?>

SİVAS SULTANI KADI BURHÂNÜDDİN NAMINA KAYSERİ’DE BİR KİTABE

SİVAS SULTANI KADI BURHÂNÜDDİN NAMINA KAYSERİ’DE BİR KİTABE

Fatih ÇINAR

3 yıl önce

(Bu makale ‘Târîh-i Osmanî Encümeni Mecmuası’ adlı dergide (Sayı: XVI, Yıl:1330, s.1018-1024) Halil Edhem tarafından kaleme alınmıştır. Kadı Burhâneddîn’in hayatı, ölümü ve eserleriyle ilgili önemli veriler ihtiva ettiği için bu çalışmayı sadeleştirerek yayımlama gereği duyduk.)             Anadolu’da sekizinci hicri asrın sonlarına doğru bağımsızlığını ilan etmeye fırsat bulup Sivas ile Niğde arasındaki memaliki (yerleşim yerlerini) yani Eretna Devleti Ülkesi’nin büyük kısmını idaresi altına alan ve kendisine ‘Sultan’ unvanını veren Kadı Burhânüddin Ahmed’in Osmanlılar ile hayli savaşlarda bulunduğunu tarihler haber veriyorlar. Ancak Kadı Burhânüddin adına şimdiye kadar bilinen pek sınırlı olduğundan tarihçilerin birikimlerini kontrol etmek zor bir iştir. İlk defa olarak Sivas’ta Fransa konsolosu Mösyö Granar tarafından ‘Sivasça Burhânüddin Gazi Mezarlığı’ adı verilen yerdeki birkaç eksik kabir kitabeleri yayınlanmıştı. Bunlardan biri Burhâneddin’in 850’de vefat eden kızına ait olup kitabesinde ‘Habibe bint es-Saîd eş-Şehîd Sultan Burhânüddin’ ibaresi görülüyor. (Journal Asiatique, anne 1901, Sayı: XVII, s.559. bu kitabeler bazı değişikliklerle daha sonra tekrar yayımlanmıştır. Materiaux pour un Corpus des Inscriptions Arabes, Üçüncü Baskı, Asie Mineure par M. Van Berchem et Halil Edhem, Birinci Fasikül: Siwas et Diwrigi, s.49.) Bu kitabeden başka bir de burada neşretmek istediğimiz aşağıda gelecek kitabede Kadı Burhânüddin’in adına rastladık. (Bu kitabeyi önceki Kayseri Meclis-i İdare Başkâtibi Nazif Efendi 1322 senesinde bize tevdi etmesiyle bizde üzerinde bir çalışma yapmıştık. Kayseri’nin genel tarihine büyük bir hâkimiyeti olan bu zata oranın geçmişine dair vermiş olduğu bilgiden dolayı teşekkür borçluyuz.) Bundan dolayı Burhânüddin’in şu an bazı inşaatı baki olmak ihtimali bulunduğundan bu durumun kritiğini merak edenlere havale ederiz.             Burada söz konusu olan kitabe Kayseri’de Kapan Hanı denilen Pambuk Hanı civarında bir çeşmenin üzerinde olup gayet girift yazı ile bir mermer levhaya kazınmış ve üç satırdan ibarettir.                                Kitabenin içeriğinde de görüldüğü gibi şunlar yazılıdır: ‘İş bu çeşme Sultan Burhânüddin Ahmed’in zaman-ı saltanatında Emir Muzafferüddin Şeyh Müeyyed tarafından 792 senesinde bina olunmuştur.’ Kitabenin gerek yazım şekli ve gerekse Burhânüddin ile kendisinin Kayseri’de emiri bulunan Şeyh Müeyyed’in almış oldukları lakaplar bir dereceye kadar Mısır diyarlarının kitabelerini andırır. Bundan başka الدنيا و الدين lakabı doğrudan doğruya hükümdarâne ve الدولة والدين lakabı da ümeraya verildiğinden geçen lakaplar o zaman devlet adamları için kullanılan geleneğe uygundur.   