İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ

Adnan YILMAZ
Adnan YILMAZ
İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ
25-01-2023

Onuncu Fasıl:

HAL VE MANZARA

GELİŞ VE GİDİŞİMİZ:

Türk milletine, dâvaları ve aksi dâvaları hiçbir gün öğretilmedi, gösterilmedi. Türk milletine, niçin, hâlâ öz eliyle bir dikiş iğnesi yapamadığı ve bir fabrikanın parçalarını yabancı diyarlardan getirip burada kurmakla bir sanayi sahibi olunamayacağı sırrından asla  bahsedilmedi.4 asırdır kaybettiğimiz kendi kendimiz 21. Asrın eşiğinde ve onun icapları önünde yeniden murakabe ve keşfetmek olacaktır. 

Sinan’ın eserleri gibi gerçek ve şahsiyetli bir bina mıdır gördüğünüz, 

Hürriyet, İnsan hür değildir; iki zıt hüviyet vardır: Ruh ve nefs... Ruh, hürriyeti, hakikate esir olmakta bulur, nefs ise onu her istediğini yapmak mânâsına alır. 

TEŞHİS VE ÇARE... Türk, İslamiyet’i kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. Bu, anlayan ve insan olan için riyazî ( matematik)bir hakikattir. 

İşte bu Türk, yani İslâmiyeti kabul ettikten sonra gerçek Türk’ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir. 

Yapılacak tek şey, dilimize girmiş bütün Arapça  ve Farsça kelimeleri benimseyip aslî maddeler halinde kabullenmek, onları kendi"sarf ve nahiv" dünyasından ayırmak, kendi(gramer) ve hançere dehâmıza terketmek, bütün uydurukçuları atmak, Batı dillerinden gelenleri de yalnız teknik plânda olmak şartiyle almak ve aynı muameleye tâbi tutmak, yani Türkçeleştirmek..

ÖLÇÜLER: Alman dilinin kıvamlanmasında en büyük rolü oynayanlardan (Goethe) diyor ki: "Bir millet yapılacak en büyük fenalık, onun diliyle oynamaktır." Bir milletin diliyle oynamak, onun hayatiyle oynamaktır. Dillere daima yeni kelime aşıları yapılabilir. Fakat bu aşıların tutması yahut tutmaması bahsinde zor kullanılamaz. 

Harbe giren hiçbir milletin iktisadî, içtimaî, siyasî vaziyeti o zaman bizimki kadar bedbaht olmamış,  

Niçin, Niçin, Niçin? 

İslâm ve Şeriat mefhumlarından niçin korkuyorsunuz? Bizim bu mevzuda söyleyeceğimiz ve dünya çapında izahına girişeceğimiz sözümüz var da, sizin verebileceğiniz cevap niçin yok?
"gık!" diyenin 163 numaralı torpile çarptırılışındaki facia nedir?

Bu toprağın sahipleri, üzerinde dolaşan 33 milyon insanı mı, onu idare eden 3300 kişi mi, yoksa altında yatan 3 milyar 300 milyon Türk mü? bir memleketin hakikî sahiplerini, kendi öz ruh kökünden utandırmaya ve bu ruh kökünün hükümleri üstünde söz söylemeyi suç saymaya kadar giden bir ölçü, eğer o memlekete dışarıdan musallat bir işgal rejimine ait değilse, hangi idare şekline bağlanabilir? 

7 Ölüme Karşı Biz:Türk Milletinin hakikî ve mefkürevî hayata kavuşturmak için, onu, yedi ölüm tehlikesinden kurtarmak lâzım..

Tehlikelerden dördü iç, üçü de dış istikamette...

İç ölüm tehlikelerinden birincisi, tarihimiz
boyunca, bizi, İslâmiyetin her zaman ve her mekâna zaferle tatbiki kazancından alıkoyan
ham softa ve kaba yobaz...

İkinci tehlike, Tanzimattan bu yana, iman ve ahlâk güvesi Yahudi ve Dönme dehasının
türettiği, köksüz ve taklitçi nesiller kolu... Bugün derdini en şiddetle çektiğimiz bu âfetin üzerine yanmamış kireç döküp bu köksüzler kökünü kurutacağımız gündür ki, her şey halledilmiş olacaktır. 

