?>

BİR SEMPOZYUMUN ARDINDAN - MÜJGÂN ÜÇER ile ÇALIŞMAK

Fatma Pekşen

5 ay önce

Müjgân Üçer; şehrimizin Müjgân ablası, derdiyle dertleneni, düşünen insanı.             Okuma sevdalısı biri olarak ismini duymuş olsam da yüz yüze tanışmamız 1995 yılına isabet ediyor. Kişisel sergilerimin birindeydi. O yıllarda yazdığım birkaç yazımı da kumaş boyama çalışmalarımın, karakalem resimlerimin, acemi ebrularımın bir tarafına iliştirmiştim. Gelen her sanatseveri gezdiriyor, çalışmalarım hakkında bilgiler veriyordum. Müjgân hanımla da birlikte gezdik. Yaptığım çalışmalara ilgi gösteriyor, birtakım sorular soruyordu. Gündüz Gazetesi’nde yayınlanan Divriği Ulucamii yazım, hikâyelerim ve Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan Divriği mutfağından bir iki yemek tarifime de dikkatlice göz gezdirdi. Akabinde de “sizinle Divriği mutfağını yazalım mı?” dedi. Ben de “neden olmasın?” dedim. Ve böylelikle yıllar sürecek olan Müjgân Üçer mektebinin talebeliğine adım atmış oldum.             Büyük bir aşkla etrafımdaki büyüklerden, hassaten kayınvalidemden derlemelere başladım. Çok hoşuma gitmişti bu çalışma. Geniş bir alan olduğunu anlamıştım. Büyüklerimiz de memnun olmuşlardı. Sanki sözlü arkeoloji çalışması yapıyor, yıllar hatta asırlar ötesine gidiyor, gün yüzüne eser çıkarıyorduk.             Ve bir gün toparlanmış derlemelerimle, Üçer’lerin oturduğu Höllüklük Caddesi’ndeki evlerine gittim. Daha dış kapıdan girerken, bir akademiye girdiğimi fark ettim. Daha sonraları da defalarca girip çıktığım bu yuvada, misafir karşılamaktan ayakkabı giyip-çıkarmaya, konukları yolcu etmekten hitap sözlerine kadar, Türk kültürüne ait bin türlü ayrıntının canlı olarak yaşatıldığına şahit oldum.             Bir kere tam bir kitap cenneti idi, bu da benim arzu ettiğim bir ortamdı. Oturma odalarındaki kitaplık zaten lebalepti. Salonda, mutfakta bile kitap, broşür, dergi, davetiye görülmesi ihtimal dahilindeydi. Sayın Üçer’in çalışma odasının kitaplığı, masasının hatta sandalyelerinin üstü, o anda çalıştığı eserlerle ilgili olarak hep dolu oluyordu. Öyle ki kupürler, takvimlere iliştirilmiş notlar, küçük kâğıtlara yazılmış anekdotlarla her biri ayrı ehemmiyet arz ediyordu. Bazılarının çok eski tarihlerden kalma olduğunu görüyordum. Bu da arşivciliğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Sayın Üçer ile üç kitapta ortak çalışma imkânına sahip oldum. Divriği’de Mutfak Kültürü, Sivas Mâniler Hazinesi ve Aslanburcu’ndan Yükselen Selçuklu Kartalı: Divriği. Divriği’de Mutfak Kültürü[1] adlı kitap, 2001 yılında Sivas Hizmet Vakfı tarafından yayınlandı. Bu çalışmada ağırlıklı olarak mutfak ele alındı. Kitap, Divriği yöresinin coğrafyası ve tarihi ile başlıyor, mutfak kültürüne giriş yazısı ile devam ediyordu. Kitabın gidişatı normal sofra düzenine göre, çorbadan başlayıp tatlıyla biten sunuş sırasına göre dizilmişti. Buna göre, soğuk ve sıcak olmak üzere çorba, et yemeği ve köfte, yahni, sarma, sebze yemeği ve dolma, yabani bitki yemeği, pilav, hamur işi, unlu ve meyveli olmak üzere tatlı ile helva, civarı hoşaf ve komposto, civarı