?>
ÂŞIK TÂLİBÎ COŞKUN’DA DİNÎ MOTİFLER- II
Tâlibî, başına gelen bazı sıkıntılardan dolayı Allah Teala’ya yalvarması ve dertlerine derman istemesi yönü ile yani şiirlerinde dile getirdiği duaları ile de dikkat çeken bir isimdir.
Tâlibî, başına gelen bazı sıkıntılardan dolayı Allah Teala’ya yalvarması ve dertlerine derman istemesi yönü ile yani şiirlerinde dile getirdiği duaları ile de dikkat çeken bir isimdir. Ayağı kırılan Tâlibî, uzun süre yatağa mahkum kalmış ve içerisinde bulunduğu halden kurtulmak için Allah Teala’ya şu şekilde yalvarıp dua etmiştir:
“Kâinatın hayatını sen verdin/ Karanlık dünyaya beyaz gün verdin
Balçığı adam eyledin can verdin/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Bir anide bu dünyayı oynatan/ Dilsizlere lisan verüp söyleten
Dağlar yapıp taşı taşa kaynatan/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Senin ihsanındır ayet-i Kuran/ Senin nazarında âlemi gören
Eyup Peygamber’e dermanı veren/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Karları eritip yaz eden Allah/ Otları kurutup güz eden Allah
Suları dondurup buz eden Allah/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Hiç gözüm kalmadı dünya işinde/ Boş yere gezmişim nefsim peşinde
Ağaçlar bitirdin taşın başında/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Köşelerde sakat yatar kulların/ Hiç eğilmez doğru gider yolların
Eğilip de kalkan senin dalların/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi
Talip Coşkun kulun yatıyor sakat/ Kırdı ayağını bir oynak kır at
Şimdi bunun için ediyom feryat/ Benim ayağımı bitir Ya Rabbi.” (Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.229.)
Tâlibî, bu şiirinde Allah Teala’nın bazı sıfat ve güzel isimlerini şerh edici bir tavır sergilemiştir. Onun burada dile getirdiği Allah’ın sıfat ve bazı güzel isimlerini şu şekilde gösterebiliriz: ‘Her canlıya hayat veren: Hayat’, ‘Dünyayı sevk ve idare eden: Rabb’, ‘Her şeyi konuşturan’, ‘Kur’ân’ı indiren’, ‘Her şeyi eksiksiz gören: Basîr’, ‘İstikamete/doğru yola ulaştıran: el-Hâdî’. Tâlibî’nin bu tavrını şu şiirinde de sürdürdüğünü görmekteyiz:
“Ya Rabb sana malum bu cümle ahval/ Senden başka yok ki tutayım bir dal
Göçeyim dünyadan emanetini al/ Benim namazımı kıldır Ya Rabbi
Ellerim boş malûl kapına geldim/ Dilek çanağını doldur Ya Rabbi
Beni naçar koyma ey Bari Hüda/ Habibin aşkına sana can feda
Bu sene başıma geldi bu gada/ Yüzüm güleç idi bildir Ya Rabbi
Ellerim boş malûl kapına geldim/ Dilek çanağını doldur Ya Rabbi
Talibî Coşkun der sözüm kalmadı/ Şu yalan dünyada gözüm kalmadı
Ağlayı ağlayı özüm kalmadı/ Gülmeyen yüzümü güldür Ya Rabbi
Ellerim boş malûl kapına geldim/ Dilek çanağını doldur Ya Rabbi.” (Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.231-232.)
