Kalesi olup, kalesinde surları ve burçları olmayan tek şehir Sivas´tır sanırım. Oysa ne deprem kuşağındayız, ne sel, ne yangın, ne herhangi bir doğal afet sonucu da değil, zamana ve insana yenilen, ellerimizle yıkıma uğrayan bir kale. Ortaçağ şehirlerinin tipik özelliklerinden biridir, merkezde yaşayan insanların güvenlikleri bakımından, buranın etrafının geniş surlarla çevrili olması ve şehre giriş çıkışların bu surlar üzerinde bulunan kapılardan yapılıyor olması.
Konumu itibari ile şehir merkezinde önemli bir yeri olan Yukarı Kale´de 1946 yılında Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından yapılan arkeolojik kazılar neticesinde, Hitit dönemine ait katmana rastlanmış ve MÖ II. bin başlarından itibaren iskân olduğuna dair delillere ulaşılmıştır. Demek oluyor ki yaklaşık 4 bin yıldır bu bölgede yerleşim ve hayat var.
Sivas´ın, Pers İmparatorluğu (İran) yolu üzerinde bulunmasından, coğrafi olarak ticari ve stratejik bakımdan önemli bir yerde olmasından dolayı Bizans İmparatoru Jüstinyanus (527, 565) tarafından şehrin etrafının surlarla çevirtildiği ve kalesinin tamir ettirildiği kaynaklarda yazmakta.
Malazgirt Zaferinin ardından Sivas´ı ele geçiren Danişmend Gazi, surları ve kaleyi onartıp şehri yeni baştan imar ederek Danişmendli Beyliğine başkent yapmıştır.
Arkeoloji müzesinde korunan Kale kitabelerinden anlaşılacağı üzere 1243 yılındaki Kösedağ Savaşı öncesinde yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Türkiye Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında Ümeradan Bahattin Yakup tarafından kale ve surlar tamir ettirilmiş, yapılan bu onarımda neredeyse tamamen yenilenmiştir.
Türkiye Selçuklu Devletinin sona ermesi ile Sivas ve çevresi önce Eratna Beyliği, ardından Kadı Burhaneddin Ahmed´in hâkimiyeti altına girmiş olup yine Kadı Burhaneddin´in de Sivas kale ve surlarını tamir ettirdiği; kuzey, doğu ve güney yönlerini içi su dolu derin hendeklerle çevirttiğini görmekteyiz.
Günümüze kadar ulaşamayan kale ve surların en son büyük onarımı ise Timur´un Sivas´ı zaptının ardından Osmanlı döneminde Çelebi Sultan II. Mehmet zamanında, ulemadan Akbey tarafından yaptırılmıştır.
Sivas Kalesi´ni üç bölümde incelemek lazım, birisi; şehir merkezinde hepimizin bildiği toprak tepenin bulunduğu yukarı kaledir. Kale konum olarak 40 m´ye yakın yüksekliğe sahip olup bu kaleye Akropolis´de denmektedir. Kare şeklinde duvarla çevrili etrafında hendek olmayan, biri güneye şehre açılan, diğeri ise doğu yönünde sürekli kapalı tutulan iki kapısı olan bir kale.
Evliya Çelebi, yukarı kalede 200 asker evi, bir cami, erzak ambarları, su sarnıçları, cephanelik ve kırk kadar şahi denilen topun varlığından bahseder. Yukarı kaleden günümüze ancak kuzey yönündeki yamaçta birkaç kesme taş duvardan başka iz kalmamıştır.
Bir diğer kale ise; yukarı kaleden yaklaşık 500 m. uzaklıkta, dış surların içinde Şifahiye, Buruciye ve Cüveyni (Çifte Minare) Medreseleri ile Kale Camii ve Kale Hamamı´nı içine alan dikdörtgen plânlı 20-23 kule, 600 mazgal, 22-27 m yüksekliğinde kesme taş örgülü 1500 adım uzunluğundaki surların içinde Paşa Sarayı, üç yüz ev, dükkânlar ve hapishanenin yer aldığı Aşağı Kale´dir. Paşa Sarayı bu surların içinde olduğundan buraya Paşa Kalesi´de denilmekte.