reçel, şurup ve şerbet, çeşit de turşudan oluşuyordu. Bazı, tüm ülkede bilinen tariflere yer vermiyor, ölçülerin mahalli olmasına dikkat ediyorduk. Özel gün yemekleri, kiler kültürü ve düzeni, kış hazırlıkları, öğünler, aşçılar ve lokantalar, mutfak gereçleri ve düzeni, kış gecesi eğlenceleri, (başka yerlerde sıra gecesi, sıra gezmesi, herfene, yâren eğlencesi gibi benzer şekilde düzenlenen) oda işletme bahsi, bağlar bahçeler, ağaçlar, çiçekler, yabani ağaçlar ve bitkiler, tarla ekimi, ekim ve hasat duaları, sular, kuyular, su sulama, hayvancılık ve bunlarla ilgili çeşitli inanışlar da sırasına göre yerini alıyordu. Ot Kökünden İmdat Ummak başlığıyla halk hekimliği, rüyalarda yiyecekler, atasözleri, deyimler, ölçülü sözler, bilmece, tekerleme, mâni ve ninniler, içlerinden bazılarının hikâyeleri, aile adları, mahalli kelimeler için sözlük, yazılı ve sözlü kaynaklarla son buluyordu. Ulaşan eller, okuyan gözler bu kitabı çok sevdi, sahip çıktı, satır satır okundu. Çünkü alanında bir ilk idi. En önemlisi de şahî bir lezzet olan Mengücekoğulları’ndan kalma, şahların pişirtip tebaasına ikram ettiği Alatlı Pilav’ın yazılı olarak tarihe geçmesini sağlamıştı. Ki sırf bunun için bile bu kitabı yazmaya değerdi. 2020 yılında coğrafi işaret alan, en az Ulucamii ile yaşıt, asırlardır tertibi ve terkibi bozulmadan günümüze ulaşan Alatlı Pilav şu anda tüm ülkede biliniyor, yurt dışındaki yarışmalarda bile tanıtımı yapılıyor.  Neticede Tarihçi-Yazar Necdet Sakaoğlu Toplumsal Tarih Dergisi, Kitabiyat Sayfası’nda, Divriği’de Mutfak Kültürü[2] hakkında yazdığı tanıtım yazısında şu ifadelere yer verdi: “Anadolu folkloruna ‘o yazmasa yazılmazdı’ dedirtecek düzeyde özgün katkıları olan, kırk yıllık yazı yoldaşımız Müjgân Üçer ve genç bir araştırmacı olan Fatma Pekşen nitelikli bir çalışmaya imza atmış oldular. Divriği’de Mutfak Kültürü, önemi zamanla daha da artacak bir yapıttır.”   Divriği’de Mutfak Kültürü Müjgân Üçer-Fatma Pekşen Sivas Hizmet Vakfı Yayınları/Sivas Valiliği Devran Matbaacılık- Sivas, 2001 312 sf. Müjgân Üçer ile ikinci çalışmamız Mâni Benim Ezberim (Sivas ve Çevresinden Mâniler) adlı kitap oldu.[3] 2002 yılıydı. Üçer’ler Hicaz’a hazırlanıyorlardı. Müjgân Üçer’in elinde de bitmesi gereken bir çalışma vardı. Sohbet arasında yöre mânilerini de toparlamak istediğini ve sıkı çalışmaktan fırsat bulamadığını söyledi. “Ben yazarım” diye atıldım hemen. (Oysa ki henüz bilgisayar kullanmayı bilmiyordum. Yazılarımı elde yazıyordum, eşim veya oğlum bilgisayara aktarıyordu.) Gelin kaynana mânilerinden karanfil mânilerine, türkülü mânilerden iş mânilerine kadar pek çok sararmış kâğıtlardakileri, rahmetli İbrahim Arslanoğlu’nun yadigârı Sivas Folkloru ve Türk Folkloru dergilerinin ciltlerini, Vehbi Cem Aşkun’un iki ciltlik Sivas Folkloru kitabını ve daha başka birçok kaynağı da o gün yüklenerek eve geldim. Birkaç gün içinde, kendisi de şair-yazar olan eşim A. Mahir Pekşen bana bilgisayar kullanmayı öğretti. Belirli bir düzende gitmesi, -mânilerin son mısraına göre, üçüncü mısraına göre gibi- icap eden mânileri bilgisayar ortamına aktarmaya