?>

Sivas´tan İstanbul´a Buradan Dünyaya Işık Tutan Bir Gönül Eri: ABDÜLEHAD NÛRÎ-İ SİVASÎ

Fatih ÇINAR

4 yıl önce

Tam adı, ?Evhadü´d-Dîn Ebu´l-Mekârim ?Abdü´l-Ehad en-Nûrî ibn Muslihu´d-Dîn-i Safâyî b. İsmâil b. Ebi´l-Berekât? (Muhammed Nazmî, Hediyyetü´l-İhvân, Ankara 1982, s.213)olan Abdülehad Nûrî Efendi 1594´de Sivas´ta dünyaya gelmiştir. (Müstakimzâde, Süleyman Sadeddin, Terâcim-i Ahvâl-i Şüyûh-ı Ayasofya, Sül. Ktp., Es´ad Ef., 1716/2, vr.13b; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, Sül. Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2307, c. III s.357; Hocazâde Ahmed Hilmi, Ziyâret-i Evliyâ, İstanbul 1325, s.88.) Halifesi Muhammed Nazmi Efendi, Abdülehad Efendi´yi, ?İsmi Abdülehad, künyesi Ebü´l-mekârim, lakabı Evhadüddin mahlası ise Nûrî´dir? şeklinde tanıtmıştır. (Nazmî, Hediyye, s.213.) Nûrî Efendi´nin babası Mustafa Safayî Efendi, annesi Safa Hatun´dur. Abdülehad Nûrî Efendi´nin baba tarafından dedesi Şemseddîn-i Sivâsî´nin (ö.1006/1597) kardeşi İsmail-i Sivâsî (ö.1000´den sonra/1591´den sonra), anne tarafından dedesi ise Şemseddîn-i Sivâsî´nin ağabeyi Muharrem Efendi´dir (ö.1000/1591). ?Sivasî Efendi? lakabıyla tanınan Abdülmecid Sivasî (ö.1049/1639) ise Nûrî Efendi´nin şeyhi ve aynı zamanda dayısıdır. Abdülehad Nûrî Efendi´nin Abdussamed ve Kâmil Efendi isminde iki kardeşi vardır. (Receb-i Sivasî, Necmü´l-Hüdâ fî Menâkıbı´ş-Şeyh Şemseddin Ebu´s-Senâ, Süleymâniye Ktp., Lala İsmâil Kitaplığı, nr.694/2, vr.41a; Vassâf, Sefîne, c.III s.357.)   Küçük yaşlarda babasını kaybeden Abdülehad Nûrî Efendi, III. Mehmed dayısı ve üstadı Abdülmecîd-i Sivâsî´yi İstanbul´a davet edince onunla birlikte İstanbul´a hicret etmiştir. 1599 veya 1600 yılına denk gelen bu hicret sürecinde Nûrî Efendi 5-6 yaşları civarındadır. (Nazmî, Hediyye, s.124; Şeyhî, Vekâyiu´l-Fudalâ, c.III, s.63; Hocazâde, Ziyâret, s.85; Vicdânî, Tomar, s.251; Bilmen, Ömer Nasuhî, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakâtü´l- Müfessirîn), Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1974, c.II, s.693) O, Sivas´ta başladığı ilmi faaliyetlerini İstanbul´da öncelikle aile içerisinde devam ettirmiştir. Özellikle dayısı Abdülmecîd-i Sivâsî´nin özel ilgisi ile ilmî faaliyetlerine devam eden Nûrî Efendi, İstanbul´un önde gelen âlim ve irfan ehli birçok isminden istifade etmiştir. (Hocazâde, Ziyâret, s.88) Üç yaşları civarındayken Şemseddîn-i Sivâsî´nin teveccühüne mazhar olan Abdülehad Nûrî Efendi (Nazmî, Hediyye, s.214) daha sonra dayısı Abdülmecîd-i Sivâsî´nin manevî terbiyesi altında seyr ü sülûkünü tamamlayarak icazet almıştır. Nûrî Efendi, dört yıl beş ay on gün süren kırk halveti peş peşe çıkararak tarihte örneğine az rastlanan bir manevî süreç sonunda hilafete layık görülmüştür. Onun bu halvet süreci 1620 gün kadar sürmüştür. (Nazmî, Hediyye, s.220-221; Vassaf, Sefîne, s.357.) Bu halvetlerin ardından Nûrî Efendi, üstadının işareti ile Midilli´ye irşat için görevlendirilmiştir. 