Cenab-ı Allah, Kur’anı Kerim’de, tutum ve davranışlarıyla, hareketleriyle, kendisine karşı fiil ve işlemleriyle sevdiği ve sevmediği kullarını belirtmiştir.
Sevdiği kullar şunlardır:
1-Allah, sabredenleri sever(Âl-i İmrân,3/146): Bu nedenle insanın, hayatın bir imtihan; dünyanın bir imtihan yeri olduğu bilinci içinde, karşılaştığımız zorluklara sabredip sükûneti tercih edelim.
2-Allah, çok tövbe edenleri sever( Bakara, 2/222): Bu nedenle Rabbimize teslimiyetimizi, günahlarımıza pişmanlığımızı sık sık dile getirip O’nun engin ve zengin merhametine sığınalım. Her tövbenin adeta hayata yeni bir başlangıç olduğunu unutmayalım.
3-Allah, kendisine tevekkül edenleri sever ( Âl-i İmrân,3/159): Bu nedenle, her türlü işlem, eylem, tutum, davranışlarımızı tam olarak yerine getirdikten sonra “Allah bize yeter! O ne güzel vekildir!” diyerek O’na tevekkül edelim; güvenelim; rahmet ve inayetinden ümit kesmeyelim.
4-Allah, adil olanları, adil davrananları sever( Hucurat, 49/9): Bu nedenle alış-verişlerimizde, herkese karşı davranışlarımızda adaletli olalım. Adalet, mülkün temelidir; adalet güven ve huzurun anahtarıdır; insanca bir yaşamın olmazsa olmazıdır.
5-Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları sever (Tevbe,9/4): Bu nedenle, her zaman görev ve sorumluluklarımızın bilincinde olmamız ve o şekilde davranmamız; hayatımızın ve yaratılışımızın gaye ve hikmetine uygun yaşamamız gerekir.
6-Allah, iyilik yapanları sever (Âl-i İmrân,3/134): Bu nedenle, muhtaçlara, düşkünlere, zor durumda olanlara; maddi veya manevî ihtiyacı olanlara iyilik yapmalı; yardıma koşmalıyız.
7-Allah, maddi ve manevî çok temiz olanları sever (Tövbe,)/108):Temizlik, çevre temizliği, insanın bünyesel temizliği ve kalp temizliği olarak kısımlara ayrılır. Bu yönlerden temizliğe çok dikkat etmemiz; özellikle kalbimizi manen çok temiz tutmalıyız.
8-Allah,Muhsinleri(Bakara, 2/95);güzel davrananları (Âl-i İmrân,3/148); Resulüne uyanları(Âl-i İmrân,3/31); Takva sahiplerini (Âl-i İmrân,3/76); Allah yolunda çalışanları (Saff,61/4) sevdiğini bildirmekte ve sevdiği kullarına: “ İyi biliniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de !”(Yunus, 10/62) müjdesini vermektedir.
ALLAH’IN SEVMEDİĞİ
KULLARI KİMLERDİR?
Geçen hafta Cuma sohbetimizde Kur’anı Kerim’e göre Allah’ın sevdiği kulların kimler olduğunu açıklamıştık. Bu haftaki Cuma sohbetimizde de yine tabii Kur’an ayetlerine göre Rabbimizin sevmediği kulların kimler olduğunu açıklamaya çalışacağız.
1-Allah, övünenleri, kibirlenenleri, böbürlenenleri sevmez (Nisâ,4/36): Kibir, gurur kendisini başkasından üstün görmek anlamına gelmektedir. Kutsal kitabımız, kötü duygu ve düşüncelerin ruhu bozup insanı iyiliklerden ve doğru yoldan saptırdığından bahseder. Bu nedenle insanın mütevazi olması, başkalarına değer vermesi, saygılı olması gerekir.
2-Allah zalimleri sevmez(Âl-i İmrân, 3/57): Zira zulüm, en büyük günahlardandır; hak ve hukuku ayaklar altına almaktır, O halde her daim zalimin karşısında mazlumun yanında olmalıyız.
3-Allah israf edenleri sevmez(En’am,6/14): O halde Allah’ın verdiği nimetleri; sahip olduğumuz kazanımları saçıp savurmaktan, ölçüsüzce harcamaktan sakınmalıyız.
4-Allah bozguncuları sevmez(Mâide, 5/64): Toplum huzur içinde olmadıkça bundan kişiler de etkilenir. O halde toplum olarak birlik ve beraberlik içinde, kardeşlik ve muhabbet içinde, huzur ve selamet içinde yaşamaya özen göstermeli, bu değerlerimize sahip çıkmalıyız.
