?>

SEVGİ

SEVGİ

Berat Yönez

2 yıl önce

Geçen hafta bahsetmiş olduğum gibi bu hafta, sevgi kelimesini inceleyeceğiz. Hatırlarsanız geçtiğimiz hafta sevgi kelimesini muhabbet kelimesiyle bağdaştırmıştık. O yüzden bu yazımda muhabbetin ne olduğunu kendi bakış açımızla anlatmaya çalışacağım. Öncelikle teknik bilgileri vermekle başlayalım. Muhabbet kelimesi ilk olarak Aşık Paşa'nın Garib-Name adlı eserinde geçmiştir. Aşık Paşa bu eseri kaleme aldığında tarihler 1330'ü gösteriyordu. Muhabbet kelimesi ilk olarak 1330 tarihinde ortaya çıkmıştır ve Arapça kökenli bir kelimedir. Hubb kökünden gelen "mahabba" sözcüğünden alıntıdır. Mahabba, dost olma, ahbaplık gibi anlamlara gelir. Etimolojik bilgiden sonra elimizde yine dost olmak ve ahbap olmak nedir soruları kaldı. Etimolojik bilginin önemini yadsımasam da benim için yeni kelimeler düşünmek zorunda bırakmaktan başka bir işe yaramıyor. O halde biz yine bildiğimiz yoldan gidelim. Sevgi, muhabbettir. Muhabbet ise iyiye olan doğal eğilimdir. Diyerek daha bildiğimiz kelimelerle basitleştirdim. Herhalde çok derin sorgu içerisine girmeyen biri için anlaşılır bir tanım oldu. Ya da biz, "iyi nedir?" sorusuna da yanıt verelim de aklımızda bir boşluk kalmasın. İyi, lezzetli olan şeydir. Burada lezzeti, hoş kelimesiyle de bağdaştırabiliriz. Örneğin, gözün lezzeti, güzel yüzler, şekiller, suretler, yeşillikler, akarsular ve buna benzer şeyler görmesidir. Elbette gözlerimiz bunları sever. Kulağın lezzeti güzel ve vezinli seslerdir. Koklamanın lezzeti, hoş kokulardır. Mesela kimse bir ceset kokusunun hoş koktuğunu iddia etmez. Tabi ki her genelleme de istisnalar olacaktır. Burada istisnaları konuşmuyoruz. Şöyle bir toparlayacak olursak, lezzeti ve hoş olanı, iyi olan şeyler olduğunu söyledik. İyi olan şeye karşı da doğal bir eğilimimiz olduğunu da söyledik. O halde özet bir cümle ile, sevgi, hoş olana ya da lezzetli olana doğal bir eğilim olarak tanımlayabiliriz. Herhalde bundan daha basit bir tanım yapılamazdı. Fakat sevgi kelimesinin incelenmesindeki zorluk tanımında değildir. Zorluk, yukarda örneklerde olarak vermiş olduğum hoş olan şeyleri belirlemektir. Yukarıda verdiğim hoş olan şeylerin hepsi hayvanlarda da vardır. Fakat insanın kalbinde, ruhunda, ister akıl de ister nur de, ister basiret de her ne dersen de, altıncı bir his vardır. Bununla hayvanlardan ayrılır. Ve bu hissin de idrak ettiği şeyler vardır. Onların hangisi hoşuna gidiyorsa onu sever. Tıpkı diğer duyguların kendilerine muvafık olan lezzetleri sevmesi gibi. Bunun için Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Dünyadan bana üç şey sevdirdiler: Kadınları, güzel kokuyu ve gözümün nuru olan namazı.". Namaza daha üstün derece verdi. Hayvan gibi olup, kalbden haberi olmayan, hislerden başka bir şey bilmez. Namazın iyi olduğuna ve sevilebileceğine kat'iyen inanmaz. Sevgiyi ve hoş olan şeyleri tanımlayıp açığa kavuşturduğumuza göre, artık sevginin sebeplerini inceleyelim. İmam Gazali sevginin 5 çeşit sebebi olduğunu söyler. Bunlar; İnsan kendini sever. Kendinin devamlı kalmasını da sever. Ölmeyi sevmez. Acı ve elem çekmeden de ölse yine sevmez. Peki niçin sevmiyor? Çünkü kendi bekasını sevdiren sebep tabiatına, yaratılışına uygundur. Onun için, var olmaktan, devamlı varlıkta kalmaktan ve sıfatlarının kemalde olmasından uygun ve elverişli hangi şey olabilir? Ve yine yok olmasından ve kemal sıfatlarının gitmesinden bozuk ve zararlı ne olabilir? Dolayısıyla çocuğunu da bu yüzden sever. Çünkü onun varlığı kendi varlığı gibi bilir. Kendisinin bekasından(devamlı kalmasından) ümitsiz ve aciz olunca, bu yönden kendi bekasını andıranı da sever. İyiliktir. Kendine iyilik yapanı tabii olarak sever. Bunun için "İnsan iyiliğin kölesidir." buyruldu. Resulullah(sallallahü aleykü ve sellem) buyurdu ki: "Ya Rabbi, hiçbir faciri bana iyilikte bulundurma. Çünkü bana iyilik ederse kalbim onu sever." Hakikatte bunu sevmesi de, kendini sevdiği içindir. Çünkü ihsan, iyilik bekasına veya sıfatlarının bekasına yardım eden iştir. Kendilerine yapılmamış olsa da iyiliği sever. Mesela bir kimse dünyanın en uzak köşesinde iyiliksever, alim, adil ve herkesi rahat yaşatan bir padişah olduğunu duysa, yaratılış icabı, ona meyleder, onu sever, onun yanına, ülkesine ulaşamayacağını, iyilik ve ihsanına kavuşamayacağını bilse de onu sever. Güzel bir kimseyi sever. Onu sevmesi ondan bir şey elde etmek için değildir. Zatı ve güzelliği için onu sever. Çünkü güzellik, yaratılış icabı sevilen şeydir. Bir kimsenin güzel birisini sevmesi, şehvet için olmayabilir. Yeşillikleri ve akarsuları sevmesi, yemek ve içmek için olmayabilir. Sevgide iki tabiat arasında münasebet, uygunluk vardır. Bir kimsenin tabiatı, bir başkasınınkine uyar ve onu sever. Çocuğun, çocuğa olan yakınlığı, tüccarın tüccara, alimin alime yakınlığı böyledir. Herkes kendi cinsinden olana yakın olur. Nitekim Peygamber Efendimiz(sallallahü aleyhi ve sellem) buna temasla şöyle buyurdu ki: Ruhların birbirleri ile tanışıklığı, yabancılığı, yakınlığı ve uzaklığı olur. Aslında aşina olurlarsa birbirlerine ülfet ederler." Bu tanışıklık, söylemiş olduğumuz münasebetten dolayıdır. Daha uzun anlatılmaz. Sevginin tanımını, ne olup ne olmadığını, sevginin sebeplerini açıkladığımıza göre artık aklımızı bilgiyle doyurduk varsayalım. Biraz da gönlümüzü Yunus Emre'nin şu mısralarıyla doyuralım: Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez. O'nu sen senden iste, O senden ayrı olmaz. Dünyaya inanırsın, rızka benimdir dersin, Niçin yalan söylersin, hiç, senin dediğin olmaz Ahiret çok ıraktır, doğruluk tek azıktır, Ayrılık sarp firaktır, hiç giden geri gelmez. Dünyaya gelen göçer, bir bir şerbetin içer  Bu bir köprüdür geçer, cahiller bunu bilmez Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım  Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
YAZARIN DİĞER YAZILARI