?>

Neden Okuma-Yazma Tembeli Bir Toplum Olduk?

Metin ÇAĞAN

5 ay önce

“Kısa yazacak vaktim yoktu, o yüzden uzun yazdım.” demiş ya Mark Twain. Bugüne kadar pek çok ünlü kişiye de mal edilen ama çok sevdiğim, beğendiğim bir söz bu.     Yazdıklarımın uzun olduğunu ve uzun yazıları okumaya vakitleri olmadığını(!) söyleyenler, yazılarımı kısaltmamı isteyenler var. Neden bazı insanların okumaya ve yazmaya karşı alerjileri var, sabırları yok? Oysa hayatı anlamanın, kavramanın özü okumak ve yazmak değil mi?     Ele aldığım konular içinde bulunduğumuz zamanın sorunlarını, yaşantısını içerdiği için duygularımı, düşüncelerimi, ne hissettiğimi ve neler söylemek istediğimi kısa yazdığım zaman sanki tam açıklayamamışım gibi düşünüyor, yeterli görmüyorum. Yazdığım konuyla ilgili olarak da içim dolu olduğundan çokça yazayım ki herkes de üzerine düşeni yapsın; toplum olarak düzelelim, bilgili, bilinçli bir toplum olalım istiyorum.     İşte bu nedenle de bugünkü yazımın konu başlığı beni düşündürdüğü kadar toplumdaki her yaştan herkesi düşündürmesi gereken bir konu.      “Neden Okuma-Yazma Tembeli Bir Toplum Olduk?”     Özellikle son yıllarda toplumda gördüğümüz en büyük sorunlardan birisi de kitap okumama ve yazı yazma tembeli olunması. Türkiye olarak milletçe -istisnalar hariç- kitap okuma ve yazı yazma konusunda nedense hiç vaktimizin olmayışı sorunların en ön sırasında yer alıyor.     Nedense toplum olarak kitap okumayı sevmiyoruz, ancak aylak aylak gezmeyi, milyonluk motorlarla dolaşmayı, son model arabalarla sabahtan gece geç vakitlere kadar çevrenin rahatsız edildiği hiç düşünülmeden çalınan bangır bangır müzikle hava atmayı, o cadde senin, bu cadde benim benzin-mazot kaç lira olursa olsun gezmeyi, en lüks kafelerde oturup sohbet bir tarafa elde en pahalı telefon ile vakit geçirmeyi, internet, cep telefonu ve televizyon karşısında değerli olan zamanımızı boş yere öldürmeyi çok seviyoruz.     Yüce dinimiz İslam öğrenmeye, öğretmeye, incelemeye ve araştırmaya büyük önem vermiştir. Bilindiği gibi dinimizde ilk emir de Oku şeklinde gelmiştir. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alak’tan yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak: 1-5) Böylece daha başlangıçta Hz. Peygamber’e gelen ilk vahiy ile okumak emredilmiş ve insanın bilmediğini öğrenirken istifade ettiği kalemden ve öğretmekten bahsedilmiştir.   Ancak yıllardır ülkemizdeki okur sayısının azlığından hemen hemen hepimiz yakınırız, “Ne olacak bu ülkenin durumu, ne olacak bu insanlığın hâli?” diye sorgulayıp dururuz fakat çoğu şeyi de çabucak unuturuz.  Nedir o unuttuğumuz? Madem toplum olarak okumadığımız gerçeğinin farkındayız, bunun büyük bir sorun olduğunu da çok iyi biliyoruz peki, neden bunu değiştirmek için bir çaba göstermiyoruz?     Herkesin her şeyi herkesten en iyi bildiğini iddia edip ortalıkta dolaştığı bir zamanda çoğu insanın her şeyi çok iyi bildiği için okumak yerine boş oturmayı, müzik dinlemeyi ve görsel bir şeyleri izlemeyi tercih ettiği gerçeğinin de farkındayız sanırım!..     Oysa okuma alışkanlığı edinmek, sürekli yeni şeyler öğrenmeyi sağlar ve kişinin genel donanımını artırır. Okuyanlar, başkalarının duygu ve inançlarını anlama (empati) konusunda daha yüksek bir yeteneğe sahip olurlar. Her türden kitabı okumak zengin bir kelime dağarcığını da oluşturur ve iletişim becerilerini geliştirir.   