Kadı Burhânüddin’in hayat öyküsünü, Osmanlı ve Arap tarihçileri kısaca dile getirmişlerdir. Bu kapalı malumatın dışında Kadı Burhânüddin’in saltanatına ait olmak üzere özel koca bir tarih mevcuttur ki İlkaniyan’dan Sultan Ahmed Celayiri maiyetindeyken Timurlekin Bağdat’ı istilası üzerine kaçarak Kerbela’da gizlenen Timur’un oğlu Muizüddin Miranşâh tarafından tutulup yüceltilerek yanına alınan daha sonra bir fırsat bularak yine kaçarak 796 senesi Şaban’ında Kadı Burhânüddin’e iltica eden/sığınan Aziz Esterebâdî tarafından Farsça olarak kaleme alınmıştır. Bu tarih Kadı Burhânüddin’in iktidarının başlangıcından 800 senesine kadar olan ayrıntılı bir şekilde içermektedir. (“Kitâbu Menâkıbı Burhânüddin” adıyla Ayasofya kütüphanesinde 3465 numaralı el yazısı kitabın telifi 800’de sona ermiş olup aynı senenin Recep’inde gayet güzel şekilde Sivas’ta istinsah olunduğuna bakılırsa Sultan Burhânüddin’in kendisine ait nüsha olduğu anlaşılıyor. Bu nüshanın 39. sayfasında kitabın ismi ‘Bezm ü Rezm’ olduğunu tarihçi Aziz b. Erdeşir Esterebâdî açıklıyor. Topkapı sarayında Enderun kütüphanesinde (numara: 2822) ve Ragıp Paşa Kütüphanesi’nde (numara: 982) ve Es’ad Efendi Kütüphanesi’nde (numara:2079) bu eserden bir nüsha vardır. Kâtip Çelebi bu kitabı Keşfü’z-zünûn’da Târîhu el-Kadı Burhânüddîn es-Sivasî’ adıyla dört cilt olarak göstermiştir. Bu makalede kısaca dile getirdiğimiz bilgiler Esterebâdî’nin eserinden alınmıştır.) Kayseri kitabesinin içeriği dolayısıyla hatıra gelen bazı yönlere dair buraya birkaç söz ilave etmek gerekiyor. Esterebâdî, Tarih’inin birinci bölümünde ‘Muhâmed Padişâh-ı İslâm ebu’l-feth Sultan Burhânü’l-Hakki ve’d-devleti ve’d-dîn Ahmed b. Mehmed Halledellahu Teâlâ hilafetine ve mülküne ve saltanatına’ ibaresini yazarak tıpkı kitabenin metninde olduğu gibi Burhânüddin’in isminin ‘Ahmed’ olduğunu bildiriyor. Ve bundan sonra da aslı Türk neslinden ‘Salur’ kabilesine mensup bulunduğunu ve pederi âlimlerin en bilgini Kayseri Kadısı Şemsüddin Mehmed olduğunu kaydediyor. Burhânüddin Ahmed, 745 senesi ramazanının üçüncü günü Kayseri’de dünyaya gelip beş yaşındayken okuyup yazmaya başlamış ve ilk olarak babasından ders almış sonra Şam ve Mısır’da ilim tahsiline devam ederek asrının en büyük âlimleriyle temasta bulunmuştur. Babasıyla beraber 764’te Hicaz’ı ziyaret edip dönerken babası Mısır’da vefat etmiş ve Burhânüddin buradan Halep’e gelip bir müddet mütalaa ve tetebbu ile meşgul olduktan sonra vatan hasretiyle Kayseri’ye gelmiş ve ilk olarak bazı garazkarane kimselerin söylemleri nedeniyle Kadı olamamış ise de daha sonra Kayseri’ye Kadı olarak atanmıştır. O dönemde Kayseri ve Sivas Eretna oğullarının hâkimiyeti altındaydı. Ancak Mehmed b. Eretna’nın 767’de öldürülmesi ve bu öldürme işinde diğer ümerayla beraber Kadı Burhânüddin’in de adının karışması Eretna devletinin zayıfladığını herkesin öğrenmesine sebep olmuştu. Bu halden istifadeyle Kadı Burhânüddin teferrüt etmeye yol bulup kendini öldürülen Eretna oğlu Mehmed Bey’in oğlu Ali Bey’in vezirliğine seçtirmişti. Ali Bey’in vefatını müteakip 782 senesinde devlet idaresine gelen Kılıçaslan’ı ve onun amcası Keyhüsrev’i Burhânüddin kılıç ile bizzat katlettikten sonra aynı sene Sivas’ta devlet yönetimine oturarak 783’te en büyük rakibi olan Amasya Emiri Hacı Şad Geldi Paşa’nın öldürülmesi