Üçüncüsü kale ise her iki kaleyi içine alarak çevreleyen yaklaşık 10.500 adım uzunluğunda, yüksekliği ise 16-25 m. civarında, oniki köşeli daireye yakın formda, büyük kesme taşlarla inşa edilmiş, burçlarla takviye edilmiş en dış surlardır. Şehri tamamen kuşatan dış surların Evliya Çelebi´ye göre beş, Timur´un tarihçisi Şerafeddin Yezdi´ye göre yedi kapısı vardır. Bunlar: 1. Kayseri kapısı, 2. Dolap kapısı, 3. Tokma kapısı, 4. Cancun kapısı, 5- Selpür (Sülpür) kapısı, 6. Bağdat kapısı, 7. Tokat kapısıdır. Çevrede yapılan inşaat kazılarında Surlara ait kalıntılara rastlanılmıştır.
Sivas Surlarını ve Kalesini detaylara inmeden yüzeysel olarak anlatmaya çalıştım, en son saat kulesinden bahsederek bu haftaya nokta koyalım. Kale üzerinde Sivaslı Selman Bey ailesinden Alâeddin Paşa tarafından 1803 yılında inşa ettirilen ve 1944 yılında yıktırılan Saat Kulesini siyah beyaz fotoğraflardan biliyoruz, Saat Kulesi ile ilgili Kadir ÜREDİ ve İbrahim OLCAYTU´ya kulak verelim.
-Kadir ÜREDİ ??Günümüzdeki Kale gazinosunun on onbeş metre kadar doğusunda, kale surlarının bitim noktasındaki arazinin eğik konumuna göre yerden bir ila üç metre yüksekliğinde, kale surlarının kalıntıları üzerine inşa edilen çam ağaçlarından tapanlarla sağlamlaştırılan zemin üzerine altı köşeli, üç kademeli, her kademe diğerinden bağımsız olarak daralan on on iki metre kadar yüksekliğindeydi. Dış cepheleri kalın tahtalarla kaplanmış, güney yönünde ağaçtan yapılmış bir kapısı, alt ve orta kademelerde üçer penceresi, kademeler arasındaki genişlikler sac kaplamalı saat çanının bağlandığı üçüncü kademenin çevresi açık bırakılmıştır. Zirvedeki bayrak direği dört yönden demir çubuklarla üçüncü kademenin çatısına tutturulmuştur. İçeresinde kalın direklerle takviye edilen kule, açık mavi veya kurşuni renge boyanmıştı. Dakika ve saati gösteren akrep, yelkovan ve kadranı olmayan bir sistemle çalışan saat zamanı her saat başı örneğin, bir ise bir defa on ise on defa kocaman tokmağını çana vurarak belirlerdi.?
-İbrahim OLCAYTU, ??Sivas Kalesindeki saat bir paratoner çekiminde, uzak ve yakın yerdekilerin dikkatini çeker. Türk yumruğu gücünü andıran koca tokmak, saatte bir çanın kaburgasına indikçe, çığlıklarını duymayan kalmazdı. Bu saatte yalnız Sivas ve Sivas´takiler değil iki saatlik yerdekiler bile işiten yolcu ve yolakçılar da vakitlerini işlerini ayarlarlar. Bu saat pekte genç değildir. Bir buçuk yüzyıla yakın bir ömür yaşamıştır.?
Bir önemli bilgi paylaşarak sözlerimize son noktayı koyalım. Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğünce, Albert Gabriel´in çizmiş olduğu Sivas Surlarını ve Kalelerini gösteren plana göre Cumhuriyet Üniversitesi Kampüsü içerisinde şehri çeviren surlar ve kapılar ayrıca şehir içindeki tarihi eserlerin minyatür örnekleri görücüye çıkmaya hazırlanmakta.
Haftaya görüşmek umuduyla?
Dip Not: Takdir edersiniz ki yazmaya çalıştığım şeyler Akademik bir çalışma olmaması ve Bilimsel bir iddia taşımamakla beraber, gazete için hazırlanan köşe yazısı. Akademik ve Bilimsel bir çalışma yapılacak olunsa her bir başlık daha kapsamlı incelenmeli, ancak bu köşede bunu yapmak imkânsız. Tarihi detaylara inmeden ilgilisine kaynaklarını da vererek, Sivas açısından geçmişten geleceğe bir yol çizmeye çalışmaktayım.
Kaynakça:
Evliya Çelebi Seyahatnamesi
Sivas - Divriği Corpusu (Max van BERCHEM)
Anadolu Türk Tarihi Tetkikatında Sivas Şehri (İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI / Rıdvan Nafiz EDGÜER)
Sivas Historie et Topographie ve Monuments Turcs d´Anatolie (Albert Louis GABRİEL)
Sur ve Kaleleri ile Tarihte Sivas (Oğuz CEYLAN)