1990’lı yıllarda ortaokullarda Ev Ekonomisi diye okutulan bir ders vardı. Bu derslerde o yaşlardaki öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkaran, evde günlük hayatta kullanılabilecek bilgi ve tecrübeler kazandıracak etkinlikler yapılırdı. Düğme dikmek, basit dikiş teknikleri, basit yemekler, makromeden çiçeklikler, atık kağıtlardan biblolar, minyatür tezgahlarda kilim dokumalar, cam boyamalar, kumaş boyamalar gibi daha nice etkinlikler yapılırdı. Günlük hayatı kolaylaştıracak pratik bilgiler, sağlıklı beslenmeye yönelik uygulamalar, evlerdeki atık malzemelerin değerlendirilmesi, doğayı koruma bilincinin gelişmesi gibi kıymetli kazanımların yanı sıra tasarlama, temin etme, paylaşma, üretme, başarma gibi faaliyetlerde o yaştaki öğrencilerin kişilik oluşumunda önemli etkenlerdi. Şimdi düşünüyorum da bu derslerin ev ekonomisiyle ne ilgisi vardı. Cevap: Çocuklar evdeki üretim, harcama ve tasarrufun bir tarafı olmanın sorumluluğunu öğreniyordu. Anne baba evin geçimi ve düzeni için uğraşırken işlerin nasıl yürüdüğü ile ilgili fikirleri oluyordu.
Bilindiği gibi ekonomi, kıt kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasını sağlamaya çalışan bir bilimdir. O halde “ev ekonomisi” de, evdeki mevcut kaynaklarla ev halkının ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasının sağlanmasıdır denilebilir. Ev ekonomisi aslında ocakta kaynayan tencere, çocukların kışlık botları, pencerelerdeki yalıtım, dolaptaki meyve, kilerdeki kışlık erzak, ev sahibinin ziyaretleri, aile fertlerinin hafta sonu etkinlikleridir… Bu sayılanlara ya da benzer durumlara bakarak o evin ekonomisi hakkında mutlaka bilgi sahibi olunur. İnsanlar mevcut gelir düzeyiyle, mevcut ekonomik ortamda ihtiyaç ve isteklerini karşılayabilmenin telaşındadırlar. Hal böyleyken, evin ekonomisinden ailede yaşayan tüm bireylerin sorumlu olması gerekir. Çünkü her bireyin ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçları karşılayacak kaynak da ailenin bütçesidir. Ev ekonomisi idare edilirken bir yandan gelir getirici faaliyetlerin artırılmasına çalışılır, diğer yandan harcamaları kısmaya yönelik tasarruf tedbirlerinin artırılması beklenir. Tabi tasarruf, tüketimden arta kalan gelirle yapılır. Tasarruf yapabilmek için ya gelir artmalıdır, ya da harcamalar azalmalıdır. Geliri artırabilmek için evde daha çok baba ya da anne çabalarken, harcamaların kontrolü kısmında aile bireylerinin tamamı uygulamaya geçebilir.
Evlerdeki ekonomi en çok da ülke ekonomisinden etkilenir tabi ki. Yüksek enflasyona bağlı olarak artan fiyatlar, yükselen faturalar, paranın satın alma gücündeki azalmalar, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik oranındaki artışlar aile bütçesini zayıflatan ve olumsuz etkileyen başlıca sebeplerdir. Böyle bir süreçte ev ekonomisinin idaresi çok daha zor ve önemli olmaktadır. Geleceğe dair fiyatların artması beklentisi aile fertlerinin hem bugününü hem de geleceğini idare etme konusunda kaygılarını artırmaktadır. Bu durumda yapılabilecek en önemli şey telaşla acele karar vermeden sakin bir şekilde mevcut gelirle bugünkü ihtiyaçları öncelik sırasına göre karşılamaya çalışmak, eğer mümkün oluyorsa da bir kenara üç beş kuruş ayırmaktır. Bu olması gereken. Ama kenara üç beş kuruş ayırmayı bırak, harcamalara gelir yetmiyorsa ne yapacağız? Geliri mi artıracağız, harcamaları mı azaltacağız? Peki, nasıl? Belki ortaokulda aldığımız ev ekonomisi dersinde öğrendiklerimizi uygularsak, ev ekonomisini idare etmek daha kolay olabilir mi? O zaman bu dersi almayanlar ne yapacak?