üzerine kendi adına hutbe ve sikke düzenlettirdi. (Kadı Burhânüddin’in mekûkâtı için; Ahmed Tevhîd, Mûze-i Hümâyûn’un Mekûkât-ı Kademe-i İslâmiyye Kataloğu, Dördüncü Bölüm, s.442.) İşte bu tarihten itibaren Burhânüddin ‘Sultan’ unvanını alarak Eretna devletine halef olmuş ve bütün etraf hükümetleriyle özellikle Karamanoğullarıyla husumete başlayarak uzun süren muharebelerde bulunmuş ve etraftaki memleketlere yayılmaya muvafık olmuştur. Esterebâdî’nin Tarih’inde dile getirdiği gibi Kadı Burhânüddin hiçbir zaman huzur ve rahatın ne olduğunu bilmemiş ve ömrü uğraşmak ile geçmiştir. Hareketlerinden az bir şüphe duyduğu adamları öldürüp telef eylediğinden ümerasının da kendisine asla güveni kalmamıştı. Hatta çocukluğundan beri terbiyesi altında olduğu (Müneccimbaşı Sahâfiyu’l-ahbâr’da (c.III, s.155) Kadı Burhânüddin’in hemşerisidir diyor.) Emir Şeyh Müeyyed ki onu Kayseri’ye vali tayin etmişti o Kayseri’de isyan edip bağımsızlığını ilan ettiğinde bizzat Kadı Burhânüddin Kayseri’ye kadar giderek şiddetli bir savaştan sonra kalenin en üst tarafına hapsedilmiş olan Şeyh Müeyyed’i tutup 799 senesinin Muharrem’inde öldürtmüştü. İşte Kayseri’deki çeşmenin banisi bu zattır.                Esterebâdî’nin Tarih’i 800 senesinde son bulduğundan Burhânüddin’e ait bundan sonraki olayları İbn Arapşah, İbn Hacer, Mevlana İdris, Hoca Sadettin, Müneccimbaşı ve diğer tarihçilerden bilgi toplamak gerekmektedir. Hâlbuki bunların verdikleri bilgiler birbirini oldukça açıklar niteliktedir. Herhalde şurası muhakkak gibidir ki Kayseri muhasarasında Burhânüddin’in maiyetinde bulunarak Şeyh Müeyyed’in sulh ve eman ile tesliminde hizmeti geçmiş olan ve Burhânüddin’in söz verip sözünde durmayıp kasten Şeyh Müeyyed’i öldürmesinden dolayı firar etmiş olan Akkoyunlu devletinin kurucusu ‘Kara Yülük’ adıyla tanınan Kara Osman Bey ile Divriği civarından ve Mısır memaliki sınırları içerisindeki Karabel’de meydana gelen savaşta Sultan Burhânüddin öldürülmüştür. Bu hadisenin tarih ve oluş şekli hakkında tarihçiler arasında büyük bir ihtilaf görülüyor ise de Esterebâdî’nin Tarih’inin bitiş tarihi olan 800 senesinde ve hatta istinsah zamanı olan yılın Receb’inde Burhânüddin hayatta olduğundan öldürülme tarihinde bundan önce olarak gösteren tarihçilerin sözleri doğal olarak kabul edilmemektedir. Arap tarihçilerinin hiçbiri 800’den önce şeklinde tarih vermezler. İbn Arapşah, Sultan Berkuk ile aynı senede fakat ondan altı ay önce vefat etmiştir diyor. Netice olarak Burhânüddin’in vefat tarihi 800 senesi sonunda veya 801 senesi başlarında olmalıdır. (Osmanlı tarihleri 794 ile 799 arasındaki seneleri v Arap tarihçilerinden Makrizi, Ebu’l-mehâsin ve İbn İyas senesi Zilkade ayını göstermektedir. Bedrüddin Mahmud, Târih-i Aynî’de (Bâyezid Veliyüddin Efendi Kütüphanesi numara: 2396, c. XIX, s.37-40) Burhânüddin’in vefat haberini Kahire’ye 800 senesi Zilkade ortalarında vasıl oldu, diyor. Kâtip Çelebi, Takvîmü’t-Tevârîh’te 801 senesini zikretmiştir. Sultan Berkuk 801 senesi Şevval’inde vefat ettiğinden İbn Arapşah’ın açıklamasına bakarak Burhânüddin’in vefat tarihini 801 senesinin Rebiülâhiri olması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihçi Vâyil, Târîh-i Hülefâ’da (Almanca, c.V, s.60) bu verileri etraflı bir şekilde tetkik ederek vefat tarihinin 800’den önce olamayacağını bildiriyor. Bu konudaki verileri daha derinlemesine araştırma yapılması gerekmektedir.) Burhânüddin’in en güçlü rakiplerinden olan Hacı Şad Geldi Paşa Amasya’da müstakil bir imaret tesis etmiş ve bir an Burhânüddin ile cenk etmekten hali kalmamış ise de 783’te öldürülmüştü. Oğlu Emir Ahmed de senelerce Burhânüddin ile uğraştıktan sonra Osmanlı tebaasına girmiş ve Amasya’nın bu şekilde 795’te Osmanlı topraklarına ilhakı Tokat ve Sivas’ın fetihlerine zemin hazırlamıştı. Burhânüddin ömrünün son günlerinde topraklarının doğusuna denk gelen Erzincan Beyi meşhur Mutahharten ile de uğraşıp onun hücumlarıyla zor duruma düşmüştü. Hoca Sadettin’in Tâcu’t-Tevârih’indeki kaydına göre (c.I, s.135) Burhânüddin’in öldürüldüğü haberi Sivas’a ulaşınca Sivas halkı önce oğlu Zeynelabidin’i yerine geçirmek istemişlerse de Kara Osman’ın Sivas’a doğru yürümesi üzerine bundan vazgeçerek o süreçte yönünü bu mekânlara çevirmiş olan Yıldırım Bâyezid Han’a teslim olmayı tercih etmişlerdir. (Târîh-i Aynî’ye göre a’yân-ı Sivasî Zeynelabidin’i babasının yerine tahta oturtmuşlardır.) Dolayısıyla Burhânüddin’in on sekiz sene kadar devam eden hükümeti yalnız kendi zatına münhasır kalmamıştır. Anadolu’nun ortasında kurduğu hükümet payidar olamayıp bir kuyruklu yıldız gibi gelip geçmiştir. Burhânüddin necip bir Türk kabilesine mensup olmakla beraber ilim ve faziletiyle de ziyadesiyle şöhret bulmuştur. Eserleri kısaca ‘Ekberu’s-Seâdât fî esrâri’l-ibâdât’ 799’da, usûl-i fıkıhtan tahrir ettiği ‘Kitâbu’t-tercîhi’t-tevdîh’ adlı eseri âlimler arasında makbul ve itibar gören bir eserdir. Kadı Burhânüddin Türk şairleri arasında da önemli bir konuma sahip olup mürettep divanı vardır.( İngilizce yazılmış ‘Târîh-i eş’âr-i Osmanî’ adlı eserde (c.I, s.205 ve c.VI, s.16) Burhânüddin’in hayat öyküsüne ve şiirlerinden seçilmiş bazı ifadelere yer verilmiştir. Şu kıta örnek olarak bu çalışmada yer almaktadır: “Ezelde Hak ne yazmış ise bulur/ Göz neyi ki görecek ise görür İki âlemde Hakk’a sığınmışız/ Tohtamış ne ola yâ ahsah Temur.” Malum olduğu üzere o zamanlar Timur’un Anadolu’ya hücum edeceğine dair rivayetler devran etmeye başlamıştı.) Arapça ve Farsça şiirleri olduğu da Târîh-i Aynî’de kayıtlıdır. Kadı Burhânüddin son derece cesur fakat gayet zalim ve gaddardı. Dahili ve harici bunca meşguliyetine ve emri altındakilerin ona entrikalarına rağmen tek başına ta Karadeniz sahilinden Niğde’ye kadar olan geniş toprakları yönetimi altına alıp Osmanlı, Karaman ve Mısır gibi güçlü devletlere bile oldukça mukavemet göstermeye muvafık olması kendisinin ne derece ince düşüncesine ve derin bir siyasî görüşe sahip olduğuna delalet etmektedir. İşte Kayseri’deki çeşme kitabesi kısaca bu vakıayı bize hatırlatıyor. Sivas Sultanı Kadı Burhânüddin Ahmed Anadolu tarihi için gerçekten tanınmaya değer bir simadır. Halil Edhem
YAZARIN DİĞER YAZILARI