Sahi neydi 28 Şubat, takvim yapraklarından bir yaprak, sayısız günlerden bir gün mü? Yoksa bir milletin, bir inancın topyekun yok sayılması, kendi yurdunda parya olması mıydı?
Tabi ki bunların hiç biri değil. Bir avuç eli silahlı bürokrat ve silahsız ateist güruhun topyekun ülke yönetimine çökmesinin adıdır 28 Şubat. Akıl ve emir verenleri dışarıda, kendileri içeride olan bu grup 28 Şubat 1997’de ülke tarihinin post modern darbelerinden birini gerçekleştirdi. Halkın oyları ile seçilen hükûmete darbe yaparak ülkeyi kaosa sürükledi. Toplumun büyük bir kesimi sadece inancının gereğini yaşadığı için, kamu hizmetlerinden, eğitim hakkından, seçilme hakkından mahrum edildi.
28 Şubat demokrasinin merkezi Büyük Millet Meclisinde seçilmiş bir insana başında örtü var diye had bildirilmesinin, üzerine yürünmesinin adıdır. 28 Şubat sözde Cumhuriyet Savcılarının gecenin bir yarısı genç bir kadının kapısını zorlamasıdır. 28 Şubat ilkokul çocuklarını annesinin başı kapalı diye diğer yaşıtlarına yuhalatmasının adıdır. 28 Şubat demokrasinin askıya alınarak Türk Milleti adına karar veren yargının askeri bürokrasinin emrine girmesi, sözde medyanın meslek ilkelerini ayaklar altına alarak dezenformasyon bülteni haline dönüşmesidir. 28 Şubat zulümdür zulüm.
O 28 Şubat’ın komutanlarından Çevik Bir “28 Şubat bin yıl sürecek“ demişti. Bugün görüyoruz ki adam haklıymış. Önceki gün ve dün yaşadıklarımıza baksanıza bunun adeta kanıtı gibi. 28 Şubat’ın sivil ayağı olan CHP ve “28 Şubat kararlarına gönülden inanıyorum. Kimse uygulamasa bile benim bakanlığım o kararları uygulayacak” diyen Meral Akşener’in İP’i ile 28 Şubat’ın silindir gibi üstünden geçtiği Erbakan’ın mirasçısı olduğunu iddia eden Sadet Partisi aynı salonda Erbakan’ın kemiklerini sızlatıyor. 28 Şubat’ın failleri ile mağdurları aynı masada 28 Şubat kararlarına geri dönüleceğinin manifestosunu yayımlıyor. Hem de milletin gözünün içine baka baka, dalga geçer gibi yapıyorlar bunu.
Düşününce akla sığmıyor. Nasıl olur da faille maktul aynı safta olur diyor insan. Bunları 28 Şubat ruhunda ne birleştirebilir. Ülke sevdası mı? Millet sevgisi mi? Erdoğan karşıtlığı mı? Erdoğan’a karşı duyulan öfke bu kadar yüksek olabilir mi? Sorular, sorular, ama cevap yok. Zira soruları ne kadar değiştirirsek değiştirelim cevap tek oluyor. O da şudur. 28 Şubat’ı planlayanlar, organize edenler içerideki beşinci kol faaliyetini yürütenlere emir verenlerle bunları bir araya getiren güç aynı güç.
28 Şubat kararlarını yırtıp çöpe atan, 28 Şubat’ın tetikçilerini yargı karşısına çıkaran ve o ulusal kabadayıya kafa tutan Erdoğan’ın gitmesi ve tekrar Türkiye’nin kontrol edilebilir bir ülke konumuna getirilmesi için her şeyi denediler, darbe bile yaptılar olmadı, güçleri yetmedi. Taktik değiştirdiler, darbeyle değil seçimle yıkma modeline geçtiler. Önce bunun sadece Türkiye’deki Türk milliyetçilerini kontrol ederek mümkün olacağına inandılar. MHP yönetimi buna yanaşmayınca MHP’yi bölerek bir grubu CHP’ye eklemlersek olur düşüncesi ile böldüler ve Akşener’in partisini CHP’ye yamadılar, olmadı. 2018’de Erdoğan bir kez daha ezdi, geçti. Baktılar olmuyor, Ak Parti’yi de bölersek olur inancı ile ikinci perde başladı. Deva ve Gelecek bu nedenle kurdurulup CHP’nin saflarına eklemlendi.
Şimdi gördüğümüz masa işte o masa. O masada olanlar ister fail olsun, isterse maktul aslında hiç birinin iradesi yok. Hiçbirinin karar alma gücü ve imkanı yok, onlar 28 Şubat’ı yaşatmak için aldıkları emirleri uyguluyorlar. Bize düşense bu masaya bakıp düşüneceğiz, düşününce bu masanın arkasını göreceğiz. Masanın arkasını gördüğümüzde de anlayacağız ki 2023’te yapılacak seçimlerde biz bir Cumhurbaşkanı seçimini oylamayacağız. O seçimde Türk insanı 28 Şubat’ın bin yıl devam edip etmeyeceğini karar verecek.