Ekonomik büyüme kısaca milli gelirdeki ya da üretimdeki artış olarak tanımlanır ve iki şekilde gerçekleşir. Ya kaynakların hacmi artar, ya da niteliği artar. Örneğin, 50 dönümlük araziden aldığımız mahsulün miktarını artırmak istiyorsak, ya biraz daha arazi satın almamız ya da bu araziyi daha verimli ekip daha fazla ürün çıkmasını sağlamamız gerekir. Her iki yöntemde büyümeye sebep olur. Üretimde büyüme hedeflerine ulaşmak için kaynakların sayısal olarak yetersizliğinin ileri sürülmesi çoğu zaman aslında bir bahanedir. Çünkü kaynakların verimliliğinde dolayısıyla üretimde artışın gerçekleşmesi sağlanabilir. Öte yandan kaynakların miktar olarak artması her zaman büyümeye sebep olmayabilir. Önemli olan kaynakların doğru ve verimli bir biçimde üretime katılmasıdır.
Firmalar sürekli üretimde artışı ve büyümeyi gerçekleştirme çabası içerisindedirler ve olmalıdırlar. Ancak özellikle kurumsallaşmamış geleneksel aile şirketlerine baktığımızda çok ta büyüme peşinde olmadıkları, mevcut durumu korumak çabasında oldukları, büyüme için fazla strateji geliştirmedikleri görülmektedir. Özellikle Anadolu da faaliyet gösteren genel firma profilleri bu şekildedir. Büyümeleri yönünde yapılan tavsiyeler karşısında kaynaklarının yeterli olmadığı, bunun mevcut şartlarla mümkün olmadığı gibi gerekçeler sunmaktadırlar. Aslında bu durum birçok firmanın kaderi olmaya devam etmektedir. Bu tür firmalar değişime dirençli, yeni pazarlara, ihracata, yeni ürün çeşitlerine hele hele yeni yönetim biçimlerine hiç açık değillerdir. Hâlbuki değişen dünya koşullarında belli ölçeklerde değişime ayak uydurduklarında daha çok büyüdüklerini ve daha çok kazanacaklarını göreceklerdir. Belli ölçeğe gelmiş firmaların kurumsallaşma adına yeni stratejiler ve yöntemler geliştirmesi büyümeleri açısından gereklidir ve önemlidir.
Aslında firmaların kurumsallaşması adına devletinde desteklemesi ve yönlendirmesi faydalı olacaktır. Belli kriterlere ulaşan firmaların devlet destekleri konusunda daha avantajlı hale getirilmesi, o işletmelerin profesyonel olarak gelişmesine katkı sağlayacaktır. Devlet destekleri gelişmeye ve büyümeye uygun firmalara verildiği zaman katma değeri daha fazla olacak, daha fazla üretim, daha fazla istihdam ve daha fazla milli gelire yol açacaktır. Belki devletin desteklemek için aradığı kriterler başlangıçta firmalara yük gibi gelebilir, ancak orta vadede firmadaki gelişmeler ve ortaya çıkacak olan üretim artışı firma için bir tecrübe ve kazanım olacaktır.
Değişimin ve gelişimin gerisinde kalmak ister birey olsun, ister firma olsun herkese kaybettirir. Sürekli kendini yenileyen ve yeniliklere uyum sağlayan firmalar ile değişime direnen firmalar arasındaki farklar net görülebilir. Çoğu aile işletmesinde potansiyel olmasına rağmen, üretimin artırılması gibi bir kaygı yer almamaktadır. Öte taraftan büyümeyi hedefleyen firmalarda yeni kaynak tedariki mümkün olmasa bile mevcut kaynakların verimliliği artırılarak hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Olması gereken de budur.
Bir ekonominin büyümesi onları meydana getiren işletmelerin büyümesine bağlıdır. Bu işletmelerin daha fazla ve daha kaliteli üretim yapması, daha fazla satması ve daha yeni pazarlara ulaşması iyi bir yönetim biçimi gerektirir. Birçok firma kötü yönetimden batmış, birçoğu da iyi yönetimle büyük başarılar elde etmiştir. İyi bir yönetimle mevcut üretim imkanlarıyla verimliliği ve kaliteyi artırarak daha az maliyetle daha fazla üretim mümkün olabilir. Önemli olan daha fazla kaynak kullanmak değil, kaynakları en verimli biçimde kullanmaktır. Bu hem firma hem da devlet politikası olarak önem verilmesi gereken bir konudur. Bu günlerde enflasyonu düşürmenin en etkin çözümü üretimi artırmak, üretimi artırmanın en etkin çözümü de mevcut kaynakları en verimli biçimde kullanmaktır.