1618 veya 1619 yılında Midilli´deki irşat faaliyetlerine başlayan Abdülehad Nûrî Efendi, burada kısa sürede sevilmiş ve büyük bir etkiye sahip olmuştur. Kaynaklarda onun irşat çalışmaları vesilesi ile yaklaşık yetmiş kişinin müslüman olduğu hatta bu kimselerin Nûrî Efendi´ye intisap ederek seyr ü sülûklerini tamamladıkları bilgisine rastlanmaktadır. (Nazmî, Hediyye, s.221; Vassaf, Sefîne, s.357.) Nûrî Efendi, Midilli´deki 5-6 yıllık hizmetinin ardından üstadının işareti ile 1623-4 yıllarında İstanbul´a dönmüştür. Şeyhülislam Yahya Efendi´nin (1053/1644) Abdülmecîd-i Sivâsî´den ricası üzerine Nûrî Efendi, Şeyhi Yusuf Sinâneddîn Efendi´nin (ö.1032/1623) vefatı ile boşalan Mehmed Ağa Tekkesi şeyhliğine atanmış (Nazmî, Hediyye, s.223; Vassâf, Sefîne, c.III s.357.) ve vefatına kadar (yaklaşık 28 yıl) buradaki görevini devam ettirmiştir. (Vassâf, Sefîne, c.III, s.358.) Mehmed Ağa Tekkesi´ndeki görevine başladıktan sonra dayısı ve mürşidi Abdülmecîd-i Sivâsî´nin kızlarından birisi ile evlenen Nûrî Efendi´nin Mustafa isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Mustafa Efendi, babasının vefatından sonra Mehmed Ağa Tekkesi´ne şeyh olmuş ve vefatına kadar (1102/1690) buradaki görevini sürdürmüştür. Mustafa Efendi, babasının türbesinin civarına defnedilmiştir. (Nazmî, Hediyye, s.334; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, İstanbul, 1971, c.III, s.294.) Nûrî Efendi, Mehmed Ağa Tekkesi´ndeki şeyhlik görevinin yanı sıra İstanbul´un çeşitli camilerinde vaizlik görevinde de bulunmuştur. Boşnak Osman Efendi´den boşalan Fatih Sultan Mehmed Camii Cuma vaizliği (Nazmî, Hediyye, s.224; Hocazâde, Ziyâret, s.88.), 1051/1641 tarihinden itibaren Bâyezid Cami vaizliği (Nazmî, Hediyye, s.225; Hocazâde, Ziyâret, s.88.) ve 1057/1647 tarihinden sonra ise Büyük Ayasofya Camii´nde cuma vaizi olarak görev yapmıştır. (Nathalie Clayer, Mystques Etat et Societi Les Halvetis dans I´aire balqaninique de la fin du XVe siecle a nos jours, Leiden, 1994, s.100.) Müstakimzâde´nin tespitine göre, Abdülehad Nûrî Efendi, vaizlik silsilesinin son mertebesi olan Ayasofya kürsü şeyhliğine atanan yedinci şeyhtir. (Müstakimzâde, Şüyûh-ı Ayasofya, vr.13a.) Fatih Cami´nde vaaz yapmaya başladığı ilk günden itibaren, Beyzâvî Tefsiri´ni esas alarak, Kur´ân-ı Kerim´i takiple sohbetlerini sürdürmüştür. Nûrî Efendi, Fatih Camii´nde, Fatiha suresi ile başladığı Kur´ân-ı Kerim´in tefsirini diğer camilerde de kaldığı yerden devam ederek büyük ölçüde tamamlamıştır. Ancak sonuna kadar gelememiştir. Fâtih Camii´nde Fatiha suresi ile başladığı Kur´ân tefsirinde Fâtır suresinin sonunda kaldığı için Beyazıt Camii´nde Yasin suresi ile başlamış ve Muhammed suresinin sonuna kadar gelmiş böylece Ayasofya Camii´ndeki vaazına ise Fetih suresi ile başlamış ve son vaazında Hadîd suresinin üçüncü ayetini tefsir ederek