Sivas Tarihi’nin, Türkiye Selçukluları Devletinin son dönemlerine doğru olan kısmına yol alırken 1271 yılında yapılan Medreselerden Buruciye Medresesini bir önceki yazımda ele almıştım. Gerek mimari, gerekse verilen eğitim açısından üç önemli medresenin inşa edildiği dönem olan 1271 yılını Sivas açısından bir şans olarak görmek lazım. Buruciye Medresesinin hemen ardından nerdeyse karşısında yer alan Cûveynî Medresesi (Çifte Minareli Medrese) bahsini açmadan önce Darülhadis’in banisi Şemseddin Mehmed Cûveynî’den bahsetmek gerektiği kanısındayım, bu nedenle bu haftaki yazımda Cûveynî hakkında birkaç kelam edeceğim.
Cûveynî Ailesi günümüz İran’ının kuzeydoğu bölgesinde yer alan Horasan'daki Cüveynin yöresinde yaşamış Farsi bir ailedir. İlhanlı Devleti’nin en önemli vezirlerinden biri olan Şemseddin Cûveynî’nin tam ismi ise Sahib-i Adil Şemseddin Muhammed bin Sahib-i Divan Bahaeddin Muhammed el-Cûveynî’dir.
Kökenleri İmam el-Harameyin Abdulmelik Cûveynî’ye dayanmakta olup atası Şemseddin Muhammed de Harezmşah Muhammed’in Sahib-i Divani idi. Babası Hoca Bahaeddin Muhammed Harezm Devleti’nde müstevfi derecesinde memur, ardından Horasan hakimliği’nde sahip divanlık yapmıştır.
İlhanlı Devleti’nde Vezâret müessesine önemli katkıda bulunduğundan dolayı kaynaklarca İlhanlıların ilk veziri olarak zikredilmektedir. Şemseddin Cûveynî (d.1284) aynı zamanda, Tarih-i Cihan Güşa’nın yazarı ünlü tarihçi ve devlet adamı Alâeddin Atâ Melik Cûveynî’nin (d.1283) kardeşidir, çocukluğu, gençliği ve eğitimi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Şemseddin Cûveynî, Hülâgû Han tarafından 1263 yılında Sâhib - Dîvânlığa getirilmiş ve Abaka Han döneminde de (1265-1282) bu görevine devam ederek, ülkeyi başarı ile yönetmiştir. 1277 yılında Abaka Han tarafından, Karamanoğulları’nın desteğiyle başlayan Alâeddin Siyavuş ayaklanmasını bastırmak, Moğollar’a ait gelirleri gözden geçirmek, yıkılan yerleri onarmak, güvenlik ve huzuru sağlamak üzere Anadolu’ya gönderilmiştir.
İsyanları bastırmasının ardından, halkı ezen ağır vergi ve salmaları kaldırtarak herkesten gücüne göre vergi alınmasını düzenledi. Erzincan ve yöresinden alınan şer‘î hisseyi diğer incü vergileri seviyesine indirdi. Başka yerlerden sağladığı gelirleri karşılık göstermek suretiyle Selçuklular’ın İlhanlılar’a olan borçlarını hafifletti. Anadolu’daki işleri düzene koyan Cûveynî, oğlu Şerefeddin Hârun’u nâib olarak bırakıp Abaka’nın yanına döndü.
Mecdülmülk-i Yezdî, Abaka’ya karşı Cûveynî’yi Mısırlılar’la ilişki kurup onları ülkeyi ele geçirmeye davet etmekle, kardeşi Alâeddin Atâ Melik’i de Fırat ve Dicle arasında bağımsız bir devlet kurmak niyetinde olmakla suçladı. Yapılan soruşturmanın akabinde suçsuzluğu anlaşılan kardeşler görevlerinde bırakılmışlardır. Ancak Mecdülmülk çok geçmeden yeniden her iki kardeş aleyhinde iftiralarda bulunarak onları hapsettirmeyi başardı. Abaka’nın ölümü (1282) ile hapis hayatından kurtulmuşlardır.
Abaka Han’ın yerine tahta geçen ve İslamı seçen ilk Moğol hanı Ahmed Teküder, Cüveynî kardeşleri eski görevlerine iade etmiş olsa da, çok bir vakit geçmeden Teküder’i deviren Argun Han tahta geçmiştir. Bunun üzerine Cûveynî, devrik hükümdarın yakın adamları içerisinde yer aldığından, Argun Han tarafından cezalandırılacağı endişesiyle Hindistan’a kaçmak üzere Kum şehrine gitmiştir.
Argun Han tarafından affedilen Cûveynî, onun tarafından eski dostu ve hükümdarın yakını Emîr Buka’nın yanına vezir olarak verildi. Ancak Emîr Buka ve etrafındakiler Cûveynî’nin eski gücünü yeniden kazanacağından korktukları için Argun Han’a, Abaka Han’ı onun zehirlediğini ve mallarını çaldığını söylediler. Bunun üzerine Cûveynî hapse atıldı ve kurtulabilmesi için kendisinden hiçbir zaman sağlayamayacağı miktarda para istendi. Nihayet Kazvin ve Zencan arasında Ahar kasabası civarında öldürüldü (16 Ekim 1284).
Sadece Cûveynî’nin öldürülmesiyle yetinilmeyip, tabiri caizse Cûveynî ailesinin kökü kazındı, Mes‘ûd ve Ferecullah adlı çocuklarını Tebriz’de (1290), babasının nâibi olarak Rum (Anadolu) emîrliği görevini yürüten Nevruz adlı oğlunu da elçiler göndererek Anadolu’da öldürttüler. Cûveynî, kardeşi Alâeddin ve altı çocuğunun mezarları Tebriz civarında Çerendâb adı verilen yerdedir.
İyi bir devlet adamı ve yönetici olan Şemseddin Cûveynî, başta edebiyat olmak üzere çeşitli ilim dallarında çok iyi yetişmiştir. Vezirlik yaptığı zaman içinde kapısı her daim ihtiyaç sahiplerine açık kalmış, âdil bir vergi sistemi uygulamış ve ülkede kanunun egemenliğini sağlamıştır. İdareciliğinin yanı sıra din, ilim ve sanat erbabını korumada gösterdiği duyarlılık ve gelirinin büyük bir kısmını bu yönde harcaması ile de ün yapmıştır.
Sa‘dî-yi Şîrâzî ve Hümâm-i Tebrîzî gibi şairler, bu meziyetlerinden ötürü onu öven şiirler yazdıkları gibi Nasîrüddîn-i Tûsî, Fahreddîn-i Irâkī ve Safiyyüddin el-Urmevî de yazdıkları eserleri ona ithaf etmişlerdir.
Haftaya Cûveynî’nin banisi olduğu Darülhadis (Çifte Minareli Medrese) ile konumuza kaldığımız yerden devam etmek umudu ile sağlıcakla kalın…
Bibliyografya
İbn Bîbî - el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye,
Ebû Bekir İbnü’z-Zekî - Ravżatü’l-küttâb ve ḥadîḳatü’l-elbâb (nşr. Ali Sevim)
Aksarâyî - Müsâmeretü’l-aḫbâr
Müstevfî - Târîḫ-i Güzîde (Nevâî)
B. Spuler - İran Moğolları
Osman Turan - Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi
M. Fuad Köprülü - “Cüveynî”