başladım. Yirmi küsur kitabın içinden en zorlandığım çalışma mâniler oldu; ama kalemden bilgisayara geçişimi de bu kitaba borçluyum. Mâniler kitabına Üçer ve Pekşen olarak biz başlamıştık lâkin şehrimizin kültür emektarlarından Doğan Kaya’dan, Murat Türkyılmaz adlı genç bir öğretmen arkadaşımızın da mâni kitabı hazırladığını öğrenince, çalışmalarımızı birleştirme kararı aldık; üçlü olarak tamamladık. Hepsi Sayın Üçer’in bilgisayarında buluştu ve Kitabevi Yayınları arasında vücut bulan Sivas Kitaplığı serisinde yerini aldı. Sivas Kitaplığı serisinin editörlüğünü yapan Sayın Sabri Koz’un ifadesiyle, halk edebiyatımızın fındık altını, küçük ama değerli olan mâniler, asla dört satırdan ibaret kelimeler dizisi değildi. Seferberlik, Kore gibi harpleri, İstanbulin, finor fes, yıldızlı bürük gibi giysileri, at arabasından taksiye, kağnıdan trene ulaşım araçlarını daha pek çok teferruatı bulmak mümkündü. Müjgân abla mâniler için halkımızın, özellikle de kadınlarımızın “gönül ürperişleri” olduğunu söyler ve bu sözü çok beğenirdi. Elimizde bizzat kadınlardan derlenenlerle, yazılı kaynaklardan taranarak toplanan, 20 binin üstünde mâni vardı. Birbirinin benzeri mâniler de çoktu ve ayıklanması icap ediyordu. Bunların o kadar derin anlamlı olanları vardı ki durup düşünmeyi gerektiriyor, seçimi zorlaştırıyordu. Müjgan ablanın titiz çalışmasıyla bunların çoğu elendi ve 6 bine yakını kitaba girebildi. Çalışma, editörümüz Sayın Sabri Koz’un “Mâni Benim Ezberim: Sivas ve Çevresinden Mâniler” adlı sunuş yazısı ve üç yazarın önsözüyle başlıyordu. İkinci kitap sayılabilecek bir emekle, “Sivas ve Çevresinden Mâniler” başlığıyla, Üçer’in hazırladığı bir giriş bölümüyle devam ediyordu. Daha sonra mâniler ve kaynakça ile de sona eriyordu. Bu özel kısmı Üçer, şu bölümlere ayırmıştı: Mânilerin yapıları ve sınıflandırılmaları Düz mâni/tam mâni Artık/yedekli mâni Cinaslı/kesik mâniler Karşılıklı mâni Katar mâni Mânilerde tekrar ve mısra değişiklikleri Konularına göre mânilerden örnekler İş mânileri Mânilerin diğer türlerle ilişkisi Sivas mânilerinde atasözlerinden örnekler Sivas mânilerinde deyimler Gelin-kaynana mânileri Mânilerde gelenek görenek ve inançlar Hikâyeli mânilerden örnekler Lügatçe Mânilerde geçen unvan, ad, ülke ve yer adları İnsan adları (Özel isimler, lakaplar) Yer adları (Mahalle, mevki, ilçe bucak köy, dağlar, ırmaklar, ilçeler, ülkeler…) Dini kavramlar Yemek, yiyecek, sebze, meyve adları Ağaçlar, bitkiler, çiçekler Sivas’ta mâni söyleme geleneği (Nevruz, Eğrilce/Hıdırellez, niyet çekme) Bahar karşılama töreni ve mânisi Sıra gezme ve herfene Borçalı halk edebiyatında Sivas mânileri Sahibi belli mânilerden örnekler (Abdülahad Nuri, Ahmet Suzi, Ahmet Güneren (Rindi), Feyzullah Demiray, Hilmi Atacan, Sefil Selimi, Âşık Kul Gazi, Mehmet Anulur (Kul Mehmet), Rahime Arslan, İbrahim Yekeler, A. Mahir Pekşen, Keziban Sabuncu ve bendeniz.) Bu sahipli mânileri kitaba eklerken, Müjgân abla benim de benzerlerini yazabileceğimi söylemişti, ben de birkaç tane denedim. Bunları da beğenip kitaba aldı.    Devamı yarın
YAZARIN DİĞER YAZILARI