5-Allah, hainlik ve nankörlük edenleri sevmez (Hacc,22/38) : O halde bize düşen, her türlü ihanetten, ikiyüzlülükten, aldatmaktan ve nankörlük etmekten uzak durmaktır.
6-Allah küfürde ve günahta ısrar edenleri sevmez (Âl-i İmrân,3/32) O halde bizler, Rabbimizin sayısız lütfuna, bizlere yapılan iyiliklere, verilen nimetlere daima şükretmeli; nankörlük etmemeli; günahtan kaçınmalıyız.
7-Allah, haddi aşanları, taşkınlık yapanları sevmez (A’râf,7/55) : O halde bizler, her şeye olumlu yönden bakmalıyız; yıkıcı ve bölücü olmaktan, huzursuzluk çıkarmaktan uzak durmalıyız.
ANA-BABA HAKKI
Enesb. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz zamanında Alkame adında gayet çalışkan ve iyilik sever bir genç vardı.Bir gün hastalandı, bir gün hastalığı ağırlaşınca eşi, Peygamberimize gelip: “Kocam koma halindedir, durumu size bildirmek istedim.” Dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, Bilâl’i, Selman’ı ve Ammar’ı çağırarak kendilerine : “Gidin, Alkame’in ne halde olduğunu görün.”buyurdu. Onlar da varıp Alkame’ye “Lâ İlâhe İllallah!” demesini istediler; fakat Alkame’ nin dili dönmüyordu. Bilâl gelip durumu bildirince Peygamberimiz: “Alkame’nin anası-babası sağ mı?”diye sordu. Babasının öldüğünü, yaşlı bir anasının olduğunu söylediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Yâ Bilâl, hemen Alkame’nin annesine var, benim selâmımı söyle;eğer buraya gelebiliyorsa gelsin,yoksa benim O’nun yanına gitmeme izin versin.” Buyurdu. Bilâl varıp durumu bildirince Kadın: “Canım O’nun yoluna feda olsun, benim O’nun yanına gitmem gerekir.” Dedi ve geldi.
Peygamberimiz :
-“Şimdi soracağım sorulara doğru cevap ver, eğer yalan söylersen bana vahiy gelir. Oğlun Alkame nasıl bir insandır?” diye sordu .Kadın şu cevabı verdi:
-Yâ Resulallah, şöyle şöyle namaz kılar, şöyle şöyle oruç tutar ve ne ağırlığını ne de sayısını bilmediği kadar çok miktarda altını sadaka olarak dağıtırdı”. Bunun üzerine Peygamberimiz Kadına:
-Peki, ikinizin arası nasıldı? Diye sordu. Kadın:
-Ben O’nunla küstüm, kendisine kırgındım. Çünkü O, karısını bana tercih edip O’nun sözünü dinler, benim dediklerime bakmazdı.” Dedi. Kadının bu sözleri üzerine Peygamberimiz:
- Alkame, annesinin kalbini kırdığı için dili ‘Lâ İlâhe İllallah’ diyemedi.Bilâl, git bir yığın odun hazırla da onları tutuşturup Alkame’yi ateşe atalım!” dedi. Peygamberimizin bu emrini duyan Kadın:
- Yâ Resûlallah yavrumu, gönül meyvamı gözümün önünde yakacaksın da kalbim buna nasıl dayanabilecek?” dedi. Peygamberimiz de:
Ey Alkame’nin annesi, Allah’ın azabı daha ağır ve süreklidir. Eğer Allah’ın onu affetmesini istiyorsan O’ndan razı ol. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sen O’nunla barışmadıkça ne namazın ne de sadakanın O’na hiçbir faydası olmaz.” Buyurdu.Bunun üzerine Kadın:
-Yâ Resûlullah, gerek Allah, gerek sen ve gerekse yanımızdakiler şâhid olsun ki ben Alkame’den razıyım; O’na karşı içimde hiçbir kırgınlığım yoktur!” dedi. Kadının bu sözleri üzerine Peygamberimiz:
-Yâ Bilâl, git bak bakalım, Alkame, ‘ Lâ İlâhe İllallah’ diyebiliyor mu? Belki de annesi, yüzü bana karşı tutmadığı için, içinden gelmediği halde bu sözleri söylemiştir” buyurdu.
Bilâl evin kapısına varınca Alkame’in ‘Lâ İlâhe İllallah’ diyen sesini duydu. Aynı gün Alkame öldü.” (Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.120)
MERHAMET VE ŞEFKAT.
