?>

PEYGAMBERİMİZİN KÖTÜLÜĞE KARŞI SABRI

MUAMMER OYTAN

6 yıl önce

Kötü davranışlara karşı Peygamberimizin ne kadar sabırlı olduğunu İbn-i Mes´ut şu olayla anlatmıştır: ?Bir defasında Peygamberimiz Kâbe´nin yanında namaz kılıyordu. O sırada Ebu Cehil ve adamları orada oturuyorlardı. Bir gün önce orada bir deve kesilmişti. Ebu Cehil-Allah´ın lâneti üzerine olsun- ?Hanginiz şu deve işkembesini kaldırır ve Muhammed secdeye varınca onu ensesine atıverir.?? dedi. Bu söz üzerine en mel´unları fırlayıp işkembeyi secdedeki Peygamberimizin boynuna atıverdi. Arkasından kahkaha ile hep beraber güldüler. O sırada ben ayakta duruyor ve olup bitenleri seyrediyordum. İçimden: ?Keşke cesaretim olsa da işkembeyi onun üzerinden atabilsem ?dedim. Peygamberimiz ise hiçbir şey olmamış gibi secdesine devam ediyordu. O sırada bir adam koşup durumu Fatıma´ya bildirdi. Fatıma o sırada küçük bir kız olmasına rağmen koşarak geldi ve işkembeyi babasının boynundan atıverdi; arkasından da Ebu Cehil ve adamlarına ağır sözlerle çıkıştı. Peygamberimiz, namazı bitince üç defa yüksek sesle: ?Allah´ım, kureyşlileri sana havale ediyorum! Allah´ım, Ebu Cehil´i, Ukbe´yi, Utbe´yi, Şeybe´yi sana havale ediyorum !? diye onlara beddua etti. Allah´a yemin ederim ki, Peygamberimizin adlarını saydığı bu kimseleri Bedir Savaşı sırasında kendi gözlerimle ölüler arasında gördüm.?( Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.240)   BİR AYET. ? O, hanginizin daha iyi amelde bulunacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, güçlüdür, bağışlayandır.!? (Mülk,67/2)     DÜNYA HAYATI BİR İMTİHAN YERİDİR.   Bütün canlılar doğar, büyür, ölür! İnsanoğlunun ömrü belirlidir. Kur´ân´da da belirtildiği gibi ve tasavvufa göre bu belirli ve kısıtlı olan insan hayatı bir oyundan ibarettir; geçicidir; bir eğlenceden ibarettir. Oysa ahiret hayatı kalıcıdır, süreklidir, hayırlıdır ve işte asıl hayat odur! ? Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. Elbette ahiret yurdu, sakınan muttakiler için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?? (En´am,6/32).İnkârcılar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını belirtirler. Kur´an ise yukarıdaki ayetle şu gerçeği hatırlatmaktadır: Ahiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah´ın hoşnutluğunu ve O´na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, manasız ve faydasız geçirilen, tüketilen bir süreden ibarettir. Buna mukabil muttaki olanlar yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah´ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayan; O´nun buyruklarına âsî olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, kanunlarına tam bir saygı şuuruyla bağlananlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacaktır.( Kur´an Yolu, Türkçe Meal ve Tefsir, s.394) Aynı hükümAnkebut sûresinde de vurgulanmıştır: ? Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurdu ise asıl hayat odur! Bir bilebilseler  bunu.? (Ankebut,29/64).  