Her platformda zikredilen “Kadim şehir Sivas, Sultanşehir Sivas, tarih ve medeniyet şehri Sivas, Cumhuriyet şehri Sivas” gibi ifadelerin altı şehrin söz sahipleri tarafından boş bırakılınca bu ifadeler artık mide bulandırmaya başlıyor!
Sivas’ın tarihsel süreçte ne denli önemli bir şehir olduğunu biraz tarihle, kültürle, sanatla, mimarlıkla ilgilenen-ilintili olanlar bilir. Sivas yüzlerce yıldır tarihin içinde yoğurulmuş ve bugünlere ulaşmış bir şehirdir. Ancak böylesi dolu dolu geçmişi olan bir şehir için kanaat sahipleri bugün neler yapıyor esas mesele bu.
Sivas’ın sahip olduğu tarihi ve kültürel değerleri tekrar tekrar anlatmanın manası yok. Bu tarihi ve kültürel değerlere ne kadar sahip çıkabiliyoruz peki? Şehri idare edenler, görevi bu tarihi ve kültürel değerlere sahip çıkarak onları gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarmak olanlar bu misyonlarını ne kadar yerine getirebiliyorlar?
Sivas’ta müthiş bir vizyon eksikliğinin yanı sıra, şehirdeki söz sahiplerinin sözde idarecilikleri de Sivas’ı her geçen gün geriye götürmekle kalmıyor, şehrin sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerin belki fiziken yalan yanlış ayakta kalmasına vesile olurken bu değerlerdeki ruhun, anlamın, dokunun kaybolmasına neden oluyor.
Sivas’taki sayısız tarihi eserlerin arasında öne çıkan en önemli eser hiç şüphesiz Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’dır. Sanat tarihi ve mimarlık alanında Anadolu’nun en güzide eserlerinden biri olan bu yapı maalesef özünden, kimliğinden, dokusundan uzaklaştırılmak üzere. Yıllardır süren restorasyon çalışmalarıyla ilgili çok sayıda eleştiri gündeme gelmişken, “ben yaptım oldu” mantığı, farklı yorum ve değerlendirmelere “kulak tıkamalar” nedeniyle tarihi yapı kimliğinden koparılıyor maalesef.
Bir mimari eserin değerini belirleyen pek çok faktör vardır. Bunlardan bir tanesi de siluettir. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’nda tamamlanan restorasyon çalışmalarının ardından yapılan çevre düzenlemesi neticesinde gördük ki tarihi yapıyı çevreleyen istinat duvarı, bu denli ince işçiliği sahip, nakış nakış dokunmuş bir yapının bütün görkemini gölgeliyor. Özellikle yapının en belirleyici unsurlarından olan taç kapılar, yapılan istinat duvarı sayesinde neredeyse ölmüş! Bu kadar kütlesel, estetikten uzak bir duvar ancak Sivas’ta iş bilmeyen idareciler tarafından inşa edilebilirdi! Konumu gereği Divriği’nin hakim bir noktasında bulunan tarihi yapıyı ziyaret etmek isteyenler şehir merkezinden yapıya doğru yürüdükçe bu ihtişamlı yapıyı görmek yerine ucube bir istinat duvarıyla karşılaşacak! Göz var izan var! Hadi bilmiyorsunuz da birilerine danışmayı, farklı isimlerden fikir almayı da mı akıl edemiyorsunuz!
Öte yandan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’nın güneyine inşa edilen ve karşılama merkezi olarak planlanan yapı, külliye bütünlüğünün yanı sıra estetik ve siluet anlamında da Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’na yapılmış bir ihanettir! Ölçü ve yapı tarzı nedeniyle çok kötü bir uygulama olan bu karşılama merkezini düşünüp, planlayan ve uygulayanların sanırım hepsi kördü! Aksi takdirde bu kadar çirkin bir uygulamanın bu zarafet abidesi yapıya ilintilendirilmesinin başka bir izahı olamaz! Zira bir 13. yüzyıl yapısının hemen dibine 2024 yılında bir yapı inşa edeceksiniz ve kendinizce bir doku oluşturacaksınız! Yapıyı bilmeyen, ilk defa görenler inşa ettiğiniz bu uyduruk yapıyı külliyenin bir parçası zannedecek! Bu utanmazlıktır. Ne tarihe saygınız var ne geçmişe! Bilmeyenleri kandırabilirsiniz ama bu işi bilenleri kandıramazsınız!
Restorasyon süreciyle ilgili en başından bugün geldiği noktaya kadar eleştirilecek pek çok konu var. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası çevre düzenlemesi yapılırken tarihi Bekir Çavuş Hamamı bu alanın içerisinde kalmasına rağmen hamam kalıntısına el dahi sürülmemiş. Sözde idareciler yıllardır orda adeta bir çöplüğe dönüşen Bekir Çavuş Hamamını de körlüklerinden dolayı görmediler herhalde… Yıllardır orada mezbeleliğe dönüşen hamam kalıntısına yıllarca neden müdahale edilmez anlamış değilim. Artık art niyet arar olduk mecburen!
Vakıflar Bölge Müdürü Cemal Karaca Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’nı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açacağı söylentisini yaydı ve yapının Mayıs ayının başlarında açılacağını söyledi. Ben iddia ediyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açılaşa katılmayacak! Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan gelip bu yapıyı açarsa ben tüm samimiyetimle Cemal Karaca’dan bu satırlardan bir özür yazısı yazacağım. Ancak Cemal Bey’in söylediği şey gerçekleşmezse kendisi açık yüreklilikle benden ve kamuoyundan özür dileyecek mi?
Cemal Karaca’nın müdürlük görevini yürüttüğü her gün Sivas’ın tarihi ve kültürel değerleri açısından bir kayıptır. Cemal Karaca’yı bu göreve getiren ve hala bu görevde tutan siyasi irade de bu şehrin kültür ve tarihinin katledilmesine doğrudan ya da dolaylı yoldan çanak tutmuştur. Liyakati olmayan, kültürle sanatla tarihle en ufak bulaşığı olmayan bir ismin bu denli önemli bir görevde bulunması Sivas için büyük bir ayıptır! Bu satırlardan siyasilerimize de veryansınımızı yaptıktan sonra takdiri kamuoyuna bırakmak düşüyor…
Bu zihniyet Sivas’ta egemen olduğu sürece, iş bilmeyen, liyakat sahibi olmayan, birilerinin adamı diye koltuklara oturtulan isimler Sivas’ta söz sahibi oldukça Sivas daha çok şey kaybedecektir.