ÜSTAD KONUŞUYOR

Adnan YILMAZ
Adnan YILMAZ
ÜSTAD KONUŞUYOR
13-10-2022

Toplumumuzdaki İslami duyarlığın tohumunu o atmıştır. Kuruyan çeşmeler gür sularını onunla yeniden akıtmaya başlatmış, suların apaydınlık, berrak akacağı günlerin hasretiyle yanıp durmuştur…

O öyle bir kaynaktı ki, kim gidip ağzını dayasa mutlaka onda içecek bir şey vardı…merhum Şair, yazar Cahit Zarifoğluna göre bütün bu insanları bir araya getiren, onda kaynaştıran şey ise İslam’ı. Üstad ve Cahit Zarifoğlu S. 369

 

“Gönüldaşlarına ufku gösterdi, ardından gelen gençliğe umut aşısı yaptı.

 

Mehmed’inin şahsında milletine yazdığı şu dizelerde görürüz bunu:

 

“Zindandan Mehmed'e Mektup

 

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de, geri adam, boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

 

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yol da tutuktur hapse düşeli...

Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

 

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!

Akıl, olmazların zoru içinde.

Üstüste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?

Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

 

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;

Kaydını düştüler, mühür basıldı.

Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;

Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

 

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!

Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş, kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...

Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

 

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;

Sayım var, maltada hizaya dizil!

Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;

Urbalarla kemik, mintanlarla et.

 

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccâdemin yününde şefkat;

Beni kimsecikler okşamaz mâdem;

Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

 

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin!

 

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;

Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,

Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...

Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!

Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

 

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;

Tek nokta seçemez dünyadan nazar.

Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?

Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

 

Ses demir, su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir,

Ne gelir ki elden, kader bu, emir...

Garip pencerecik, küçük, daracık;

Dünyaya kapalı, Allaha açık.

 

Dua, dua, eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.

Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;

İplik ki, incecik, örer boşluğu.

 

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

 

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

Rasim Özdenören’ in ifadesiyle Necip Fazıl, sanki sürekli olarak bir kefareti ödemek borcuyla dünyaya gelmiştir…Özdenören’e göre böylece o, bu dünyadan alacaklı olarak göçmüştür..”(sahife:364,Acelesi Olan Adam)

 

Erdem Bayazıt’a göre:” İslami bir müessese olarak batın anlamıyla şüphesiz o bir” mürşid “ değildi, ama irşadın peşindeydi. Işığını gerçek mürşidden alan bir” muallim”, bir” yol gösterici” tam anlamıyla bir “ Üstad”dı.

Çok yönlü, kabına sığmayan kişiliği ile hizmet ediyordu.(Üstad ve Erdem Bayazıt. S. 358 )

DEVAMI YARIN

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?