Din bir yasalar, kurallar bütünüdür: Buyruk ve yasakları vardır ve bunlar insanın arzularını sınırlar. Bu noktada insan bir ikilemle karşı karşıya kalır: Aklının ve vicdanının buyruklarını nefsanî isteklerine hâkim kılanlar iradelerini inançlarıyla bütünleştirir; dinin buyruk ve yasaklarının makul, değerli ve uyulması gerekli ödevler olduğuna hükmederler. Aksine, nefsanî arzuları akıl ve vicdanlarına galip gelenler ise söz konusu buyruk ve yasakları birer külfet olarak gördükleri için bunların anlamsız ve yararsız olduğuna hükmederek sonuçta din karşıtı bir düşünceyi ve hayat çizgisini benimserler. Yukardaki Ayet-i Kerime bu kesimlerin algıladığı anlamda bir dünya görüşünün yanlışlığına dikkat çekmekte; bu anlayışla yaşanan bir dünyanın sadece sıradan, gelip geçici zevkler ve hazlardan ibaret olduğu uyarısında bulunmaktadır. Halbuki insan için önemli olan, ?âhiret yurdundaki? asıl hayatı kurtarması, oradaki mutluluk ve esenliği için çalışmasıdır. İşte insan, hedefini dünyanın geçici zevkleriyle sınırlamayıp, Kehf sûresinin 46. ayetinde buyrulduğu üzere, kendini ?bâkî kalan sâlih işlere?  adadığı takdirde sadece ahreti için çalışmakla kalmayıp dünyasını da anlamlı kılmış olur; yalnız Allah´a kul olur, O´na itaat eder; yanlış ve yanıltıcı olması asla düşünülemeyecek olan ilâhî iradeye uygun bir hayat sürer; dünyanın güzelliklerini de ahretin güzelliklerini de O´ndan bekler; nihayet bu iman ve ihlâs ile yaşadığı sürece her iki güzelliği de elde eder.(Kur´an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir,.285) Hz. peygamber Efendimiz, ?Ölüm, mü´minin armağanıdır?; ? Ölüm, her Müslüman için kefarettir!? buyurmuştur.(İmam-ı GAZALİ, Kalplerin Keşfi, s.171) İslâm felsefesine göre Cenab-ı Allah insanı ana rahminde yaratmakta, kendi ruhundan bir ruh üflemekte; insanın hayatı boyunca bedenini bir kafes gibi kullanmakta, ölüm gelince bedeni terk edip Allah´ın emrine, bilinmeyen bir yere gitmektedir ??Vefat edenler hak Mevlâları Allah´a iade ve teslim edilirler. İyi bilin ki hüküm O´nundur ve O, en seri şekilde hesap görendir !?( En´âm, 6/62). Bu bilinmeyen mekâna, uhrevî hayata Allah´ın emrine girip gidenlerin hiç birisi de geri gelip bir haber vermemiş, verememiştir. İnkâr edenlere bir ikâz olarak inen Âyeti Kerimedeki ifadeye göre kimse de geri gelemeyecektir:? Onların, ateşin yanına getirildiklerinde ? Ah ! Ne olurdu geriye gönderilsek de Rabbimizin ayetlerini inkâr etmesek ve müminlerden olsaydık !´ dediklerini bir görseydin.!?(En´âm,6/27) Bu Âyetten de anlaşılmaktadır ki, uhrevî hayattan geri gelmek mümkün değildir! Pişmanlıkların hiçbir faydası olmayacaktır!  Uhrevî hayatın durumu ve muhtevası hakkında ilimle, irfanla, fenle, dinî bilgilerle hiçbir şey öğrenilememiştir. ?Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki: ? Ruh Rabbimin emrindedir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir´ .? ( İsrâ,17/85) O halde Cenab-ı Allah, bu geçici olan, fanî olan, yalan olan, asıl olmayan dünya hayatını neden yaratmış olabilir? Sürekli ve daimi olan ahiret hayatından önce insanoğlunu Dünyaya gönderip, esasen sür´atle geçen, göz kırpmak kadar kısa, bir gül dalına bir kuş konup uçmuş gibi kısa olan, en fazla ortalama 65-70 sene bırakmanın hikmeti, sebebi ne olabilir.? Bunun hikmetini ve sebebini Cenab-ı Allah kendisi açık-seçik belirtmektedir: ? O, hanginizin daha iyi amelde bulunacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, güçlüdür, bağışlayandır.!? (Mülk,67/2). ? Biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zînet yaptık ki; insanların hangisinin daha güzel amel yapacağını imtihan yapmak için??