NE KADAR MUTLUSUNUZ?

Yasemin KAYA

8 ay önce

Atinalı filozof Solon ( M.Ö.640-560)’un adına –üst sınıfa geçen komşu kızının derslerime yardımcı olsun diye verdiği- o yıpranmış kitapta rastladığımda ilkokul dördüncü sınıfa gidiyordum. Belki hafızamda bunca yıl taze kalmasında metnin üstündeki o resmin de etkisi vardı. Bir kalabalığın içinde bir adam, odunlara bağlanmıştı, aşağıdan yükselen alevlere karşı bağırır gibi ağzı açıktı. Metnin başlığı “Ahh, Solon, Solon”du.

            Tarih biliminin babası olarak bilinen Heredot (M.Ö. 484-425)’un anlatılarından öğrendiğimize göre filozof Solon, ülkesine birçok hizmetler ettikten sonra uzun bir geziye çıkar ve Anadolu’ya da uğrar. Büyük bir zenginlik ve gösteriş içinde yaşayan Lidya kralı Krezüs (M.Ö. 595-547), Solon’u sarayında ağırlar. Şimdiki Manisa ilinin Salihli ilçesine bağlı Sart kasabasının yakınında, devletinin başkentinde yaşayan Krezüs, sahip olduğu zenginlik ve ihtişamla Solon’u etkilemek amacındadır. Bereketli altın madenleri ve altın toplama, işlemede kat ettikleri başarı ile “altın ülke” diye anılan Lidya’nın kralı Krezüs, Solon ile uzun ve derin konuşmalar yaparken bir taraftan da sarayını ve hazinelerini gezdirir. İlk gün beraberce göz kamaştıran hazineleri gezdikten sonra Solon’a “Bugüne kadar tanıdığı, dünyanın en mutlu insanın kim olduğunu” sorar. Solon, Atina’da tanıdığı sıradan bir adamı söyler: “Tellus... Hem güzel hem iyi çocukları oldu, mutlu ailesiyle uzun yıllar yaşadı, sağlıklı torunlarını gördü. Ülkesi savaşmak zorunda kaldığında yardıma koştu ve şehit oldu. Vatandaşları onu törenle gömdüler ve hatırasını şerefle yaşattılar."

             Kral Krezüs, bu cevaba bozularak ertesi gün sarayının daha ihtişamlı, kalan bölümünü gezdirir ve gene aynı soruyu sorar. Solon, bu defa da başka, sıradan iki kişiden bahseder: “Kleobis ve Biton adlı iki kardeş. Namuslarıyla yaşayacak kadar varlıklıydılar. Güçlü kolları vardı, pek çok yarışmada ödüller aldılar. Ama aldıkları ödüllerden başka onların mutlulukta ikinci sayılması şundandır; Argoslular, bir bayram kutluyorlardı, analarının bir arabayla tapınağa götürülmesi gerekiyordu ama öküzler istenildiği saatte tarladan dönmemişti. Geç kalmaktan korkan gençler, kendileri girdiler boyunduruğa ve arabayı çektiler. Arabanın üstünde anaları vardı ve kırk beş stadyon (sekiz km) boyunca gık demeden onu taşıyıp tapınağa getirdiler. Oradaki tüm insanlar bunu gözleriyle gördüler. Argoslular, çevrelerini sarmış, imrenerek bakıyorlardı onlara ve böyle soylu çocukları olduğu için anayı kutluyorlardı. Ana, mutluluk içinde, başı dik, kendisine bunca onur kazandırmış oğulları Kleobis ve Biton'a, insanoğlunun elde edebileceği en iyi şeyi bağışlaması için tanrıya dua ediyordu. Bu duadan sonra, kurbanlar kesilip şölen yapıldı, gençler tapınağın içinde yorgunluktan uyuyakaldılar ve bir daha uyanmadılar. Argoslular, onları üstün ve yüce kişiler saydılar.''

