Diploma Sahibi Olmak mı? Meslek Sahibi olmak mı?

Doç. Dr. İlkay NOYAN YALMAN
Doç. Dr. İlkay NOYAN YALMAN
Diploma Sahibi Olmak mı? Meslek Sahibi olmak mı?
03-12-2021

“Diploma sahibi olmak” ve/veya “meslek sahibi olmak”  bazen birbirini tamamlayan, bazen de birbiriyle hiç ilgisi olmayan iki kavramdır. Bir meslek icra etmek her zaman diploma gerektirmeyebilir ve her diploması olan da bir meslek sahibi sayılmaz.

Öğrencilerime bakıyorum, sürekli “sınavlar nasıl olacak”, “ben dersten nasıl geçeceğim”,” diplomamı en kısa zamanda nasıl alırım” gibi endişeler taşıyor. Bölümüyle ilgili herhangi bir merakı yok, araştırması yok, piyasadaki örneklerini incelemek yok, kendisini mesleğine hazırlama çabası yok. Hâlbuki okuduğu bölümden mezun olduğunda ne yapacak, mesleğini nasıl icra edecek, kendisi bu mesleğe ne kadar hazır, ne tür ön hazırlıklar yapmalı gibi soruları kendilerine sormuyorlar. Hatta kazandıkları bölümleri tercih etme sebepleri puanları tuttuğu için ya da aileleri o bölümü istediği için oluyor. Bir öğrenci üniversiteye başlarken hangi mesleği yapmak istediğini, bölümün kendisine ve kendisinin de o bölüme uygun olup olmadığını düşünerek tercih yapmalıdır. Yapacakları mesleği bilerek ve isteyerek eğitimlerine başlasalar, o konuda merak etseler, araştırsalar, o işi iyi yapanları ya da o alanda iyi yapılan işleri takip etseler zaten bu derslerine de yansıyacak ve okullarını başarıyla bitirecekler. Diğer türlü okuldan mezun olduklarında, öğrencilik kimlikleri bir yanda kalıyor ve mesleğinin kimliğine bürünmede zorluk çekiyorlar.

Öte yandan ülkemizdeki üniversitelerin ve bölüm sayılarının ihtiyaçtan fazla artırıldığı bir gerçektir. Bu da lise çağında meslek sahibi olunması, küçük yaştan mesleklerin belirlenmesi ve tecrübe edilmesi fırsatlarını azaltmaktadır. Bazı meslekler vardır ki, genç yaşta bu mesleklere girmek, tecrübe kazanmak da en az bir üniversite diploması kadar değerlidir. Bu amaçla kendi işini yapan işletmesini kuran bir kişi kendisi dışında birkaç kişiyi de istihdam imkanı sağlamakta ve işsizliğin azalmasına da destek olmaktadır. Günümüzde üretimin ve büyümenin en önemli unsurlarından olan beşeri sermayenin varlığı, diploma sahiplerinin varlığından ziyade, işinin ehli olan kişilerin varlığına bağlıdır.

Hal böyleyken işgücü piyasası da bu yaşananlardan olumsuz etkilenmektedir. Bir yanda iş arayan üniversiteli işsizler, öte yanda çalıştıracak eleman arayan firmalar bulunmaktadır. Ortaya çıkan sorun aslında tam olarak da işsizlik değildir. Bu sorun hem eğitim sistemi hem de işgücü piyasasındaki dengesizliklerden ortaya çıkan yapısal bir sorundur. Öğrenciler diploma almanın yanısıra mesleklerinde iyi olmanın kaygısını da taşımalıdır. Üniversitelerde mevcut bölümler piyasaların şartlarına göre revize edilmeli, ihtiyaçlara göre yeni bölümler açılmalı, sayısal değil niteliksel artışlar sağlanmalıdır. Öğrencilere verilen eğitimlerin teorik bilgiler yanında uygulamalı ve staj destekli olması da ayrıca önem taşımaktadır. Bu sayede adaylar mesleklerine daha rahat adapte olabilir ve üretimdeki dolayısıyla büyümede ki artış daha hızlı ve büyük olabilir.

Aslında eğitim sistemi bütünü ile ele alındığında çok daha erken yaşta meslek bilincinin verilmesi ve çocukların yetenek, donanım ve isteklerine bakarak meslek seçmelerine yardımcı olunması gerekliliği en önemli eğitim hizmetleri arasındadır. Çünkü en pahalı yatırım insana yapılan yatırımdır. Bu konuda alınan yanlış kararların bedeli uzun dönemde telafi edilememektedir. Bir neslin yetişmesi ve meslek sahibi olması için bu süreçte alınan eğitim hizmetlerinin maddi ve manevi maliyeti hesaplandığında ciddi bir oran karşımıza çıkacaktır. Bu maliyeti karşılamak ve kazancı maksimum yapabilmek için doğru eğitim sistemiyle, doğru meslek seçimiyle doğru istihdam olanakları sağlanması gereklidir. Bu süreç te ortalama 15-20 yıla tekabül eder. Yani bu alanda yapılan yanlışları düzeltmek için en az 15-20 yıllık bir sürece ihtiyaç olacaktır. Oysaki bizim kaybedecek hiç zamanımız yok…

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?