Ebû Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Adamın biri bir yolculuk esnasında bir ara susamışken önüne çıkan bir kuyuya indi, susuzluğunu gidererek yukarı çıktı. Fakat yukarı çıkınca asıl sususzluktan soluyup toprak yiyen bir köpekle karşılaştı.İçinden ‘ az önce ben nasıl susuzluk çekiyor idiysem, şimdi de bu köpek aynı şekilde susuzluktan yanıyor’ diyerek tekrar kuyuya indi, pabucuna su doldurdu ve onu dişleri arasına sıkıştırarak yukarı çıkarıp köpeğe su verdi, arkasından da Allah’a şükretti. Bu yüzden de Allah O’nun günahlarını affetti.”(Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.353)
PEYGAMBERİMİZİN
KÖTÜLÜĞE KARŞI SABRI.
Kötü davranışlara karşı Peygamberimizin ne kadar sabırlı olduğunu İbn-i Mes’ut şu olayla anlatmıştır: “Bir defasında Peygamberimiz Kâbe’nin yanında namaz kılıyordu. O sırada Ebu Cehil ve adamları orada oturuyorlardı. Bir gün önce orada bir deve kesilmişti. Ebu Cehil-Allah’ın lâneti üzerine olsun- “Hanginiz şu deve işkembesini kaldırır ve Muhammed secdeye varınca onu ensesine atıverir.?” dedi. Bu söz üzerine en mel’unları fırlayıp işkembeyi secdedeki Peygamberimizin boynuna atıverdi. Arkasından kahkaha ile hep beraber güldüler. O sırada ben ayakta duruyor ve olup bitenleri seyrediyordum. İçimden: “Keşke cesaretim olsa da işkembeyi onun üzerinden atabilsem ”dedim. Peygamberimiz ise hiçbir şey olmamış gibi secdesine devam ediyordu. O sırada bir adam koşup durumu Fatıma’ya bildirdi. Fatıma o sırada küçük bir kız olmasına rağmen koşarak geldi ve işkembeyi babasının boynundan atıverdi; arkasından da Ebu Cehil ve adamlarına ağır sözlerle çıkıştı. Peygamberimiz, namazı bitince üç defa yüksek sesle: “Allah’ım, kureyşlileri sana havale ediyorum! Allah’ım, Ebu Cehil’i, Ukbe’yi, Utbe’yi, Şeybe’yi sana havale ediyorum !” diye onlara beddua etti. Allah’a yemin ederim ki, Peygamberimizin adlarını saydığı bu kimseleri Bedir Savaşı sırasında kendi gözlerimle ölüler arasında gördüm.”( Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.240)
HZ. PEYGAMBERİN(s.a.s.) MEDİNE’de VERDİĞİ İLK CUMA HUTBESİ:
İbn Cerir, Sa’id b. Abdurrahman’dan şöyle rivayet etmektedir: ‘ Hamd Allah’a olsun.Allah’a hamd eder, O’ndan yardım talep ederim. O’ndan mağfiret talep eder, O’ndan hidayet dilerim. O’na iman ediyor, O’nu inkâr etmiyorum. Allah’ı inkâr edene düşman olurum! Hiçbir ortağı olmayıp tek olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Allah, Muhammed’i, hidayet, İslâm ruhu, nasihat için peygamberler zincirinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapıttığı, zamanın kesildiği, kıyametin yaklaştığı, ölümün yaklaştığı bir dönemde göndermiştir. Kim Allah’a ve resûlüne itaat ederse doğru yapmış, kim onlara isyan ederse sapıtmış, haddi aşmış ve büyük bir delâletle sapıtmıştır… Allah’ın sizi alıkoyduğu şeylerden sakınınız. Nasihat olarak, zikir olarak bundan daha faziletlisi yoktur. Takva, Allah’tan korkarak amel eden kişi için ahreti kazanma hususunda büyük bir yardımdır. Kim Allah ile arasındaki bağı gizli olsun aşikâr olsun her durumda sağlam tutup bunu sırf Allah rızası için yaparsa bu onun için dünya hayatında güzel bir zikir; insanın amellere muhtaç olduğu ahiret hayatı için de bir azıktır… Allah kullarına karşı çok şefkatlidir. Allah sözünde doğru, verdiği sözünü hızlı bir şekilde yerine getiren, asla sözünden dönmeyen bir Zattır…Takva kişiyi Allah’ın azabından korur. Takva yüzleri nurlandırır, Rabbini razı eder, dereceleri yükseltir. O halde payınızı alın… Allah’ın size ihsanda bulunduğu gibi siz de iyilik yapın. Allah’ın düşmanlarına düşmanlık besleyin, hakkıyla Allah yolunda cihad edin. Sizi seçen ve size Müslüman ismini veren O’dur. Güç ve kuvvet sadece Allah’ındır. Allah’ı çok zikredin. Güç, kuvvet sadece büyük olan Allah’ındır!’”(Hayatü’s Sahabe,s.214)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?