Şimdiki çocuklara sorsan kumbara nedir bilmezler belki? Kaç çocuğun kumbarası vardır acaba? Bizim vardı. Bankalar çocuk müşterilerine kumbara hediye ederdi o yıllarda. Üzerlerinde bankanın adı yazardı. Anahtarlıydı ve anahtarı annemizde dururdu. Annemizin verdiği okul harçlığının hepsini harcamayıp az da olsa birkaç kuruşu kumbaraya atmak bir kahramanlık edası yaratırdı üzerimizde. Kardeşlerimle yarışırdık, “kim önce kumbarasını dolduracak” diye. O parayı harcayabilecekken harcamamak ve kenarda bir varlığının olduğunu bilme hissi çocuk aklımızla bize olması gerekenin üzerinde bir güven verirdi. Yüksek ya da düşük gelirli hemen her aile çocuğunun kumbarası vardı ve çocuklar kendi ölçeklerinde para biriktirirdi. Çocukluğumda yaşadığım ve kazandığım bu alışkanlığın bugün bir ülke ekonomisinin mücadele ettiği enflasyon sorunun çözüm anahtarı olabileceğini o günlerde düşünemezdim elbette.
Tabi ki değişen düzen içerisinde kumbara meselesi de değişime uğradı. Ama kumbara olsun ya da olmasın tasarruf meselesi değişmez. Tasarruf kısaca gelirin harcanmayan kısmıdır. Tasarruf harcayabilecekken harcanmayan paradır. Tasarruf bir yönüyle ekonomiden bir sızıntıdır ve tekrar ekonomiye dönmez yastık altında kalırsa, ekonomiyi daraltan bir unsurdur. Ama öte yandan tasarruf uygun ortamlarda yeni yatırımlar içinde önemli bir finans kaynağıdır. Hal böyleyken tasarrufun artırılması ya da azaltılması bir hükümet politikası olarak kullanılır. Enflasyonist ortamlarda fiyat artışlarına yetişmek yerine bu artışlarla savaşmak için harcamaları azaltıcı tasarrufu artırıcı ve artan tasarrufların da yatırımlara dönüşmesini sağlayıcı mekanizmalar kurmak gerekir. Aksine fiyatların düşmesi ya da resesyon gibi durumlarda ise piyasayı canlandırmak amacıyla harcama kısmı genişletilmeli. Yani bazen parayı kumbaraya atmak gerekir, bazen de kumbaradaki parayı çıkarıp harcamak. Ve asıl mesele şartları iyi anlayarak yapılması gerekeni yapmaktır. Bugün enflasyon oranı düşük ülkelerin geneline bakıldığında gelir, ihtiyaç ve tasarruf ilişkisinin sağlıklı işlediğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu durum sadece ekonomik bir mesele olmayıp, kültürel bir alışkanlık olarak da kabul edilebilir.
Ekonomik kurallar ve şartlar ülke yönetimi tarafından belirlenir belki ama, halk bu kural ve şartları yönlendirme gücüne sahip olabilir. Mesela artan ve artacak fiyatlarla yarışmak yerine, onlarla savaşmak için harcama hacmini daraltarak tasarruf hacmini genişletebilir. Tasarrufu belirleyen çok şey vardır ama bunlardan ikisi uygulamada önemlidir. Birincisi ihtiyaçlar nelerdir, bunlar azaltılabilir mi? İkincisi gelir ne kadardır, harcanmayan kısmı çoğaltılabilir mi? Enflasyon yüksek ise uygulanması gereken, daha fazla harcansın amacıyla gelirleri artırmaktan ziyade, temel ihtiyaçlar dışında harcamaları kısıcı tedbirlerin alınması ve halkın harcamadan ziyade tasarrufa teşvik edilmesidir. Aksi takdirde gelir arttıkça talep artar, artan talep te fiyatları yani enflasyonu daha da artırır. Bu duruma engel olabilmek için belirli bir dönem harcamaların kısılması gereği, istikrarın sağlanması için katlanılması gereken bedeldir. Yani enflasyonla mücadelenin bir bedeli vardır, bu bedeli de halk öder.
Bu ara enflasyon şaha kalktı, bankalar çocuklara kumbara hediye etseler yine…