Bir üniversiteye giriş sınavını daha geride bıraktık. Sınava 3 milyon 8 bin 287 kişi katıldı ve bunlardan 1.061.686 kişi bir okula yerleşebilecek. Sınava girenler puanlarını aldı, sıra tercih yapmaya geldi. Geriye kalanların büyük çoğunluğu seneye tekrar girecek bu sınava.
Şimdi soralım:
Bu sınava kaçıncı kez giriyorlar?
Sınavı kazanmak için ne kadar çalıştılar?
Sınava giren kişilerin bu sınavdan ya da girmek istedikleri okuldan beklentileri nelerdir?
Girmek istedikleri bölüme göre mi puan aldılar, aldıkları puana göre mi bölüm seçecekler?
Herhangi bir okula yerleştiklerinde mezun olduktan sonra elde edecekleri katma değer ne olacaktır?
Kişilik ve karakter özellikleri girecekleri bölümle uyumlu mu?
Sahip olacakları diploma ile bir meslek mi, yoksa çalışacak bir iş mi hedefliyorlar?
Bu sorulara benzer sorular ekleyebiliriz. Bu sorulara cevap ararken inanıyorum ki çoğumuz sınava girenlerin büyük kısmının gereksiz yere para, zaman ve emek harcadığını düşünüyoruz. Yükseköğretim hem okuyan, hem de devlet için maddi ve manevi yüktür. Yaklaşık 4 milyon kişinin girdiği bu sınav için bile devletin harcadığı parayı yaklaşık hesap etmek zor değil. Bu yükün altına girenlerin eğitim bittiği zaman bu maliyeti telafi edecek şartlara ulaşması ve mezun olduktan sonra en kısa zamanda hem kendilerine hem de ülkeye katkıda bulunmaları beklenen amaçtır.
Ancak gerçeklere baktığımızda beklenen amaca hizmet eden bir sistemden çok uzakta olduğumuzu görebiliyoruz. Bunun en net göstergesi daha önce yazdığımız bir yazıda yer alan işsizlik oranlarıdır. Türkiye’de üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 12,7 iken, İlköğretim mezunlarında işsizlik oranı yüzde 12,6’dır. Aradaki fark yüzde 0,1 puan. AB’nin 2019 yılı üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 4 iken ilköğretim mezunlarında yüzde 12,4. Yani ülkemizde üniversite okumak işsizliği azaltmıyor. Neden?
Çünkü ülkemizde ilköğretimden yükseköğretime geçene kadar çocuklara meslek seçiminde yeterli önem ve destek verilmiyor. Hâlbuki daha erken yaşta hangi mesleği yapacağına karar veren çocuklar belki de bir yükseköğretim diplomasına gerek duymadan çalışmaya ve hayatını kazanmaya başlayacaktır. Böylece hem kendisine hem de devlete yükü olmayacaktır. Üniversiteye başlayan bir genç kendisi için seçtiği mesleğe yönelik bir eğitim almalıdır. Ama ne yazık ki son sınıfa gelmiş bir öğrencinin mezun olduktan sonra ne iş yapacağını hala belirlememiş olması da yaşadığımız bir gerçektir.
Artık mevcut durumda yapılacak olan üniversiteye başlayacak olan gençlerimizin puanlarına ve gelecek beklentilerine göre doğru tercih yapmalarıdır. Bu tercih yapılırken elde edilecek kazanımların katlanılan maliyetleri karşılaması gerekmektedir. Unutulmamalı ki, her seçiş, bir vazgeçiştir.