Gerçekten ihtiyacımız olanlar ile ihtiyacımızın olduğunu zannettiğimiz ürünler arasındaki ayrımın ortadan kalkması Baudrillard´ın deyişiyle tüketim toplumu olma yolunda ilerlediğimizi gösteriyor. Tüketiciler, tükettiği ürünler ile var olduğunu, kimlik inşa ettiğini düşünmektedir. Kimlik karmaşasında olanlar daha fazla ürün satın alarak var oluşunu sürdürmeye ve kendini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bunun altında yatan neden ise, farklılık ortaya koyarak kendi sınıfında kabul edilme arzusudur.
Ritzer´in ifadesiyle 20.yüzyılın sonlarından itibaren McDonaldlaşma ile fast food kültürünü restoranlar ile içselleştirdik. Oldukça işlemden geçmiş, işlenmiş, besleyici değeri düşük gıdalar çocuklar arasında yaygın. Bunların eserin de müteahhidi şüphesiz ebeveynler. Ebeveynler, çocukların bu beslenme tarzına sürüklenmesine ses çıkarmadıkça, üreticiler de çocukları daha fazla cezp etmeye devam ettiler. Mikrodalgada ısınan pizzalar, kahvaltıda tüketilen gevrekler, atıştırmalık kızartmalar, kekler? Çocuklar bunlardan yedikçe daha fazla yemek istiyor. Elbette, bu yiyecekleri hazırlamak için ebeveynlerin efor sarf etmesine gerek yok. Çocuk, sürekli ağlayıp bu yiyecekleri talep etmek istiyor, siz de yufka yüreğinize söz geçiremiyor gibisiniz! Hay aksi, siz onları bunlarla tanıştırmadığınız sürece taze ve sağlıklı yiyeceklerden memnun kalabilirlerdi, sanki?
Böyle bir beslenme tarzı çocuklara aşırı şeker ve boş kalori yüklemesine neden olmaktadır. Palmer (2019: 37) Güney Kaliforniya Üniversitesi´nde yapılan bir araştırmayı aktarmaktadır. Buna göre, çocuğun beslenmesinde ilk üç yılda bazı mineraller eksik kaldığında çocuğun sekiz yaşında daha hırçın ve agresif on bir yaşında küfür etmeye ve düzenbazlığa, on yedisinde ise hırsızlığa ve zorbalığa eğilimli olma ihtimali artmaktadır. Yıllar boyunca DEHB ve disleksisi olan çocuklarla yapılan çalışmalar çeşitli vitamin ve mineral eksikliklerine dikkat çekmiş, gıda takviyesi satışlarına neden olmuştur. Ancak insan dengeli beslendiğinde gıda takviyesine çoğunlukla ihtiyaç duymaz.
Yine, Birleşik Krallık´ta 2004 yılında çocuklar arasında popüler olan 283 atıştırmalık yiyecek hakkında yapılan bir araştırmada, ortalama bir atıştırmalığın beşten fazla katkı maddesi, %70´inin aroma veya aroma artırıcı ve üçte birinin de gıda boyası içerdiği ortaya çıkmıştır (Palmer, 2019: 37). Ülkemize buna benzer araştırmalar var mı? Çocukların atıştırmalıkları üzerine çalışma mevcut mu? Bu sorular merak konusu olup böyle bir araştırma konusunu merak edenlerin olup olmadığı da soru işaretidir.
Beslenmede yaşanan bu karmaşanın altında yatan neden ise Sosyolojik bir konudur. ?´Aile yemeklerinin azalması´´. Yemek ve sofra kültürü insanlık tarihi kadar eskidir. Hala önemini korumaya devam etmektedir. Aile yemekleri hem beslenme alışkanlıklarını düzene sokmada önemli bir rol üstlenmekte hem de ailede birliktelik ruhunu sağlamaktadır. Akşam yemeklerinde sohbet edilir, problemler çözüme kavuşturulur ve günün stresi atılır. Aileyi ayakta tutan belki de, akşam yemeği sofrasıdır. Bu konuyla ilgili de Sosyolojik bir araştırma yapılabilir. Peki, siz hala akşam yemeklerini ailenizle ve sevdiklerinizle yiyebiliyor musunuz?