Sonbahar nam-ı diğer hazan mevsimi. Bir hüzün kaplar yürekleri, şarkılar bir başka çalar, güneş bir başka doğar ve batar, ağaçlar bir başka görünür gözümüze, hayata bir başka bakarız bu aylarda. Hani şair demiş ya “Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim”. Aslında birazda kendini yoklama zamanıdır sonbahar. Şimdiye kadar neler yaptım, kışa hazır mıyım gibi. Elbette bu duyguların ortaya çıkmasında sonbaharın güzellikleri olsa da, gelecek kış mevsiminin zorluklarının insanları kaygılandırması da en önemli etkenlerdendir. İnsanların dışarıya çıkamadığı, yolların kapandığı, suların donduğu, neredeyse hayatın durduğu eski kışlar düşünülünce kaygılanmanın haklı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hazan mevsiminin arkasından gelecek kışa hazırlanmaya başlamak gerekir. Çünkü kış ayları hazırlık ister. Karınca ile ağustos böceğinin masalında karıncanın yaptığı gibi, çalışıp hem o günümüzü, hem de gelecek günleri düşünerek hazırlıklar yapılmalıdır. Bugüne baktığımızda ne kış ayları kış gibi, ne de bizler karınca gibiyiz. İşin garip yanı ağustos böceği gibi de değiliz. Çünkü o hiç değilse yazın keyfini çıkarıyordu.
Evet, gelelim sadede. İnsanlar hayatlarını devam ettirmek ve refah seviyelerini yükseltmek için sürekli bir gayret içindedir. Hangi gelir seviyesinde olursa olsun, bugününü kazınırken yarınını da düşünmek durumundadır. Hayatını sürdürmek için kazanmak ne kadar zorsa, kazandıklarını rasyonel harcamak ta en az o kadar zordur aslında. Bunu zorlaştıran faktörlerin başında da piyasanın şartları gelmektedir. Fiyatların genel seyri, elde edilen kazancın satın alma gücü, borçlanmanın maliyeti, yatırımların karlılığı, üretimin maliyeti, piyasaya duyulan güven, döviz fiyatları, faiz oranları gibi temel göstergelerin yanı sıra gelecekle ilgili beklentiler de piyasa şartlarını oluşturmaktadır.
Bugün ekonomide yaşanan yüksek enflasyon oranlarının en önemli etkilerinden biri de gelecekle ilgili beklentileri görünmez yapmaktadır. Bu sebeple ne tüketiciler ne de üreticiler kazançları ve harcamalarıyla ilgili net tahminlerde bulunamazlar. Çünkü sürekli yükselen fiyatlar, milli paranın değerindeki düşme ve güven eksikliği, dövizdeki yükselme ve borçlanma maliyetinin artması yeni harcamaların ve yeni yatırımların yapılmasını olumsuz etkilemektedir. Fiyatların artacağı beklentisiyle bugünden daha ucuz alma çabası harcamaları artırmakta, bugünü kurtarmaya çalışan tüketici gelecekle ilgili tasarrufunu yapamamaktadır. Enflasyonist ortamlarda bugünü kurtarmaya çalışma çabası geleceği ihmal etme riskini taşımaktadır. Hedefler ve planlar çok kısa vadeli yapılmakta, hayat standartlarını yükseltmeye çalışmak yerine var olanı koruma çabası yaygınlaşmaktadır. Yani “perşembenin gelişi çarşambadan belli” değildir.
Sonuç olarak, yaklaşan kış aylarının nasıl geçeği belli değildir. Bu sebeple ağustos böceği gibi açlıktan ölmeden ilkbahara kavuşabilmek için karınca gibi umutla ve sabırla çalışmak gereklidir. Unutmayalım ki, her karakışın sonu bir ilkbahardır.