Ama ne acıdır ki toplum olarak kitap okumayla aramız hiç de iyi değil!.. Bilgi dağarcığını geliştirecek kitaplar bir tarafa dünya ve ebedî hayatımız için gerekli olan insanlığın bir numaralı rehberi Kur'an'ı Kerim’i hakkıyla okumamız, anlamamız ve yaşamamız emredilirken, biz ise onun Türkçesini bile okumanın ve anlamanın aczi içindeyiz.   Toplumun çoğunluğu niçin okumuyor diye sorguladığımızda da birçok bahane öne sürülmekte ve bu bahanelerin de arkasına sığınılmaktadır. Ancak okumamak için öne sürülecek hiçbir bahanenin geçerliliği yoktur. Zira öne sürülen bahaneler, fındık kabuğunu doldurmayacak bahanelerdir.   ‘Çok yoğunum, okumaya zaman ayıramıyorum’ diyenlerin çoğu, sosyal medyada saatlerce zaman harcayabiliyor, televizyon başlarında dizi ve film izlemeye zaman ayırabiliyor ya da müzik dinleyebiliyor, arkadaşlarıyla buluşup kahvehanede oyun oynayabiliyor, AVM' de alışveriş yapabiliyor, halı sahada top oynayabiliyor, çarşı-pazar gezebiliyor… Ancak okumaya gelince ne yazık ki zaman bulamıyorlar. Ayrıca ‘Kitaplar ateş pahası, o yüzden alamıyorum’ diyenler, günde iki üç paket sigaraya para verebiliyor ya da daha farklı gereksiz harcamalar yapabiliyorlar. Velhasıl okumak istemeyen insanlar sadece kendilerini kandırıyorlar!..   Ayrıca aile, okul, arkadaş ve iş ortamlarında okuyan, araştıran, yazan insanların olmaması ya da az olması kitap okumamanın en büyük etkenlerinden biri. Büyükler olarak çocuklara, gençlere her konuda sözle değil hâl ve hareketlerle örnek olunur. Her birey insan olmanın gereği olarak yakın çevresinden başlayarak büyüklerini örnek alır; yaşadıklarından, gördüklerinden ders çıkartır. Olumlu örnek davranışlar bireyin iş, toplum ve aile ortamlarında başarısını ve sosyal yönden gelişimini becerilerini de artırmasına yardımcı olur.   İnsan okuyor olsa her kitapta yeni dünyalar keşfeder, insanları daha iyi anlamaya, dinlemeye, gözlemlemeye başlar, yeni fikirler, düşünceler, görüşler edinir, hayatın stresinden, sorunlarından, dertlerinden kaçar, okunan her kitaptan ayrı bir keyif, ayrı bir zevk alır.   Durum böyle iken kimi ilgili ortamlarda sohbet sırasında “neden okumuyoruz?” sorusunu gündeme getirdiğinizde bazı çok bilenler alaylı bir şekilde “Neden okuyalım?” ki diyebilmektedirler.   Neden okumalıyız? Ruhen ve bedenen hazırlık isteyen bir eylem olan okuma, Yüce Rabbimizin emridir. Rabbimizin emrini yerine getirmek, kendimizi tanımak ve hayatı anlamak, hayatı dolu yaşamak en önemlisi yaşadığımız hayatı sorgulamak için okumalıyız. Geçmişi öğrenmek, geleceği anlamak, bilgi almak, bilgi vermek, akıl ve zekâ seviyemizi yükseltmek dilimizi- zihnimizi korumak, doğru kararlar alabilmek- verebilmek ve dünyayı keşfetmek için okumalıyız.     Kitap okumama, yazmak istememe ve araştırmama, her söyleneni hep doğru kabul etme ve hayata at gözlüğü takarak bakmaktan artık kurtulalım. Kitap okumadan yaşamak benzetme yapmak gerekirse görmemek, duymamak ve ifade edemeyerek yaşamak demektir. Bu memlekette kitap okuyan insan sayısının artması ve "bilinçli toplum" haline gelmemiz ülke geleceği açısından gerçekten çok önemli.     O halde mutlaka okumalıyız. Ama sıradan bir okuma değil!.. Neyi, nasıl ve niçin okuduğumuza da önem vererek, özen göstererek. Çünkü okumak aydınlanmaktır.   Yunus Emre ne güzel söylemiş:   İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, Bu nice okumaktır!”      “Sadece iyi kitaplar okumakla yetinmemeli, başkalarının bizi örnek alacakları iyi bir kitap gibi olmalıyız.” Geoffrey Fenton’un bu sözüne kulak vererek yaşamak dileğimle…
YAZARIN DİĞER YAZILARI