Türkiye’de nüfusa göre üniversite öğrenci oranı Avrupa ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Hatta üniversiteye girişte taban puan uygulaması kaldırıldığından bu oran daha da artacak demektir. Ancak işsizlik oranlarına bakıldığında Türkiye’de üniversite mezunlarında işsizlik oranı ilköğretim mezunlarından daha yüksek. Yani hem üniversiteli sayısı artıyor hem de üniversiteli işsiz sayısı artıyor. Bunun sebepleri çözümleri uzun uzun tartışılabilir. Şimdilik lafı uzatmamak için bunu bir kenara koyuyoruz.
AB İstatistik Ofisi’nin 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 12,7 iken İlköğretim veya daha düşük seviyede eğitime sahip olanlarda işsizlik oranı yüzde 12,6’dır. Aradaki fark yüzde 0,1 puan. Oysa bu durum Avrupa ülkelerinde tam tersi. AB’nin 2019 yılı ortalamasına göre üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 4 iken ilköğretim mezunlarında yüzde 12,4. Bu verilere göre tüm Avrupa’da eğitim seviyesi arttıkça iş bulma oranı yükseliyor. Türkiye’de ise iş bulmada ilköğretim ve üniversite mezunları arasında bir fark yoktur. Eğer daha yüksek eğitimle daha rahat iş bulunsaydı, Türkiye’de işsizlik Avrupa’dan düşük olurdu.
Öte yandan, Türkiye Avrupa ülkeleri arasında haftalık ortalama çalışma saatinin en uzun olduğu ülkeler sıralamasında birinci. Türkiye'de haftada ortalama 45,6 saat çalışılırken, Danimarka'da bu rakam 32,5, Hollanda'da 29 saate düşüyor. Fransa, Belçika ve İtalya gibi Avrupa Birliği'nin en eski üye ülkelerinde ortalama çalışma süresi 36 saati bulurken, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde ortalama 39 saat çalışılıyor. Bu ülkelerin kişi başına düşen milli gelirlerine bakıldığında ise Türkiye’nin birkaç kat üzerinde olduğu görülmektedir. Eğer çok uzun çalışmakla çok kazanılsaydı, en çok milli gelir Türkiye’de olurdu.
Şimdi birbiriyle ilgili bu iki kriteri bir araya getirdiğimizde hem nicelik hem de nitelik olarak Türkiye’nin eğitim ve çalışma sisteminde ciddi sorunlar olduğu ortadadır. Tabi buradan daha az eğitim gören daha kolay iş buluyor ya da daha az çalışan daha çok kazanıyor sonucunu çıkarmak gibi bir cehalet söz konusu olamaz.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır” sözü sorunun çözümünü kolaylaştırıyor aslında. Aileden başlayıp okulda ve ardından piyasa da geçen süreçte herkes işini iyi yaparak bu sorunların çözümü kolaylaştırılabilir. Yani daha eğitimli, daha verimli, daha çalışkan, daha yüksek gelirli, daha mutlu, geleceğe daha umutla bakan bir neslin yetişmesinde 7’den 70’e herkes anne-babalar, öğretmenler, iş dünyası, her kademeden yöneticiler sorumluluk sahibidir. Piyasanın ihtiyaçlarını dikkate alarak daha nitelikli ve donanımlı üniversiteli yetiştirmek ve doğru işlerde doğru kişilerin istihdam edilerek verimliliğin artırılması da şarttır.
Sorumluluklar yerine getirilmediğinde bedelini tüm ülkenin vatandaşı ve geleceği öder.
Gerçek zenginlik sahip olunan değerlerin farkında olmak ve onları doğru kullanmaktır. Türkiye’nin en büyük zenginliği sahip olduğu Türk gençliğidir. Bu zenginliğin farkında olmalı, onlara hak ettikleri gelecekleri sunmak için en iyi biçimde eğitimleri ve en iyi çalışma ortamları sağlanmalıdır. Eğitim ve verimlilik konusunda donanımlı gençler ülkemizin geleceğinin hem mimarı hem de sahibidir. Vakit çok geç olmadan herkes kendine düşen payı almalı ve işini en iyi biçimde yapmalıdır. Bu vatan sevgisinin göstergesidir.