Tâlibî, burada ‘Her şeyi bilen: Alîm’, ‘Yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizam üzere yaratan, olgunlaştırarak birbirinden farklı niteliklerde meydana getiren, her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun yaratan: Bârî’ ve ‘Kendisinden başka ilah olmayan: Ehad’ gibi Allah-ü Teâlâ’nın güzel isimleri ile ona yönelmiş ve dua etmiştir. Dertlerinin, sıkıntılarının giderilmesi için yüce yaratana yalvarmıştır. O, bu tavrı ile “Allah'ın esma-i hüsna'sı vardır. O halde O'na bunlarla dua edin. O'nun isimleri konusunda eğri yola sapanlara uymayın” (Araf 7/180.) ayeti ile hayatına yön verdiğini açıkça göstermiştir. Tâlibî, sadece dertleri dolayısıyla Allah-ü Teâlâ’ya yönelmemiştir. O, her fırsatta O’na güzel isimleri ile dua etme ihtiyacını zerrelerine kadar hissetmiş bir şairdir. Onun şu şiirine kulak verelim:
“Ta devr-i Adem’den hak-i türaptan/ Hepimiz halk olduk ondan İlahi
Bir katre meniden ana rahminden/ Sen bizi halk ettin kandan İlahi
Dört günlük dünyada zevki n’idelim/ Şaşmayalım doğru yola gidelim
Allah’a yalvarıp dua edelim/ Biz medet umarız senden İlahi
Balçıktan yarattı cümle insanı/ Âdem’e halk etti bunca ihsanı
Rehber etti Peygamber-i zişanı/ İsmi Muhammed’dir mimden İlahi
İşte yalan dünya hayaldir düştür/ Sırat köprüsünü geçmesi güçtür
Yüzümüz karadır elimiz boştur/ Nasıl gideceğiz yoldan İlahi?
Nuruna ilâyık cemalim yoktur/ Hurine ilâyık kemalim yoktur
Lütfuna ilayık amelim yoktur/ Ben utanıyorum benden İlahi
Talip Coşkun dile destan oluyor/ Çok bulayım derken azdan oluyor
Bize ne olursa bizden oluyor/ Her şeyi biliriz senden İlahi.”(Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.233-234.)
Görülmektedir ki Tâlibî, birçok vesile ile esma-i hüsnayı dillendirerek Allah Teâlâ’ya dua etme özelliğini devam ettirmiştir. Bu şiirinde de ‘Her şeyi yaratan: Hâlik’ ve ‘Kendisine dua edilen ve duaları kabul eden: Mucîb’, gibi isimleri dile getirerek dua eden Tâlibî’nin bu şiirindeki diğer ifadelerine bakıldığında alçak gönüllü bir tavır ile kulluk bilincini idrak eden samimi bir üslupla yaratandan dilek ve isteklerine cevap vermesini bekleyen tavrı hemen göze çarpmaktadır. Şiirin sonunda Tâlibî’nin, nefsin insanı helak etmedeki fonksiyonuna vurgu yaptığını ve hayr ve şer ne olursa olsun Allah’tan geldiğine inandığını ifade ettiğini gözlemliyoruz. Bu mısraları onun ehl-i sünnet inancını benimseyen birisi olduğunu açıkça göstermektedir.
Tâlibî, dünyanın geçiciliği ve insanın dünyaya gönderiliş amacı gibi konularda da söz söylemiştir. O, insanın Âdem’den yaratıldığını Âdem’in ise topraktan olduğunu herkesin bir gün toprağa tekrar döneceğini, dünya hayatında nefse fırsat verilmemesi gerektiğini, Allah’ın her şeyi bildiğini, kabirde ciddi bir sınavın bizleri beklediğini, bu dünyaya el-ayak tutarken güç ve imkân varken ibadet için gönderildiğimizi, dünya nimetlerinin bizi ölümden kurtarmayacağını, ne kadar hayr yaparsak o kadar karşılığını göreceğimizi ve insanın nerede nasıl öleceğini bilmemesine rağmen dünyaya bu denli bağlı olmasının anlamsızlığını dile getirdiğini şiirlerinde görmekteyiz. İşte Tâlibî’nin bütün bu mesajlarını dile getirdiği iki şiiri:
“Hazret-i Âdem’dir bizim atamız/ Ondan sonra kara toprak ötemiz
Biz günahkâr kuluz çoktur hatamız/ Ya Rabbi çok şükür nimetlerin var.” (Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.236.)
