Bir şehrin mutluluğu, refahı, yaşam biçimi ve refah seviyesi çarşının halinden belli olur. Çarşı yerli halkın ihtiyaçlarını karşıladığı, esnafın ve halkın birbirini tanıdığı, bir ürün satın alacağın zaman kolaylıkla ve içinden gelerek “abla bu mal sana yaramaz, ya da al götür senden para soran mı var” dediği yerlerdir. İçeriye girdiğinde ters çevrilmiş ve gazete serilmiş kasanın üzerinde fırından yeni çıkmış ekmekle peynir, üzüm, karpuz ya da menemen yerken yakaladığın esnafın sıkışarak o küçücük kasanın kenarında sana da yer açıp yemeğine ortak ettiği yerdir. Bazen mal aldıktan sonra paranın çıkışmadığını gören esnafın “koy onu cebine” diyerek üstüne para verdiği yerdir. Şen bakkal, şen terzi, şen kasap, şen manav, şen fırıncı tiplerinin bulunduğu yerdir. Evde canın sıkılınca “ben bir çarşıyı dolanıp geleyim” dediğin bir terapi merkezidir. İlle de alış veriş yapmak için değil sohbete muhabbete gittiğin yerdir. Düğün, bayram, asker uğurlama ya da cenazede herkesin aynı ortak amaç için bir arada olduğu yerdir. Dükkanın kapısında bir taburede otururken çayını yudumlayan esnafın dünkü oynadıkları tavlanın sonucunu saatlerce konuştuğu yerdir. Okullar tatil olunca anne babaların ticaret ahlakını ve yeteneğini kazansın diye çocuklarının ellerinden tutup getirdiği bir okuldur çarşı. Çarşı o toplumun aynasıdır. Çarşı mutluysa, huzurluysa toplumda mutludur, huzurludur.
Bu yazdıklarımı ve daha fazlasını çocukluğumdan beri Sivas çarşısında tecrübe ettim, izledim, yaşadım. Eminim bizim kuşaktan birçoğumuz bu hatıralara ve örneklere yenilerini ekleyebilirler. Aslında pek te kalmadı bu çarşı manzaraları. AVM kültürü, e-ticaret, evlere servis bitirdi bu anlattıklarımı. Değişen ve gelişen piyasa şartları, bir çağı kapattı yeni bir çağı başlattı. Ama yine de Sivas gibi şehir ruhunun yaşadığı, henüz kentleşmenin her tarafı ele geçirmediği bazı saklı bölgelerde az önce yazdıklarıma rastlamak mümkün. Bu ruhun belli bölgelerde de olsa Sivas çarşısında hala yaşıyor olmasından dolayı kendimi ve şehrimi şanslı hissediyorum.
Bugünlerde kaldığı kadarıyla, çarşıda gezerken elbette eskilerdeki coşkuyu, birliği, samimiyeti bulmak zor. Bunları az önce belirttiğim AVM’ler, e-ticaret ya da evlere servis gibi bazı yeniliklerin yanı sıra ekonomide yaşanan sorunlar ve belirsizlikler nedeniyle kaybettik. Bu yok edici yeniliklere karşı bir şekilde ayakta kalan kesim ise, giderek kötüleşen ekonomik şartlar karşısında dükkânını açık tutmaya ve hayatta kalmaya direnmekte.
Dükkânların önüne atılan sandalyelerde oturan esnaf çayını yudumlarken eski neşesi yok. Uzaklara dalan bakışlarıyla kimi henüz yapamadığı siftahı bekliyor, kimi dükkânın kirasını nasıl denkleştireceğini, kimi içerideki malı nasıl satacağını, kimi bitmiş malının yerine yenisini nasıl alacağını, kimisi de günü gelmiş kredisini ya da senedini nerden para denkleştirse de ödese onu düşünüyor. Hem piyasanın değişen yapısıyla, hem de giderek kötüleşen ekonominin sorunlarıyla mücadele etmek çarşıyı yoruyor. Çarşı mutlu değil, endişeli.
Siftahsız dükkânı kapatmak, ya da gelen giden yok diye dükkânı erkenden kapatıp eve gitmek nasıl ağır bir yüktür. Bırakın gelene yemek çay ısmarlamak, evine ekmek götürmenin derdini yaşayan, bu arada gelen müşterilerine de her zamanki yaptığı yemek ve çay ikramlarını yapamamanın mahcubiyetini yaşayan esnafın yüzü nasıl güler? O çark dönmezse evde hayat felç olur. Çarşı nasıl mutlu olur? Bu sorunun cevabı zor, uzun, karışık. Ancak, online yaptığımız alışveriş yerine, çarşıya gidip esnafın endişeli yüzüne gülümseyerek alışveriş yapsak, eve yemek çağırmak yerine lokantada esnafın hatırını sorarak yemeğimizi yesek hem maddi hem de manevi çarşıya destek vermiş olmaz mıyız? Hiç değilse psikolojik olarak çarşının ayakta kalmasına destek oluruz belki.
Çarşı mutlu değilse, toplum mutlu değildir.