Üçüncü tehlike an’anevî fikirsizlik halimiz...

Dördüncü tehlike, bu üç tehlikenin birincisini dinsizlik adına maküsen (tersinden)
ikincisi ve üçüncüsünü de aynen ve mebsuten(yüzünden) temsil eden eski (C.H.P) tipleri tarzında devrim ağaları... Türk Milleti, ağalıkları ilga eden ve hâkimiyetin millete olduğunu söyleyen bu beterin beteri ağalık ruhunu tasfiye etmedikçe her ümide paydos!

Dış ölüm tehlikelerinden birincisi, komünizm... İkincisi, bugün geçmiş, fakat bir gün tekrar baş kaldırmayacağı temin edilemez olan Faşizm ve nazizm...

Dış ölüm, tehlikelerinden üçüncüsü, bugün doğu istikametinden gelmesi melhuz olduğu
kadar, yarın batı istikametinden gelmesi melhuz, an’anevî Garp emperyalizmi. Beynelmilel Yahudilikle el ele, garp emperyalizması. Buna karşılık biricik tedbir deyine, daima ve mecburen demokrasyalar tarafını tutup, onlara iç tekevvün(doğuş) hakkımızı teslim ettirici bir bünye sahibi olmaktır.

İçeriden ve dışarıdan 7 ölüme karşı mücadele zorunda olmak!... Evet, Türk Milleti,hakikî ve ülkücü bir hayata ulaşabilmek için, Garp dünyasının üç şubesine karşı ayrı ayrı müdafaa ve mahafaza tedbirleri aldıktan sonra, içeriden de her biri bu tehlikeler çapında dört ölümü tepelemek borcunda.. Bütün bir tarih seyrinin bugün sırtımıza yüklediği mahkümiyet bakımından bu kadar çetinlik belirtici bir kurtuluşun kefaleti, hangi fikirler manzumesindedir. "Büyük Doğu", işte o fikirler manzumesinin ismidir!

Üstün Politika: Büyük Doğu idealine bağlı olarak bizim üstün politikadan anladığımız, Türk milletini cihana yepyeni bir hüviyet halinde kabul ettirecek bir iş tekevvününün dışarıya doğru müdafaa haklarından başka hiçbir şey değildir. Bu iç oluşun kollayıcılığı plânında 800 milyonu aşan islâm kadrosu vardır.

Hareketsizliğimiz: Fikirsizlikten sonra, bir de, hareketsizlik derdimiz var!: (Aksiyon) culuk ruhuna, mümkün kelimesinin son haddiyle uzak ve yabancı yaşıyor ve yaşatıyoruz.

Görülüyor ki, bütün ümit bizim, Müslümanlıkta annesi ve babasından başlayarak geriye doğru 5 asırlık tarih süresince hiçbir örneği beğenmeyecek, ruhu hummâ, beyni ve sinirleri (aksiyon) dolu yepyeni bir nesil yetiştirmemize kalıyor. yüzbinlere varan kadrosuyla mukaddesatçı yüksek tahsil gençliğidir ve dâvamız yalnız onlara emanettir.

Bu kök temizliğini, yeni ve mukaddesatçı Türk gençliğinden başka hiç kimsenin yapamayacağı hakikati anlaşılamamıştır.

İslâmın yekün ifadesini bizden koparan, dışımıza serpen ve bir sürü devletçilik halinde ufalayan ve merkezsiz bırakan hadise, Birinci dünya Harbini takip ve Osmanlı İmparatorluğunu tasfiye edici Batı darbesi olmuştur.

Bu halden alınacak ders şudur ki, böyle bir zuhur ancak Türk’ten beklenebilir, Türk’te
bozulan ancak Türk’te düzelebilir, Türk’te düzelince de her yerde düzelir ve her yeri
düzeltir.

Türkiye’de karardığı için her yerde kararan ve ancak Türkiye’de ışıklandırılacak olursa her yeri ışıklandıracak olan İslâm güneşinin doğuşunu kendi ufuklarımızda karşılamak şuuruna sımsıkı yapışalım!.

İç Ve Dış Düşman: Yahudi,Bu işin visâlî, mutlaka onun fikriyat ve ruhiyatına mâlik olmakla gerçekleşebilir.

