yaşananlarla bir kez daha kulun ne kadar aciz ve zayıf olduğunu gördük, Allah’a olan bağımızı, ahdimizi, imanımızı yeniden defalarca gözden geçirdik. Allah’ım; biz zayıfız bize güç ver! Biz aciziz, bizi kuvvetlendir! Tevekkülümüzü, sabrımızı ve imanımızı arttır! Görünür görünmez her türlü aldatıcıların şamatasından ve aldatmasından bizleri muhafaza eyle! Sırf bütün bu duaların dilimize dökülmesine vesile olduğunuz için Rabb’ime devamıyla devamlı hamd, sizlere de rahmet diliyorum. Amin!
Bu gidiş başka bir gidişti, bu uğurlama başka bir uğurlamaydı! Her yerden, her kesimden, her inançtan insanın içini yaktın. Kiminle görüştüysem, kimi dinlediysem herkesin ortak görüşü şuydu: Böyle bir ölüm görmedim. Böyle bir acı yaşamadım. Bu nasıl tuhaf bir şeydi ki en yakınıma bile böyle yanmadım! v.b. Ölüm mutlak bir emir. Asla itirazımız yok. Bizi yakan ölümün acısı değildi. Adını koyamadığımız, nereden ve nasıl olduğunu bilmediğimiz tuhaf bir acıydı. Gözyaşıyla harmanlanan yürek yangınıydı.
Hâlâ ne olduğunu nasıl olduğunu anlayamadık. Hâlâ gözlerimiz yaşlı gönüllerimiz yaralı. Genç-yaşlı, çoluk-çocuk millet olarak bir araya geldik. Yaşarken başaramadığınız Büyük Birliği ölümünüzle başardınız. Hepimizi gerek bedenen gerekse duygularımızla birlikte bir araya topladınız. Allah(c.c.) sizden razı olsun ki; çoktandır unuttuğumuz vefa duygusunu bize tekrar hatırlattınız. Ayrı gayrı olmadan her şeyi bir kenara atıp birkaç saatliğine bile olsa bir araya gelip tek yürek olabileceğimizi gösterdin. Bu güzellikleri ve asil duyguları unutmuştuk yeniden hatırlattın. Çok uzun zamandır şahit olmadığımız daha birçok güzelliğe önderlik ettin. Helâllik istenirken cemaatin oluşturduğu Büyük Birliğin tek yüreği tek dili vardı. Hoca efendinin helâllik istemesi sırasında kimi camii avlusunda kimi televizyon başında toplanan milyonlarca yürek hep bir ağızdan; “Helâl olsun!..” diyerek hakkını eda etti.
Ne mutlu sana ve seninle birlikte sonsuzluğun sahibinin yanına uğurladığımız diğer canlara Güzel Allah’ım kulların razı olduğunu ve ona şahitlik ettiğini öyle bir (Amin!) le duydu ki, inşallah hesapsız sualsiz asıl mekâna yerleştin.
Son duraktaki mekânın sana yakışır bir mekân oldu. Oradakiler ne güzel arkadaşlar. O yer ne güzel bir yer. Seni koyunlarında misafir eden canlara da rahmet diliyorum.
Yattığın yerde kıyamete kadar dualarla yat inşallah. Rahat yat, rahat uyu! Bu dünyada göremediğin rahat yüzünü asıl mekânda görürsün inşaalah!
Örnek insan, model insan! İlkeli, dürüst, inandığı yolda hiç yılmadan ilerleyen ve her türlü zorluğa göğüs gerebilen nice MUHSİNler yetiştirebilmemizi bize yeniden hem de çok ciddi biçimde anlatan FİDAN ANA’NIN FİDAN’ına sonsuz rahmet diliyorum.
GENÇ İNSANLAR GÜZEL İNSANLAR
İnandığınız bir dava uğruna genç ve idealist başkanınızla çıktığınız yol sizi sonsuzluğa götürdü. Yaşadıklarınız ve yaşattıklarınız hafızalarımıza öyle bir yerleşti ki, unutulur cinsten değil. Yürek yangınımızın kahramanlarısınız. Ölümünüz dirilişimize vesile olsun inşallah!
Nerde bir helikopter görsem, nerde bir helikopter sesi duysam; M. Yazıcıoğlu, Erhan Karadağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya ve İsmail Güneş kardeşimin ateşi yeniden alev alacak. Ben de sizi Fatihalar ile anacağım.
Kahramanmaraş, Göksun, Çağlayan-Cerit adı her geçtiğinde o dağların karı yüreğime bir çığ gibi düşecek. Ne kadar düşerse düşsün ilk gün yanan o ateşi söndüremeyecek, İsmail’in yalvaran sesini kulaklarımdan alamayacak. Bu adları her duyduğumda yüreğimde filiz filiz yeşereceksiniz.
O dağlar size geçit vermedi. Frekanslar işlemedi. Arama kurtarma güçleri size çok zor ulaştı. Ama size en çabuk ulaşan bir şey vardı ki; Allah’ın rahmeti ve sevenlerin duası Bir kez daha gördük ve şahit olduk: Allah’ın gücü ve kudreti karşısında her zaman aciziz. Ciddi anlamda kafamızı kayalara toslamış gibi olduk.
Teknoloji falan hikâye. Olmadı işte, olmadı. Çünkü emir büyük yerden. İsmail’in gayreti, çırpınışı, kendince bildiği yöntemler hiç biri sonuç vermedi. Onun 112 Acil servisi arayıp görevliyle arasında geçen konuşmaları dinleyen herkesi gözyaşına boğdu. Yüreklere kazık gibi çakıldı. Her şeye rağmen didindi, bağırdı. Çabaladı ama sonunda ilahi emre o da boyun eğdi.
Gün gelir karlar erir KEŞ Dağı geçit verir. Sizin son nefeslerinizin bittiği yerde kardelenler açar, çiğdem-çiçek açar. Oralara gidip görmek isterim. O çiçeklerle, o toprakla, o taşlarla konuşmak isterim. Yüreğim kan ağlasa da dilim tutulsa da hal diliyle onları dinlemek isterim.
Benim canlarım burada emanetlerini nasıl teslim ettiler? İsmail’in bizim duymadığımız çığlıkları neydi? Size neler anlattı? Neler biliyorsunuz? diye sormak isterim.
Ey Keş Dağı’nın taşı-toprağı, çimeni-çiçeği, rüzgârın sizi her kırmaştırışında, üzerinizden her geçişinde orda solan bu güllerimize rahmet yollayın onlar için bağışlanma dileyin olur mu? Çünkü onların dünya hayatına dair son şahitleri siz oldunuz.
Ey Kerim olan Rabb’im! Rahman ve Rahim olan Rabb’im! O güzel canlara lütfuna yakışır biçimde muamele et! Ruhlarını şad, makamları cennet eyle! Onlara ve bütün ahiret yurdunun sakinlerine mağfiret eyle. Amin!