Dinmez acılar yaşandı. Hayatta kalanlar yaşadığına sevinemedi. Kelimeler kifayetsiz kaldı yaşananları anlatmaya. Tarifi yok. Her bir insan kendi kıyametini yaşadı. Geriye baksa cehennem, ileriye baksa görünmüyor, bugüne baksa bitik. Sonra kafasını kaldırıp etrafına baktı, omuzuna bir el dokundu, yüzüne bir çift göz gülümsedi. Etrafında bir koşuşturma, bir çaba vardı. “Biz yanındayız” diyenler vardı. Devlet te, millet te oradaydı. O zaman tutunmaya çalıştı hayata, yalnız olmadığını anladı. Hatta aldı eline bir kepçe, çorba dağıttı çalışanlara. Annesi, babası, eşi, çocuğu, kardeşi, arkadaşı yoktu yanında ama kalanlara nefes olmaya gelenlere bir tas çorba vermenin huzurunu yaşadı.
Düştüğümüz yerden kalkacağız elbette. Dünyada bir nefesi kalmış, geri her şeyini kaybetmiş olsa da o bir nefes geleceğe bağladı insanı. İyi de, gelecek nasıl gelecek? İşte bundan sonraki öncelikli mesele “geleceğimiz” nasıl olmalı, geleceğe dair nasıl hazırlıklar olmalı? Tevekkül etmeden önce alınması gereken tedbirler neler?
Yine bir deprem senaryosu var gelecekte. Hem de Türkiye’nin can damarı, varlığının garantisi, ekonomisinin temeli olan yani İstanbul’da. Bu sefer durum vahim. Eğer oturup beklersek, olduğu zamanda kaderimize ağlamaktan başka bir şey gelmeyecek elimizden. Kadere inancımız elbette vardır, ama Allah’ın verdiği aklı kullanmazsak, Allah onun da hesabını bizlere soracaktır. Gerçekleri kabul ederek, bilimi arkamıza alarak, aklımızı kullanarak, olayları kişiselleştirmeyerek, vatanımızın selametini ortak dert edinerek geleceğe hazırlanmak şimdi yapılması gerekendir.
Bundan sonra yapılacak her bina öncelikle, ne kadar sürede değil, ne kadar sağlamlıkta olması gerektiği düşünülerek ve tabi ki ivedilikle inşa edilmelidir. Yapılan her yatırım daha fazla nasıl karlı olur amacıyla değil, daha güvenli ve sürdürülebilir nasıl olur diyerek yapılmalıdır. Günlük kazançlar değil, ömürlük kazanımlar, bireysel çıkarlar değil, ülkenin çıkarları güdülmelidir. Bu ülkeye yanlış yapanlar en ağır cezalarla cezalandırılmalıdır ki, bu vatanın ne kadar kıymetli olduğu anlaşılsın.
Yapılması gereken aslında çok basittir. Dürüst, güzel ahlaklı, çalışkan, vatansever, bilime, akla ve öğrenmeye değer veren, işini en iyi yapan insan olmak. Çok mu zor, değil. Ama olanlara bakınca, hep bunların eksikliğinden kaybettiğimiz açık ve ortada.
Not: Marmara bölgesindeki sanayiyi artık Anadolu’ya yayma zamanıdır. Yatırımcılar ve devlet bu konuda acil eyleme geçmelidir. Artık daha karlı olanı değil daha güvenli ve sürdürülebilir olanı tercih etmek zorundayız. Çok geç olmadan…