“Nefsine uyup da eyleme küfür/ Allah’a malumdur bizim halimiz
Fiilimiz bilir o ismi Gafur/ Kabirde sorulur günahlarımız
Ecel şerbetini alıp içince/ Neler görün bu cihandan göçünce
Defnedip de nice zaman geçince/ Kara yerde çürür nazik belimiz
İbadet et bu dünyada dururken/ Dizin tutup her işleri görürken
Melekler kabirde sual sorarken/ O zaman döndersin Mevlâ’m dilimiz
Bir gün olur biz kabire yatarız/ Nazik teni topraklara katarız
Evvel-ahir bu cihandan gideriz/ Veren kalır meskenimiz elimiz
Fayda yoktur bu dünyanın malından/ Hayır kazan ne koparsa kolundan
Kurtuluş yok bu ecelin elinden/ Fayda vermez altınımız pulumuz
Ecel bizi birer birer öldürür/ Toprakları bağrımıza doldurur
Ömrümüzü güller gibi soldurur/ Kayıp olur yeşilimiz alımız
Talip Coşkun bir gün candan üzülür/ Dili durur hem elleri büzülür
Kiminin gurbete kabri kazılır/ Kim bilir ki nerde kalır ölümüz.” (Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.237-238.)
Allah’tan başka her şeyin fani olduğu konusunu enine boyuna işleyen Tâlibî aynı zamanda bir Peygamber (sav) âşığıdır. Yukarda naklettiğimiz şiirlerinde de görüldüğü gibi Hz. Peygamber’i (sav) vesile kılarak Allah-ü Teâlâ’ya yalvarması bu sevgisinin bir tezahürüdür. (Beni naçar koyma ey Bari Hüda, Habibin aşkına sana can feda, Bu sene başıma geldi bu gada, Yüzüm güleç idi bildir Ya Rabbi, Ellerim boş malûl kapına geldim, Dilek çanağını doldur Ya Rabbi) O’nun Hz. Peygamber’e (sav) olan sevgisini şu şiirinde daha net bir şekilde görmekteyiz:
“Seherde gitsem Kâbe’ye/ Yolları var Muhammed’in
Azığımı alsam heybeye/ Çölleri var Muhammed’in
Muhammed’in yüzü nurlu/ Misk-i amber kokar teri
Ümmeti için bin bir türlü/ Halleri var Muhammed’in
Cemalinden nurlar akar/ Dilinden şekerler damlar
Allah diye tesbih çeker/ Dilleri var Muhammed’in
Dört yarenler birden yatmış/ Sağı solu nura batmış
Şu Kâbe’de bir gül bitmiş/ Dalları var Muhammed’in
Talip neyi gözetir/ Gittikçe yolu düzeltir
İki cihana uzatır/ Kolları var Muhammed’in.” (Hasan Coşkun, “Bilinmeyen Yönleri İle Talibî Coşkun”, Revak, Sivas 2000-2001, s.241.)
Bütün bu sunulan veriler Tâlibî’nin, bir “Halk Âşığı” olduğu kadar bir “Hak Âşığı” olduğunu da göstermektedir. Bir tarikata mensubiyeti olmayan Tâlibî’nin (Kaya, Âşık Talibî Coşkun, s.37-38.) mecazî aşk ile hakiki aşka ulaşma yolunda ciddi mesafeler kat ettiği anlaşılmaktadır. O, çağının Kerem’i olarak gönül boyutunda kat ettiği mesafeleri ilahî bir hüviyete de büründürmüştür. Tâlibî, bu haliyle mecazî aşkın ilahî aşktan ayrı düşünülemeyeceğini bir kez daha gözler önüne seren bir şahsiyet olmuştur. O, ölüm, kabir âlemi ve sorular, kıyamet, sırat, hesap, şefaat, vesile, ibadet, peygamber sevgisi, cennet, cehennem, nefs ve ıslah yolları, dünya, doğru sözlü olma, dua ve yakarış gibi birçok dinî konuda söz söyleyen samimi bir müslümandır. Zaman zaman çektiği sıkıntılar nedeniyle şikâyetlerde de bulunduğu görülen Tâlibî’nin bu tavrından hemen döndüğü ve yaptığı bu hatadan dolayı bağışlanma dileğinde bulunması da son derece manidardır. O, ömrünün çoğunu gurbette sıla hasreti ile geçiren kişiliği ile zamanın Kerem’i ve Mecnun’u olarak anılan Sultan Şehir Sivas’ın yetiştirdiği önemli bir halk ozanıdır. Son olarak ifade etmemiz gerekirse onun dinî yönü kadar sosyal, psikolojik ve milli hissiyatlarını dile getirdiği şiirleri daha titiz araştırmalara konu olmalı ve bu topraklarda vücut bulan böyle bir söz üstadı insanımıza daha yakından tanıtılmalıdır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI