?>

Sivas´ta Hz. Mevlana´nın Sırdaşı/Yoldaşı Bir Gönül Eri: AHÎ EMİR AHMED

Fatih ÇINAR

4 yıl önce

Sivas, Şems-i Sivasî (ö.1597) ile Ömer Halvetî´nin (ö.800/1397), Haşimî Emir Osman (ö.1595) ile Hacı Bayram Veli´nin (ö.1430), İbrahim Tennûrî (ö.1482) ile Akşemseddin´in (ö.1459), Sarı Şeyh (ö.?) ve Mûr Ali Baba (ö.1882) ile Abdülkadir Geylânî´nin (ö.1166), Arap Şeyh (ö.1923) ile Ahmed er-Rifâî´nin (ö.1182) ve İsmail Şirvânî (ö.1853), Şeyh Hâlid (ö.1931), Mustafa Takî Efendi (ö.1925) ile İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak (ö.1969) gibi isimler vesile ile de Şah-ı Nakşibend (ö.1389) gibi büyük isimlerin mesajlarına kucak açmış, manevi bereketi ile göz dolduran bir şehirdir. Aşk çağlayanı Hz. Mevlana´nın mesajları ile Sivas´ı tanıştıran isim ise aynı zamanda bir ?Ahî? büyüğü olan Emir Ahmed Hazretleridir. Ahi Emir Ahmed, Horasan´dan Azerbaycan´a oradan da Anadolu´ya gelerek Bayburt´a yerleşen bir ailenin çocuğudur. Asıllarının Uygur Türklerine dayandığı tahmin edilmektedir.[1] Doğum tarihi kesin olarak bilinmektedir. Eldeki tarihî verilerden hareketle H.660 veya 662 yılında dünyaya geldiğine dair tahminler yapılmaktadır. Annesi ve babası hakkında da kesin bilgilere rastlayamadığımız Ahi Emir Ahmed´in babası ile ilgili olarak, Emir Ahmed´in torunlarından Melih Baran Hanım Efendi, kabir kitabesinde[2] bulunan ?Ahi Emir Ahmed b. Zeyne´l-Hac´ ifadesinde hareketle ?Zeyne´l-Hac? sıfatını taşıyan Ahi Emir Muhammed olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmektedir.[3] Ahi Emir Ahmed´in 733/1333 yılına ait vakfiyesinden[4] hareketle uzun bir ömür yaşadığı anlaşılsa da vefat tarihi ve vefat ettiğinde kaç yaşında olduğuna dair bilgiler net değildir.[5]  Sultan Veled´in Divan´ında Ahi Emir Ahmed´e yazdığı bir mektup, Ahi Emir Ahmed´e Hz. Mevlana ve ailesinin bakışını göstermesi açısından son derece önemlidir. Mektup şöyledir:  ?Ey cihanda ihtiyar ve gencin huzur ve selametle sığındığı ünlü Ahi! Tanrı daima memnun ve sevinçli olasın diye sana dünya ve ahiretin haşmetini verdi. Tanrı´nın sana verdiği o nimetin şükranesi olarak ey pehlivan, bu tarafa gel! Senin sadakatinin ve aşkının vasfını işitmişizdir. Hepimiz senin yüzünü candan dilemekteyiz. Lütfet! Çabuk gel! Baş çekme! Sana hasret olanlara açık bir surette yüzünü gösterebil ki safa, nur, ateş, duman ve ne olursa olsun senden zuhur eden her şey senden ibarettir. Sen ağaç gibi kendi kendine oynayıp durmaktasın. Her zaman kendinden kendine geliyorsun, aşk ile aradığın sensin, bunu iyice bil! Şüpheye düşme! İçinde bir tek dikeni olmayan gülistansın. Cennetler gibi nimetlerle dolu ve ebedi bir bağsın. Öyle bir keyfiyetten dışarı bağsın ki o bağda veliler bağsız, ağızsız içki içmektedirler. O bahçeler, ey Ahi! Hakk´ın yüzüdür. Bunun için çalış orada kalma! Bayburt´tan Konya´ya yüz tut! Burası dahi bu suretle senle şereflensin. Mevlana Türbesi´nin ziyaretine gel ki şahlara layık büyük bir hazineye sahip olasın. Onu alıp götüresin. Tanrı´nın gölgesinde ebediyen kalasın. Cihandan melek gibi keyfiyetsiz olan âleme girip orada kanatsız olarak uçasın. Zamanın âşıklarının yüzünü görünce saadetle böyle bir hazineye erişesin. Ey asrın Zekiyüddin´i Ahi Ahmed! Ahlak ve yaratılış bakımından büyüklerdensin. Gerçi safsın fakat daha ziyade safi ol ki bütün gizlilikler aşikâr olsun. Ömrün cihanda yüzü aşsın. Yahşilik ve zevk ile sevinerek muradına erişip yaşayasın. Seni yedi dal olan yedi oğlun Tanrı´nın emanetinde olup korkudan emin olsunlar. Bütün sana uyanlar ve soyun sopun daima senin sığınağın altında sevinçte olsunlar. Bütün oğullarına, dostlarına bizden yüzlerce selam eriştir. Bu taraftan da küçük, büyük bütün ashab sana sonsuz selamlar etmektedirler. Gerçi ondan gizli değilsin ama bu Veled yine candan ve gönülden senin hasretini çekiyor. Yüzünü göster.?[6] Sultan Veled´in bu duygu yüklü mektubundan Ahi Emir Ahmed´in yedi oğlunun olduğu anlaşılmaktadır. Fakat oğullarının isimleri, doğum veya vefat tarihlerine dair elimizde net bilgiler bulunmamaktadır.[7] Mektupta dikkat çeken bir diğer husus da Ahi Emir Ahmed ile Hz. Mevlana arasında başlayan sevgi ve gönül bağının oğlu Sultan Veled ile devam ettiğini gösteriyor olmasıdır. Mektupta Ahi Emir Ahmed´e Sultan Veled´in ?Zekiyüddin? şeklinde hitap etmesi de son derece dikkat çekicidir. Çünkü Ahilik teşkilatının işleyişinde bir kimseye ?Emir?lik verilebilmesi için yedi aşamayı geçerek olgunluğa ulaşabilmesi gerekmektedir. Bu sıfat ile anlaşılmaktadır ki Ahi Emir Ahmed bu aşamaları geçerek ?Emir?lik sıfatına ulaşmış bir derviştir. Aynı zamanda bu mertebeye ?Zekiyye? yani ?Temiz-Saf-Halis? makamı da denilmektedir ki Ahilik yolunda bu mertebeye erişmek son derece büyük fedakârlıklar gerektirmektedir. Ahi Emir Ahmed´in bu fedakârlıkları gösteren bir derviş olduğu Sultan Veled´in ona ?Zekiyüddin? şeklindeki bu hitabından açıkça anlaşılmaktadır.[8] Ahi Emir Ahmed´e verilen sıfat sadece ?Zekiyüddin? de değildir. O, ?Zencani, Zekii ve Kavval? gibi sıfatlarla da anılmıştır.[9] Ahi Emir Ahmed, küçük yaşlardan itibaren Hz. Mevlana´ya gönlünü bağlamış birisidir. O, Hz. Mevlana ile ilgili ilk irtibatını bir hatırasında şöyle anlatmıştır: ?Gençliğimde sizin ceddiniz Mevlana Hazretlerinin güzel şöhreti ağızdan ağza Bayburt´a ulaşınca ve onun hal ve kâlinin yüceliğini seyyahlar anlatınca ben de babamdan müsaade dileyip Konya´ya gitmek ve o hazretin elini öpmek şerefine nail olmak hevesi uyandı. Fakat annem ve babam müsaade etmediler. Ben, niçin olmasın, diyerek gitme zamanını düşünüyordum. Bir gece son derece arzu ve aşkla kalktım, birkaç rekât hacet namazı kıldım ve Allah´ın nimet ihsan etmesi yardımcım olur da sürüden ayrılıp o ziyaretle müşerref olurum ümidi ile kırk defa Enam Suresi´ni okudum. Sabaha yakın başımı koyup uykuya daldığım vakit rüyamda müritlerden ve seyyahlardan işittiğim şekilde Mevlana´yı gördüm. Mevlana, fereci giymiş duman renginde bir sarık başına sarmış olduğu halde evimize giriyordu. Ben daha önce koşarak baş koydum, yüzümü onun ayaklarına sürdüm ve yalvarıp yakardım. O bir dosttan makas istedi, saçlarımı kesti, yüzümü öptü ve birkaç defa ?Tanrı mübarek etsin´ dedikten sonra ?Bu, Mesnevî şeyhidir´ buyurdu. Ben sevincimden uyandığım vakit kesilmiş saçlarımı yastığın üzerinde buldum. Bu vaziyetten dolayı bende bir şaşkınlık belirdi. O zevkin şevkinden birkaç gün deli gibi dağlarda dolandım. Nihayet büyük bir posta oturma merasimi yaparak fereci giydim. Ondan sonra muhtelif şeylerden hazırlanmış olan güzel bir armağanı Mevlana´ya gönderip kendi halimi bildirdim. Bunun üzerine Mevlana, hilafet şeceresini gönderip bu kulu müritliğe kabul etti.?[10] Burada anlatılanlardan Ahi Emir Ahmed´in Hz. Mevlana´ya duyduğu sevgiyi ve Hz. Mevlana´nın bu sevgiye nasıl bir karşılık verdiğini görmemiz mümkündür. Emir Ahmed´in, Hz. Mevlana ile olan bu yakın ilişkisini onun vefatından sonra oğlu Sultan Veled ile devam ettirdiğine yukarda değinmiştik. Sultan Veled´in de vefatı ile Emir Ahmed, bu defa Çelebi Arif Efendi´ye intisap etmiştir. Bu durum Emir Ahmed´in Hz. Mevlana´ya, ailesine ve onun hayata bakış tarzına olan sadakatini göstermesi bakımından son derece önemlidir.[11]   Vefatından önce büyük bir vakfiye ile hayr hizmetlerini daimi hale getiren Ahi Emir Ahmed, birçok gayr-i menkulü vakfın hizmetlerinin devam edebilmesi için tahsis etmiştir.[12] Onun vakfiyede[13] dile getirdiği hususları şu metinde açıkça görmekteyiz: ?Varidatın beşte biri atideki yerlere sarf edilecektir. Kendisinin gelen giden misafirlere mahsus olarak Tokmakpazarı mahallesinde inşa ettirdiği Issı Çermik Köyü´nde yaptırdığı mescidin tamiri, tekkeye lüzumlu olacak yazılı eşyayı mütevellinin satın alması için(karavana, kazan, kandil, mum, yağ gibi şeyler) tekkede beş vakit kıldırmaya salih bir imam ile bir müezzin her Berat ve Kadir Gecesi bir helva kazanı, ekmek, misafirlerden hamam ücreti alınmayacak, mütevelli ölünceye kadar azledilmeyecek ve vefatından sonra evlatlarından en salihine geçecek. Sülalenin inkırazı halinde hâkimi müslimin bu evkafın varidatını tekke ve mescidin masrafları ile miskinlere ve talebe-i ulûma ve fukaraya münasip gördüğü şekilde sarf edilir.?[14]     Ahi Emir Ahmed Vakfiyesi´ne Dair İki Belge[15] Emir Ahmed´in vakfiyesinin otuz altı başlıktan oluştuğu kayıtlarda yer almaktadır. Köy, mezra, han, hamam, dükkân ve bir divan vakfettiği anlaşılan Emir Ahmed´in gelirleri açısından zengin bir vakfiyeye sahip olduğu anlaşılmaktadır.[16]    Ahi Emir Ahmed Vakfiyesine Ait Başka Bir Belge 1340 yılında yapılmış olan türbesinin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Sekizgen gövdeli, kesme taşlardan yapılmış türbenin sekizgen külahı alemsiz olarak biter. Sekizgen dış plan içeride daireye dönüşür. Çapı 4.97 m olan türbenin dışında saçak kısmında Selçuklu sülüs hattıyla bir yazı kuşağı vardır. İki kısımdan oluşan türbenin alt kısmında 0.81 m eninde 2.09 m boyunda örtülü taş bir sanduka olup içerisi toprak doludur.[17] Türbe, tapu kayıtlarında Pulur Mahallesi, eski ismiyle Tokmak Pazarı ve bugünkü ismiyle Paşabey Mahallesinde Kurşunlu Hamamı´nın karşısında bulunan Öğretmen Evi´nin önündedir.[18] Emir Ahmed bir ?Ahî Dervişi? olmasına rağmen yaşadığı dönemde daha ziyade Hz. Mevlana ve onun mesajları ile insanlara yön veren gönül ehli bir kimse olarak tanınmıştır. Hz. Mevlana´nın mesajlarının Sivas´a ulaşmasında büyük bir etkiye sahip olan bu gönül insanı kendi ismini taşıyan Sivas´ın en işlek caddelerinin birinde lisan-ı hali ile Hz. Mevlana´nın evrensel mesajlarını bizlere hatırlatmaya devam etmektedir.[19] Sonuç olarak ifade etmemiz gerekirse Ahi Emir Ahmed´in vakfiyesinde belirtilen hususlara son dönemde hassasiyet gösterilmemekte ve bu büyük gönül insanının emanetine gerektiği gibi riayet edilememektedir. Temennimiz Hz. Mevlana´nın Sivas´ta parlayan bu güneşinin mesajları, vakfiyesi ve devam eden nesli ile yaşatılması ve bu şekilde emanetlerine gerektiği gibi sahip çıkılabilmesidir.[20] 
YAZARIN DİĞER YAZILARI