Tavşan Gibi Zıplarken Kaplumbağa Gibi Yavaşlayabilmek
Erva KIZILTAŞ
5 saat önce
Kıymetli okurlarım, hepiniz yeni sohbetimize hoş geldiniz. Bu hafta yavaşlamak üzerine konuşacağız. Bu hafta ki yazımı, soğuk bir sonbahar akşamında, fon müziğimi doğa ve piyano seslerine eşlik ederek yazıyorum. Eğer bana Erva, “Bu hayatta dengeyi nasıl sağlayacağız?” diye sorsaydınız, size cevabım şu olurdu: Çok okuyalım, çok gezelim, çokça öğrenelim, çokça şükredelim, gülelim, sevelim, eğlenelim ve her şeyi yaparken yavaşlamayı da ihmal etmeyelim. Çünkü, hayatta bir nevi maraton koşusunda gibiyiz; sürekli daha fazlası için koşup duruyoruz. Bizler bir tavşan gibi hayatta zıplayarak ilerliyoruz. Eğer bedenimizi, ruhumuzu, yani benliğimizi seviyorsak ve kıymet veriyorsak, kesinlikle günlük zaman dilimi içerisinde kaplumbağa olmayı da öğrenmeliyiz. Yani, yavaşlayabilmeli ve sakin moda geçmeliyiz.
“Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile,” diye yazmıştı Milan Kundera “Yavaşlık” adlı romanında. Telaş, hayatı daha da yüzeysel kılar. Hız, hayatı eksiltir. Güzellik, onu durup temaşa edecek zamanınız varsa size bir şey söyler. Bu sözleri, okuduğum bir dergiden aldım. Hep birlikte üzerine düşünelim isterim. Yaşarken sürekli bir yerlere yetişerek yaşamaya çalışıyoruz. Sürekli vaktimiz dar ve sürekli yakalamamız gereken bir tren var. Oysa ki her yaşın kendi içinde ayrı güzellikleri varken, biz neden şu anda, bugünde kalamıyoruz? Hadi o zaman duralım, evet, şimdi hep birlikte. Burundan nefes alalım, ciğerlerimizi dolduralım, birkaç saniye tutalım ve sakince, yavaş yavaş nefesi verişimizi seyrederek verelim. Hadi ama, şaka yapmıyorum. Güvenin bana, nefesinizi dinlemek iyi gelecek. Nefes alalım, nefesimizi tutalım ve sakince ciğerlerimizdeki tüm nefesi boşaltalım. Rahatlıyoruz, bizi strese sokan, kaygılandıran, bugünden, şuandan uzaklaştıran her şeyi nefesimizle birlikte bırakıyoruz. Etrafını izle sakince, neler oluyor, bak; şimdi kalp atışına odaklan, güm güm, nasılda güzel atıyor. Derin bir nefes daha al ve sakinleş. Aslında bu sakinleşmeyi, çok mutlu olduğumuz zamanlarda yapmak lazım. O anki duygumuzu fark etsek, mutlu anın keyfini çıkarsak ve tüm hücrelerimizin halay çekişini izlesek eğlenceli olurdu. Yani, demek istiyorum ki hayatı fark edelim, bütün duygularımızı kucaklayalım. Çünkü fark ettim ki yaşamayı bilene hayat; güzel, huzurlu ve kolay geliyor.
Dergide “Telaş Yağmuruna Karşı” isimli bir başlık altında şuna yer vermişti; hadi kulak verelim ve seslice okuyalım ki daha iyi kavrayalım.
“Trenler çok daha hızlı gidiyor. Gideceğimiz yere çok daha çabuk varıyoruz. Bir gün, daha yola çıkmadan varmış olacağız. Yakında yola çıkmamıza bile gerek kalmayacak,” diyor Jean Louis Fournier kitabında. “Hız, yolun güzelliğini öldürüyor.” Madem öyle biz de yavaşlayalım. Telaş yağmuruna karşı, sakinlik denizi oluşturalım. Mesela yavaşlarken yürüyüşe çıkalım, doğada resim yapalım, teknolojiden uzak, doğa içinde farkındalık seansı yapalım, sessiz bir ortamda kitap okuyalım, düşüncelerimizi yazalım ve bedenimizi dinleyelim. Anlatırken bile rahatladım. Sizinle birlikte ben de yaptım. Nefes aldım, nefesimi tuttum ve verdim. Anda kaldım, etrafımda olup biteni izledim. İster bu yazıyı okuyarak rahatlayın, ister yukarıda bahsettiğim etkinlikleri yaparak, rahatlayın, sakinleyin ve yavaşlayın. Ama mutlaka yavaşlayın. Bunu sıklıkla yaptıkça rahatladığınızı, enerjinizin yükseldiğini ve daha iyi anda kalabildiğinizi fark edeceksiniz. Bizimle, kendinizi rahatlamak için neler yaptığınızı paylaşmayı unutmayın. Hadi yorumlarda buluşalım. Hayatı eğlenceli bir serüven olarak görelim isterim. Tavşan olduğumuz kadar, kaplumbağa olmayı da hatırladığımız bir hayat dilerim. Kendinize çok iyi bakın, hoşça kalın.