Artık normal bir şeyler yazıyım diyorum ama normal olan ne kaldı ki? Yemek yemek, alışveriş yapmak, spor yapmak, gezmek, sohbet etmek gibi rütunlar bile normal değil artık. Yaralarımız kanıyor hala, biri duruyor ötesi başlıyor. Ne yana baksan hüzün, öfke, umutsuzluk, çöküş, gözyaşı. Ben de yukarı bakıyorum. Gök kubbeye. Teselli arıyorum. Onu Yaradan’ın elbet bir hesabı vardır. Bu hesap bu dünyada da öteki dünyada da verilecek. Ne gidenler boşuna gitti, ne de kalanlar boşuna kaldı. Zaten inancımız olmasa bunca felakete nasıl tahammül edilebilir?
Yaşadıklarımız çok ağır, canımızı yakıyor. Enkaz altında sadece canlar, mallar kalmadı. Ne umutlar, hayaller, kahkahalar, aşklar kaldı. Kaybedince bulunmayan güven ve dürüstlük kayboldu molozların arasında. Sadece depremi yaşayanların değil, vatanını seven, ülkesi için gözyaşı döken tüm Türk halkının iyiliğe güzelliğe dair duyguları enkaz altında kaldı. Ve gördük ki yıkımın bu kadar büyük, kayıpların bu kadar ağır olmasının sebebi sadece depremin şiddeti değil, bazıları için mertliğin, dürüstlüğün, temizliğin, güzel ahlakın, insan sevgisinin, vatan sevgisinin ne zamandır enkaz alında olmasıymış. Makam, mevki, para, güç elde etmek için insan olmanın gereği bu duyguları kaybedenler meğer ne kadar çokmuş. Enkazı kaldırması gerekenlerin, insanları kurtarması gerekenlerin meğerse enkazın altında olduklarını gördük. Bu enkaz ne zaman kalkar, enkazın altından ne halde çıkarlar, Allah bilir.
Enkaz altında kalan bu duygular öyle vinçle kepçeyle de çıkarılmaz. Ne kadar sürer belli olmaz. Sağlam, güvenilir, denetimli işler, şeffaf yönetimler, kişi ya da şirket menfaatinden arınmış ülke menfaatini koruyan icraatlar, istikrarlı gelişmeler, eğitimli ve çalışkan bir gençlik enkaz altında kaybettiğimiz duygularımızı çıkarmak için ihtiyacımız olan şeylerdir. Öyle bir sürecin içindeyiz ki hayal kurmak, umut beslemek çok lüks hale geldi. Olana razı olalım, elimizdekine şükredelim, şikayet etmeyelim, itaat edip mutlu olalım. Tamam, şükredelim, fazlasını istemeyelim, razı gelelim elimizdekilere. Ama herkes böyle yaparsa kabul. Bir taraf ekmeğe muhtaçken, öte taraf varlığını sığdıracak yer bulamıyorsa nasıl kabul edilebilir bu durum. Nerde kaldı adalet, kul hakkı, şükür. Enkazın altında… Aslında dert bizde, derman da bizde… Ama istenirse. Şu bir gerçek ki; Türk halkı kader ile tedbir arasındaki farkı ve ilişkiyi bilecek, anlayacak zekâ ve tecrübeye sahiptir.
Yaşadığımız acılarla ve sorunlarla birlikte ülkemizde seçim sürecinin başlamış olması olanların neden olduğu ve bir daha olmaması konusunda sürekli gündem yaratmaktadır. Her zamankinden daha fazla akla ve bilime ihtiyacımızın olduğu bu dönemlerde, enkaz altında kalan değerlerimizi de ancak bunlarla çıkarabileceğimiz ortadadır. Seçim sürecinde kişisel ya da siyasal çekişmeler yerine merkeze insanı koyarak daha zamanında, kaliteli, olması gerektiği gibi faydalar yaratılmalıdır. Devlete ait olan her kaynağın halkın refahını artırmak için var olduğunu, halkın ise devletin varlığı ve gücü için çalışması gerektiğini unutmamak, unutturmamak gereklidir.