resmî vaizlik görevini tamamlamıştır. (Nazmî, Hediyye, s.224-225, 264.) Ömrünün sonlarına doğru vaaz faaliyetlerini azaltan, dervişlerin ihyası ve yoğun gece ibadetleri ile günlerini geçirmeye başlayan Nûrî Efendi, 1061 yılı Safer ayının ilk Cuma günü (27 Ocak 1651) ikindi vaktinin sonlarına doğru 57 yaşında hayata gözlerini yummuştur. (Nazmî, Hediyye, s.226; Vassâf, Sefîne, c.III, s.361.) Cenazesi Mehmed Ağa Tekkesi Cami imamı Tatar Ali Efendi tarafından yıkanmış ve 28 Ocak 1651 tarihinde Fatih Cami´nde öğle namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından Eyüp Nişanca´daki şeyhi Abdülmecîd-i Sivâsî´nin kabrinin karşısına defnedilmiştir. Cenaze namazını Abdülmecîd-i Sivâsî´nin oğlu Abdülbaki Efendi kıldırmıştır. (Nazmî, Hediyye, s.227-228;Vassâf, Sefîne, c.III, s.361.) Velûd bir yazar olan Nûrî Efendi´nin eserlerini şu şekilde sıralayabiliriz: ?Mir?âtü´l-Vücûd ve Mirkâtü´ş-Şuhûd, Riyâzu´l-Ezkâr ve Hiyâzu´l-Esrâr, Risâletün Müte?allikatün bi-Tayyi´l-Mekân, Kasmu´l-Mübtedi?în bi-Sinâni´s-Sünne, el-?Adlü ve´l-İksât beyne´t-Tefrîti ve´l-İfrât, İsbâtü´l-?Âlim ve´ş-Şu?ûr limen Kâne min-Ehli´l-Kubûr, Risâletün Müteallikatün bi-Kavlihî Te?âlâ ?ve en-Leyse li´l-İnsâni illâ mâ-Se?â, İnkâzu´t-Tâlibîn ?an-Mehâvi´l-Gâfilîn, Hikmetü´t-Te?âruz fî Sûreti´t-Tenâkuz, Te´dîbü´l-Mütemerridîn, Risâletün fî-Deverâni´s-Sûfiyye, Terceme-i Risâle-i Deverâni´s-Sûfiyye, Dîvân, Tercüme-i Te´dîbü´l-Mütemerridîn? (Vassaf, Sefîne, c.III, s.368; Hocazâde, Ziyâret, s.89; İbrahim Baz, Abdülehad Nûrî- Sivasî´nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, AÜSBE (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2004, s.231-265.) Büyük bir tesir halkasına sahip olan Abdülehad Nûrî Efendi, tevazuu, ilme düşkünlüğü, yoğun ibadet hayatı, telif ettiği eserleri, kendisini içerisinde bulduğu çeşitli gruplarla olan ilmî mücadelesi, talebe yetiştirmeye olan düşkünlüğü, herkesi kucaklayan geniş gönüllüğü, sabrı ve mütebessim çehresi ile tarihte derin iz bırakan bir gönül sultanıdır. O, Eyüp Nişanca´daki kabrinde onun geriye bıraktığı bu özel değerleri anmak ve bu manevî iklimi teneffüs etmek isteyen ziyaretçilerini beklemektedir. Sivas´tan İstanbul´a buradan da dünyaya yön veren Sultan Şehrin bu gönül sultanının manevî huzurunda saygıyla eğiliyoruz. Güftesi ve bestesi Nûrî Efendi´ye ait şu mısralarla çalışmamızı nihayete erdirmek istiyoruz: ?Ey dil bize ver bir haber/ ?Işk ellerine kim gider Hasret ile yandı ciğer/ ?Işk ellerine kim gider   ?Âşıklara vakt-i seher/ Andan nesîm-i ?ışk eser Ol nefhaden alup haber/ ?Işk ellerine kim gider   İster gönül ol illeri/ Müşgîn kokar sümbülleri Solmaz o bağun gülleri/ ?Işk ellerine kim gider   Ey hâb-ı gaflette kalan/ Fırsat geçer bir dem uyan Bâkî değül bezm-i cihân/ ?Işk ellerine kim gider   Bi´llâhi ol ilün yolu/ Nûrî´ye cândan sevgili Bağlandı ?ışkın mahmili/ ?Işk ellerine kim gider?
YAZARIN DİĞER YAZILARI