?>

ULU CAMİ´DE TAMGALAR MI?

Orhan KARAHAN

4 yıl önce

Kâşgarlı Mahmud 1077 yılında tamamladığı Dîvânü Lugâti´t-Türk adlı eserinde Oğuz Boylarını anlattığı bölümde (1), her boyun ismini zikrettikten sonra onların, atlarını ve hayvanlarını ayırmak için kullandıkları tamgaları vermiştir. Orta Asya´da kullandığımız bu tamgların nasıl oluştuğuna, runik alfabeye nasıl döndüğüne, sonra bu boyların kullandığı ongunlara, ya da yemek esnasında hayvanın sırtının, döşünün, budunun hangi boy tarafından yenildiğine dair teknik bilgileri vererek başınızı ağrıtmayacağım.   Kültürel kodlarımıza işleyen bu tamgaları Atayurttan Anayurda getirmiş, hayatın her safhasında temsil noktasında kullanmışız, şimdi bile eski köy kilimlerinde, büyük ahşap kanatlı köy kapılarında, taş duvarlarda, ya da herhangi bir köy mezarlığında bir mezar taşında bu tamgalara tesadüf etmişizdir mutlaka. Bu gün Türkiye coğrafyasında bu boy adlarının kullanıldığı yerleşim yerlerinin varlığı ? Kayı, Kınık, Çepni, Kargın, Çavuldur v.s. ? ile bu boyların halen bile devam ettiğini biliyoruz.   Tamgalardan açtığımız bahsimizde konuyu nasıl Sivas Ulu Cami´ye getiririm onun derdindeyim açıkçası. Geçen haftaki yazımızda Danişmendliler bahsinde Sivas´ı kendine başkent yapan Danişmend Gazi´nin şehri imar ettiğinden ve bu bölgeyi Türkleştirip, İslamlaştırmasından bahsetmiştik. Danişmendlilerin var olduğu dönemde Türkiye´ye gelen Türk boyları ilk olarak Sivas ve havalisine yerleşmiş daha sonra içerilere doğru yürümüşlerdir. Bu bilgiyi vermekteki asıl maksadımız; tüm Türk Boylarının bu havalide olduğunun altını bir kez daha çizmektir.   Bölgeyi Türkleştiren Danişmend Gazi imar faaliyetlerinde de taş işlemesini, bina yapmasını, mescit kurmasını bilen bu boylar içerisinde ki ustalardan faydalanacaktır mutlaka.   İslâm coğrafyalarında erken dönemlerde inşa edilen şehrin en büyük camisine ?ULU CAMİİ? adı verilir, Cuma namazları bu camilerde kılınır, Sultan adına hutbe okunur ki, Cuma Mescidi olarak ta anılmaktadır. Osmanlı vakıf kayıtlarında ve halk arasında Ulu Cami, ´´Sultan Alaiddin Camii" (2) adıyla da anılmaktadır. Anadolu´nun en eski camilerinden biri olarak bilinen Sivas Ulu Camii, Fatih dönemi Sivas mahalle isimlerinde caminin bulunduğu mahalle "Mahall i Mescid-i Cami", ismiyle anılmakta ve söz konusu yapının Kale-i Atik.´in alt (güney) kesiminde bulunduğu açıklanmaktadır. Daha sonraları ise "Cami-i Kebir"  ve "Ulu Anak" adlarıyla günümüze kadar gelebildiği belirtilmektedir. (3)   Her ne kadar 1955 yılında yapılan büyük onarımda bulunan Arkeoloji Müzesinde bulunan yapıya ait H.593/M.1196 tarihli ilk kitabede;   "Adil hükümdar dinin ve dünyanın kutbu şeref ve saygınlık sahibi Melikşah´ın oğlu Allah´ın rahmetini dileyen kulu Kızıl (Kılıç olabilir) Arslan bin İbrahim´in devleti 7.amamnda bu mescidin imareti 593 senesinde emredildi"yazılıdır. (4)   Yapıya ait H.609/M.1212 tarihli ikinci kitabede; "Galip dinin ve dünyanın şerefi, fethin babası Keykavus oğlu Keyhüsrev´in müminlerin emiri ....... Allah´ın rahmetine ...... (muhtaç olabilir) zayıf kulu ...... bin Yusuf sene 609"yazılıdır. (5)   İkinci kitabede ki eksik ve okunamayan kısımları dolayısıyla mahiyeti anlaşılamayan bu kitabenin tamir kitabesi olamayacağını, çünkü inşa tarihinden 16 yıl sonra caminin tamirini düşünemeyeceğimizi ve bu nedenle de kitabenin, muhtemelen minareye ait olabileceğini