SCÜ Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Fatih Kartal, 11 ili etkileyen ve büyük kayıplara neden olan 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki depremleri değerlendirdi.
Son yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin çok şiddetli olduğunu, bunun da Kuzey Anadolu fay hattını tetikleyebileceğini ifade eden Kartal, "Kahramanmaraş ve Malatya üzerinde şiddetleri çok yüksek olan 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki depremlerimiz can kaybı açısından ve özellikle binaların hasarlı bir şekilde olması açısından çok fazlasıyla yıkıcı bir özelliğe sahipti diyebiliriz. Bakıldığı zaman Türkiye'de aktif fay hatlarımız söz konusu bunlar işte Kuzey Anadolu fay hattı, Doğu Anadolu fay hattı ve Batı Anadolu fay hattı üzerinde olması hasebiyle 3 tane aktif fay hattı olduğunu görüyoruz. Bunların en önemlilerinden Ege, biliyorsunuz ki Türkiye'deki en çok kırıklı yapının olduğu bölgemiz. Fazlasıyla uzun olan fay hattımız Kuzey Anadolu fay hattı. Şu anda burada olası bir deprem beklenmesi söz konusu. Bu yaşadığımız deprem Doğu Anadolu fay hattı üzerinden gelen bir depremdi. Yıkıcılığı fazla olan bir deprem ve artçı şokları da şu an hala hissedilmekte. Burada en büyük korku Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu fay hattının Doğu Anadolu bölgesinde birleşmesi. Doğu Anadolu fay hattı ciddi boyutta hasar aldı ve çok büyük yıkımlara ve kırılmalara sahne oldu. Kuzey Anadolu fay hattının da şu anda Bingöl, Karlıova üzerinden İstanbul'a kadar uzanacak bir depremi tetikleyebileceği öngörülüyor" diye konuştu.
'OVALIK ALANLARA YERLEŞMEDE ZEMİN SIVILAŞMASI GÖRÜLÜR'
Deprem sırasında bazı binaların yan yattığını belirten Fatih Kartal, "Binaların bazılarının ciddi boyutta üst üste yıkıldığını, bazılarının da yan yattığını ancak en ufak bir hasara sahip olmadığını gördük. Buradaki önemli özellik, zemin sıvılaşması dediğimiz olay. Bakıldığı zaman yeraltı seviyesi yüksek olan ovalık, tabanlık alanlara çok fazla yerleşme kurduğunda zemin sıvılaşması beklenir. Bu yüzden bazı binaların tamamen yıkılmadan yan yattığını gördük. Burada daha önce yapılması gereken zemin etüdüydü. Bu etütte binalara izin verilmemiş olsaydı, zemin sıvılaşmasına bağlı olarak yan yatan binalara denk gelmezdik" ifadelerini kullandı.
'ARDIÇ AĞAÇLARI SUYU ÇEKEBİLİYOR'
Depremle yaşamanın öğrenilmesi gereken bir unsur olduğunu vurgulayan Kartal, Selçuklu ve Osmanlı döneminde binaların dayanıklı olmasını sağlayan çözümler bulunduğunu belirterek, "Ecdadımızın geçmişte kullandığı mimari bize yol gösterebilirdi. Şu an birçok gelişmiş ülkeler bunu örnek aldı ve geliştirdi. Bizde de bunun çok fazla geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle bakıyoruz, çok fazla depreme sahne olan bir ülkeyiz ama vakıf arazilerin çok fazla zarar görmediğini görüyoruz. Bunun sebebi eskiden mimarlar, o vakıf eserlerini yapmadan önce zemin altına daha çok ardıç ağaçları koyarlarmış ki, ardıç ağacının özelliği suyu bünyesine çekebilmesi ve çürümeyen sağlam bir ağaç olması. Bu şekilde hem zemin sıvılaşmasına engel olurken hem de raylı sistem vazifesi yaparak binanın zarar görmemesini sağlamış. Bu da tabii ki orada can ve mal kayıplarını azaltıyor. Zaten incelediğimizde birçok vakıf eserlerinin günümüze kadar ayakta kalmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyoruz. Bunu ecdadımız çok güzel bulmuş, geliştirmiş ama Japonlar bunu daha da ileriye taşımış. Japonya bugün takım adalarıyla çok büyük depremlere sahne olan bir ülke. 9.2 büyüklükteki depremlerden bahsediyoruz. İnsanlar gökdelenlerde bile çok sarsıntı hissetmiyorlar. Bundaki en büyük sebep zeminde yapmış oldukları raylı sistem. Deprem esnasında sarsıntıyı, can ve mal kayıplarını en aza indiriyor" dedi
Editor : Haberpanelim