( Kehf,18/7) Açıkça anlaşılıyor ki, Yüce Rabbimiz, asla sayılamayacak kadar çok ve çeşitli nimetlerini, her birini bir zînet gibi yaratmış, yaymış; asla akıl erdirilemeyecek kadar derin-düzenli gök yüzü sistemlerini, canlı varlıkların yaratılışlarını, organlarını, yaşam sistemlerini; kara-deniz ve havada yaşayan canlıların, çiçeklerin, böceklerin, tabiat olaylarının asla akıl ermeyen mucize yaşam, denge, düzen, renk ve kokularını; tabiat olaylarının mucizelerini yaratmış, insanın kullanım ve yararlanmasına sunmuştur. İnsanın bu kadar nimet karşısında ne yapacağını, nasıl davranacağını; şükreden mi nankörlük eden mi olacağını tespit etmeye karar vermiş; iki melek marifetiyle amel defterini tutmaya buyruk vermiştir. İşte bu tam anlamıyla bir imtihandır.!             Mülk sûresinin 2. ayetinde de aynı hüküm tekrarlanmıştır: ?Hanginizin davranışta daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O´dur?. ?Allah´ın, dünyada insanların güzel işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarattığını bildirmektedir.? .( Hayrettn Karaman ve Ark. Türkçe Meal ve Tefsir, s.416-417) ?Biz o göğü, yeri ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık !?( Enbiyâ 21/16). Şu halde sorunun cevabı budur: Bu fanî dünyanın yaratılış hikmeti insan oğlunun Cennete veya Cehenneme gönderilmeden önce,asıl ve kalıcı olan ahiret hayatını nerede geçireceğini tespit etmek için, Kur´ân´ın deyimi ile imtihana tâbi tutulması gereğidir!             Bu sebeple ölüm kaçınılmazdır. Kendisine Dünyada yeterli fırsat verilen, Yüce Rabbimize ibadet etmek, sâlih ameller işlemek, amel defterini yarın Ruz-i Mahşerde-hesap gününde yüzünü ağartacak iyiliklerle doldurmak için yeterli zaman verilen insan için ölüm er-geç gelecek bir sondur! ? Her nefis ölümü tadacaktır! Sizi imtihan etmek için, hayra ve kötülüğe müptelâ kılarız. Hepiniz en sonunda bize döndürüleceksiniz.!? (Enbiyâ,21/35)  ?Her nerede olursanız olunuz, gök yüzüne uzanan muhkem kalelerin burçlarında da olsanız, ölüm size yetişir ?!? (Nisâ,4/78)             Şairin dediği gibi:             Bu dünya fanidir durmaz döner,             Ademoğlu fener bir gün söner!             Özet olarak şunu tekrarlayalım: İnsanın üç hayatı vardır: Dünya hayatı, kabir hayatı ve Ahiret hayatı? Bunların en kısası ve fakat en değerlisi yani son derecede iyi değerlendirilmesi gereken de dünya hayatıdır. Çünki, diğer iki müteakip hayatın niteliğinin, derecesinin, kalitesinin nasıl olacağı; mutluluk ve huzur içinde mi geçeceği yoksa acı ve ızdırap mı çekileceği dünya hayatındaki yaşam şekli ile belirlenir. Yani kabir ve ahiret hayatı, dünya hayatında ekilen-dikilen davranışların, amellerin hasatının yapılacağı yerdir.! Bunun bilincinde olmadan yaşayanlara, başı bozuk bir dünya hayatı sürüp gelip geçenlere Allah Tealâ acısın!             Ölümün zamanına gelince, ? Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler !? ( Nahl, 16/ 61 ?Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de geciktirebilir ! (Hicr,15/5). Cenab-ı Allah´ın takdir ettiği vakit-saat gelince insan Hakk´a yürür !             Zannedilmesin ki, insanoğlu kıyamet günü Mahşer´de imtihan edilecektir! Ruz-i Mahşerde-hesap gününde yapılacak olan bir imtihan değildir; O´rada sadece Dünyadaki yaşam süresince yapılmış olan imtihandaki alınan ve amel defterine kaydedilmiş olan imtihan notları, başka bir deyimle iyi-kötü ameller değerlendirilecektir. Bu değerlendirme yapılırken jüri üyesi olarak, muhasebeci olarak da Cenab-ı Allah´ın bizzat kendisinin bulunup değerlendireceği, hiçbir nefsin zerrece haksızlığa uğratılmayacağı; ameli lehine veya aleyhine bir hardal tanesi ağırlığında da olsa onun getirip teraziye koyulacağı hususunda teminat verilmektedir: ? Biz ise kıyamet günü dosdoğru teraziler koyacağız. Hiç bir nefis zerrece haksızlığa uğratılmaz. Ameli bir hardal tanesi ağırlığında da olsa onu getirir koyarız! Muhasebeci olarak da biz yeteriz.? (Enbiyâ,21/47). Böyle bir günde, salih amelleri, sevapları ağır basıp salih kullar arasına kaydedileceklere, mutluluğa erişecek olanlara ne mutlu!   ŞİDDETE BAŞVURMAK VE AZGINLIK   Yüce dinimiz İslâm, mutlu birey, mutlu aile ve barış içinde bir toplum oluşturmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, insanî ilişkilerde hoşgörü, rahmet, sevgi ve saygı gibi prensipleri esas almıştır. İslâm dini, kavga ve şiddete anlam ve içerik yönünden taban tabana zıtdır ve her vesile ile iyiliği, güzelliği, kardeşliği, merhamet ve adaleti, öfkeyi yenmeyi emir ve tavsiye etmiştir; insanların kişilik haklarına, mallarına ve canlarına tecavüz etmeyi yasaklamıştır. Kur´ân´ın Nahl Sûresinin her hafta Cuma hutbesinde söylenen: ?Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar??(Nahl,16/90), ayeti gereğince hem aile içi ilişkilerde, hem komşuluk-akrabalık ilişkilerinde, hem de toplumun diğer alanlarında ihsan ve iyilik etmek çok gerekli bir ahlâkî özelliktir. Yüce Rabbimiz ayet-i kerimenin diğer kısmında da bizleri hayâsızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyetmektedir. Böylece, dinimiz, toplumu mahveden, huzurunu kaçıran, çökerten kötülükleri yasaklamaktadır. Keza iftira-dedikodu ve yalana başvurmayı da yasaklamakta; İnsanların işlerinde çalışkan ve dürüst olmasını emretmekte; toplumdan azgınlığı, hayâsızlığı ve fenalığı uzaklaştırmaktadır.( Dr.Burhan Erkuş, Allah; adaleti, İyilik YapmayI Emreder, s.33). Müslümanların birbirlerine zulüm etmeleri dinimizce asla kabul edilmeyen, hoş görülmeyen bir davranıştır. O halde birbirlerine zulüm etmek değil, insanca, hoşgörüyle davranmaları, kerem eylemeleri, iyilik etmeleri gerekir! Hatta kendisine zulüm yapana da bu şekilde davranmak en güzel davranıştır. Büyük Yunus ne güzel söylemiş: Vurana elsiz gerek, Sövene dilsiz gerek!           ?İnsanların işlerinde çalışkan ve dürüst olması, başkalarının haklarına riayet etmesi, saygılı ve nazik olması, bencil olmaması, iftira, dedikodu ve yalana başvurmaması o toplumdan azgınlığı, hayâsızlığı ve fenalığı uzaklaştırır. Peygamberimizin Veda Hutbesinde insanların kanlarının ve canlarının yanı sıra ırzlarının da mukaddes olduğunu söylemesi bu kabildendir? (Dr.Burhan Erkuş, a.g.e.s.33).  
YAZARIN DİĞER YAZILARI