            “Dünyanın en mutlu insanı sensin.” cevabını bekleyen kibirli Krezüs artık öfkelenir ve bu kadar zenginlik içinde yaşayan kendisini neden “en mutlu kişi” saymadığını sorar Solon’a. Solon der ki: “Krezüs, sen, tanrının insanları sürekli sınav yaptığını bilen bir kişiyi sorguya çekiyorsun. İnsan bir ömür boyunca görmek istemeyeceği çok şey görebilir, çok eziyet çekebilir. Ben, aşağı yukarı yetmiş yıl sayıyorum insan ömrünü. Artık aylarla beraber, bu da yirmi altı bin iki yüz elli gün eder. Kesin olarak bir tek olay yoktur ki bugünkü yarınkine benzesin. Şu halde ey Krezüs, insan için yalnız talih ve talihsizlik vardır. Evet, görüyorum, sen çok zenginsin, çok insana hükmediyorsun ama soruna cevap vermem için önce ömrünün güzel bir sonla bağlandığını görmem gerekir. Ama ölmeden önce, dilini tut, mutludur demek için acele etme, yalnız talihli de, o kadar. Hiç kimse tek başına her şeyi elde edemez; filanı elde eder, falandan yoksun kalır. Kim ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve dünyadan hoşnut ayrılırsa, ey kral, mutlu insan adını hak eder. Her şeyin sonuna bakmalıdır; tanrı, çok insana mutluluğu, zenginliği ve gücü yem olarak sunar, sonra da çeker alır elinden.”

            Solon, bu son sözleri üzerine de saraydan kovulur.

            Gel zaman git zaman, Krezüs, hazırlıksız yakalandığı bir savaşta Pers kralı Kiros’a yenilir. Ülkesinde taş üstünde taş kalmayıp bütün zenginliği yağmalanırken kendisi de odunlara bağlanarak büyük bir ateşin ortasına konulur. Solon’un ne demek istediğini o dakikada anlayıp “Ahh, Solon, Solon” diye bağırdığı an, o andır. Sonrasında bu bağırmayı duyup onu ateşten alarak neden öyle bağırdığını soran Pers kralı Kiros’a, bütün olanı biteni anlatır ve ancak canını kurtarabilir.

            Yıllar önce bir yerlerde, Emevi hükümdarı III.Abdurrahman’a atfedilen bir söz duymuştum. Bir sarayda doğup büyüyen, yirmi bir yaşında tahta geçip kırk dokuz yıl zenginlik ve ihtişam içinde saltanat süren III.Abdurrahman demişti ki: “Ömrümde mutlu olduğum günleri saydım, sadece on bir gün çıktı.”

            Sözün kısası, insanın ne olduğu değil, ne olacağı, nasıl olacağı önemlidir. Anadolu’da, yaşlıların gençlere bir duasıdır: “Sonu gelmiş kullardan olasın.” sözü.

            Bize çok uzun gibi gelen ama evrende minik bir değer ifade eden hayat süremizi, her çağda, her medeni toplumda geçerli olan ahlak kuralları içinde hem kendimize hem etrafımıza, mümkünse bütün insanlığa faydalı olacak şekilde yaşamak ve tamamlamak en büyük zenginlik, en doyumsuz mutluluktur. Solon’un dediği gibi varlıklı olmak ya da olmamak talihimizle ilgilidir, makam, mevki sahibi olmak da. Ama insanca, insani değerlere uyarak, insanlara faydalı olarak yaşamak kendi seçimimizdir. Hani, şair Can Yücel de demiş ya:

            Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev, hayattır.

            Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye,

            Bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,

            Bir zamanlık mevkî için el ayak öpmeye,

            İnsanları ezip geçmeye,

            Günlük menfaatler için onurunu terk etmeye,

            Bir kısım insanlara kızıp tüm insanlara düşman olmaya değmez bu hayat!

YAZARIN DİĞER YAZILARI