Bu da, tek kelimeyle, kendi iman kaynağımıza bağlı büyük bir vecd ve hamle,yepyeni bir ahlâk ve dünya görüşü dâvasıdır Doğu, maddeyi fethetmek için de, kendi ruhundan maddeyi altedici bir fışkırış koparmak borcundadır. Şuna kısaca, İslâmiyeti idrak etmek deyip geçelim.

İDEAL: EŞYA VE HADİSELER ÜZERİNDEENDİ NAKIŞINI GÖRMEK İSTEYEN BİR FİKRİN BELİRTTİĞİ HASRET, İŞTİYAK, HAYAL VE PLANDIR. VE EĞER İDEOLOCYA BİR BEYİN İSE İDEAL DE KALBTİR.

HER İDEAL BİR GAYEDİR.

İDEALİNİN KARA SEVDALISI VE DİVANESİ OLMAYANLARDANSA HİÇ BİR ŞEY

BEKLENEMEZ. HİÇ BİR ŞUBESİ, ONSUZ. İLERİYE TEK ADIM ATAMAZ.

Program-Reçete, Belirttiğimiz ruh kıvamına ermek için mektep, aile, çocuk, meclis, kanun, , idare, siyaset, her şey yerli yerine oturacaktır.

Elverir ki, bu kafalar gelsin ve birbirinden alev alıcı meşaleler gibi millet
ormanını, içinde 42 milyon mum yanan semavî bir âvizeye döndürsün...

İçinde bu maddelerden bir kibrit alevi olsun, görebileceğimiz kitaplık çapta bir fikir
hamlesinden gelecek programa can feda... Fikir yok ki, programı olsun.

Fikirsizlik: Efendiler! Üniversitemiz esersiz profesörlerle, iktidar makamlarımız, iş ve hareket salâhiyetini hangi çileye borçlu olduğu meçhul kabadayılarla doludur! 

Fikirsizliğimizi idrâk ettiğimiz gün, her şeyi idrâk ve her çareyi elde etmek imkânına ereceğiz ama, bunun yolunu ve tedavisini gösterecek olanları yaşatmamak için de herşeyi yapıyoruz.

Sınırlar: Allah’ın Resulünü sev! Ne kadar Allah’ın Resulünün Sahabelerini sev! Allah Resulünün yoluna sımsıkı bağlı Allah’ın velîlerini sev! Ne kadar? Her birinin ifadelendirdiği had çerçevesini taşırmayacak ve onu daha üstün çerçeveye karıştırmayacak kadar...

İleri-Geri: “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır!” emrindeki hikmeti asıl şu anda hatırlayınız. Ne mutlu, ezel kadar eski ve ebed kadar yeni İslâm’ın gözlüğünü taşıyanlara!.

Yepyeni bir ruh ve nizam bütünlüğü içinden doğmamız gerekiyor!

Hürriyetin gaye değil, vasıta ve ancak hakikatin köklerine mahsus bir hak olduğunu ne gün anlayabileceğiz?

Kurtarıcı Hikmet: Marifet, makineyi yapan makineyi yapabilmekte. Yoksa onu ne satın almakta, ne işletmekte, hattâ ne de bazı entipüften örnekleriyle derleyip çatabilmekte...

Bu kurtarıcı hikmette  Artık marifet lâfta değil, hakikatte inkılâbı yapacak inkılâbı yapabilmekte... Sıra onun, yani bizimdir!

Demokrasya; Gelin siz, şimdi bu şartlara göre demokrasya nerededir, nedir ve nasıldır, hesap edin! Müslümana gelince aradığı şeyinde kendisinde değil, İslam’da olduğuna inanır.

Dünya Buhranı: İşte Yirminci Asrın ikinci çeyreğinde  dünya, hem fert ve hem cemiyet plânında, bu aslî ve esasî ruh müeyyidesine varıncaya kadar bütün dengelerini kaybeder gibi bir hale düştü.

Bu, din çapında bir şeydir! Ve kefaleti İslam da dır.

Üç inkılâp devremiz var: Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet... Bunlardan birincisi 137, ikincisi 68, üçüncüsü 53 yıllık... Garplı bir müessise olan gazete, bizde Tanzimat ile başlar.

 

DEVAMI YARIN

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?