söylenmektedir. (6)   Yine zaman içerisinde aşınarak birçoğu kaybolan minarenin papuc kısmındaki yazılardan ancak bir tanesini okumak mümkün olmaktadır. Pabuç kısmındaki okunabilen kitabede;   "Mülk bir ve kahhar (kahredici) olan Allah içindir" yazılıdır. (7)   Vakıf kayıtlarından caminin M.1525, M.1597 tarihlerinde, iki büyük onarım geçirdiği anlaşılmaktadır, büyük çaplı son onarım ise 1955 yılında yapılmıştır. Bu onarım o gün, Sivas´ın manevi önderlerinden İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi (K.S.) önderliğinde yapılan onarımdır ki, cami yıkılıp yok olmaktan kurtarılmıştır. Yeniden ayağa kaldırılan caminin toprak damı ve ahşap tavan örtüsü bu onarımda kaldırılarak, yerine betonarme bir tavan ile çatı yapılmış, ayrıca minarede, şerefenin üzerindeki petek ve külah kısmı da yenilenmiştir.   Yine minare konusunda, 1955 yılında bulunan ikinci kitabeye istinaden birçok yazar ve akademisyenin ortak görüşü, caminin inşasından on altı yıl sonra tamiratının düşünülemeyeceği, dolayısıyla da ikinci kitabenin minarenin inşa kitabesi olabileceği, minarenin üslubunun ve süslemelerinin de 13. yüzyıl başına uygun olduğunu, söylenmekte.   Genel kabul minarenin, yapıya sonradan eklendiği yönündedir, Sivas Keykavus Darüşşifası Türbe kısmı ve Niksar Kırkkızlar Türbesi arasındaki benzerlikler dolayısıyla, minarenin de aynı sanatkar (Ahmed bin Bizl ül-Marendi) tarafından yapılmış olabileceği belirtilmektedir. (8)   Caminin asıl ibadet alanı 50 ayakla mihraba dik 11 sahına ayrılmıştır, avlu kısmının büyüklüğü ile ibadet alanının boyutlarının bir birine yakın olması, acaba bir zamanlar avlunun da caminin bir parçası olabileceği sorusunu akıllara getirmekte. Avluda şu an itibari ile her hangi bir kazı yapılması olanağı bulunmadığından bu durumu destekleyecek arkeolojik bir çalışma yapılması da zor gibi.   Kısaca cami hakkındaki genel bilgilerin ardından gelelim yukarıda bahsettiğimiz tamgalar mevzuuna, avlu etrafını ve hazireyi çeviren duvar boyunca yine cami içinde ki ana çıkış kapısına yakın duvarda benim de tespit ettiğim taşçı işaretlerine, söz konusu taşçı işaretleri aynı dönem içerisinde yapılan diğer yapılarda da görülmektedir. Bu da bize yapıların tarihlendirilmesi açısından önemli ipuçları vermektedir.   Her ne kadar bu taşçı işaretleri, taş ustalarının imzaları, işaretleri de olsa, birçoğu incelendiği zaman yukarıda da bahsettiğim üzere Kaşgarlı Mahmud´un Dîvânu Lugâti´t-Türk adlı eserindeki Türk Tamgaları ile benzerlikler göstermekte ki, tüm Türk boylarının tamgalarına benzemesini de ben her boya mensup ustaların caminin inşaasında çalışmasına bağlamaktayım. Bu işaretlerden bazılarını, ?Kayı ? Kızık ? Salur? boy tamgalarına benzettim, bir de siz yolunuz düşünce bakın bakalım hangi boyların tamgalarına benzeteceksiniz.   Haftaya Ulu Camii ilgili bahsimize devam edeceğiz, görüşmek umuduyla?   Kaynakça: (1) Kaşgarlı Mahmud - Dîvânu Lugâti´t-Türk (TDKY Ahmet B. Erclasun ? Ziyat Akkoyunlu Sayfa 26) (2) İsmail Hakkı- Rıdvan Nafiz - Sivas Şehri (3) Oğuz Ceylan - Sur ve Kaleleri ile Tarihte Sivas (4) Can Mehmet Hersek - Fetihten Osmanlı Dönemine Kadar Sivas kenti Anıtları (DT - Ankara 1993) (5) Can Mehmet Hersek - Fetihten Osmanlı Dönemine Kadar Sivas kenti Anıtları (DT - Ankara 1993) (6) Oktay Aslanapa - Anadolu´da ilk Türk Mimarisi (8) Can Mehmet Hersek - (2002)
YAZARIN DİĞER YAZILARI