?>
Nereye kadar...
Kaybedilen yılların
Kaybedilen yılların
avuçlarda kalmayan izlerini yeniden yaratmaya çalışmanın
ne kadar beyhude ve ne kadar anlamsız olduğunu
görmek ne acı…
Tatsız tuzsuz bir hayatın boşlukta kayboluşunu,
arkasını dönmüş koşarak uzaklaşan eyvahların çığlığını
her an yaşamak ne büyük mutsuzluk.
Ruhumuza koyduğumuz bir resmin,
tutamadığımız elleri,
aynı noktaya bakan cansız hayalini,
bir gelecek gibi umuda taşımak
ne büyük aldatmaca…
Saramadığımız bir beden ne kadar bizimle.
Değer verdiğimiz tebessümler, dokunuşlar
oyun oynarken bizimle;
ümitler nasıl, nerede ve nereye kadar taşınır ki.
Çağlayan derelerde anlamsız çırpınışların
koskoca denilen bir hayatta olmayan karşılığı,
bilinmeyene doğru yürüyüşler…
yeni sürgün vermiş tomurcuklar gibi
dünyaya bakmak güzel ama…
aynı yöne bakacak yoldaşın yoksa nedir bu dünya…
Hayalini taşıdığımız şeyin masallardaki yerini biliyorken
nedir bütün bu çabalar…
Kardan yarattığımız bir sevdanın kayboluşunu izlerken
duyduğumuz acı ne kadar gerçek…
Bu kadar yanlışın içinde yaşarken
doğrunun hangi rüzgarlara tutunup da kaçtığını
görememekte çok acı tabi ki.
Aynı sokakları ezberlerimizden atamazken,
gelecek umutlarını taşıyacak zamanı nasıl da kaybediyoruz…
tutamadığımız geçmişi de yaşama cesaretsizliği
bir boşluğa iterken bizleri;
saadet, mutluluk dediğimiz huzuru
anlama anlamlandırma mantığımızı da
uzanamayacağımız yüksek raflara kaldırıp
saklama cahilliğini hep yapıyoruz.
Kaybediyoruz hep farkında olmadan,
kayıp giden zamanı
tutunacağımız eyvahları önemsemeden.
Kimi zaman yalan rüzgarlarını önümüze katıp,
yalanların içinde doğruluk tabelasını gösterme becerisiyle
kendimizi aldatıyoruz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI