USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ALLAH KORKUSU VE SEVGİSİ

01-06-2021

Allah, göklerin ve yerin nurudur. İnsana hayat veren de O’dur, ölüme götüren de O’dur. Bir Müslüman ölümün insanı yok etmediğine ve ölümden sonra başka bir hayat ile yaşayacağına inanır. Bu itibarla, dindar bir insan hesap gününün sahibi olan Allah’ın yüce Divanında, yaptığı iyiliklerin mükafatını ve işlediği kötülüklerin cezasını göreceğine itikad eder, ruhunu bu inançla besler. Bu inanca sahip olmayan insan tam bir boşlukta hisseder

( A. Ragıp Akyavaş, a.g.e.c. 1,s.8). İşte bu Yüce Divan hesaplaşması, Ruz-i Mahşerde toplanmak ve amel defterinin açılıp hayatta iken müspet –menfi yaptığı tüm amellerinin önüne serilmesi; sonuçta mükafatının veya cezasının görüleceği gerçeği, insanda hem korku hem de sevgi yaratmaktadır.

Bir Hadis-i Şerifte: Kişinin asaletini, hüsn-i ahlâkında aramalıdır buyrulmuştur. Hüsn-i ahlâk sahibi bir insan, her şeyden önce Cenab-ı Hakk’tan korkan bir insandır. Allah’tan korkmayan insan, ağaçlara musallat olan zararlı böcekler gibidir. Bulundukları muhiti daima rahatsız ederler, başkalarının haklarına-hukukuna saygı göstermezler; sadece kendi nefislerinin arzularını tatmin etmek peşine düşerler; sermayeleri insanları rencide etmek, onlara fenalık etmektir; düşünceleri sakat, hareketleri kötülük ve şerdir: Bunun için kork Allah’tan korkmayandan denilmiştir. Kısaca her hikmetin başında Allah korkusu vardır. Cenab-ı Allah da bunu emrediyor: “Ey mü’minler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah-ı Zülcelâl iyi veya fena yaptığınız her şeyi görür” (Haşr 18). ( A.Ragıp Akyavaş,a.g.e. s.32-35)

Sevgi, Yüce Rabbimizin gönüllerde var ettiği bir duygudur. Hayatımız bu duygu ile anlam kazanır. Sevginin en üstün ve değerli olanı şüphesiz Allah sevgisidir. Mü’minler Allah’ın muhabbetini her şeyin üstünde tutar ve O’nu her şeyden çok severler. (Bakara,2/165) Hz.Mevlâna şöyle der: “Allah sevgisi öyle bir ilâhî muhabbettir ki, ondan bir yudum nasibini alan iki âlemde endişesinden kurtuluşa erer!” Allah’ı sevmek demek; öncelikle O’nu bilmekten ve tanımaktan geçer. Allah’ı, Kur’ân’ın bildirdiği gibi tanımak demek; sıfatlarını, isimlerini ve bunların sonsuz kemalde olduğunu bilmek; ilâhî hakikatlere vâkıf olmak demektir.  Çünkü insan ancak bildiğini ve tanıdığını sevebilir.

“Gerçek anlamda sevgiye en lâyık olan yalnızca yüce Allah’tır. Çünkü O, varlığın ve bütün güzelliklerin asıl ve tek kaynağıdır. Sayısız nimetler, sonsuz iyilikler O’nun eseridir. En üstün ve ortak tanımayan sevgi, ancak O’na yönelik olmalıdır. Sevgiye konu olan diğer şeyler bunun önüne geçmemeli, Allah sevgisine eş olmamalı, Allah’ı sevmekten ve hatırlamaktan alıkoymamalıdır. İnsan tabiatında yer alan tabii sevgiler ancak Allah’ı sevmek ve O’nunla uyumlu bir hayat yaşama amacına hizmet ediyorsa dini bir anlam ve değer taşır. Allah’ı sevmek ve O’nun sevdiklerini sevmek bir Müslümanın hayatını düzenleyen en üst değer olmalıdır. Ancak bu başarıldığı zaman imanın gerçek anlamına ve zevkine ulaşılır” (A.Saim Kılavuz,Murat Kılavuz, Gençliğin İslâm Bilgisi, Allah’ı Bilmek,s.95)

Allah sevgisinin yer aldığı kalpde başka sevgilere de yer olur mu? Acaba, Allah sevgisi kalpteki tüm sevgi haznesini doldurur da, başka sevgilere, başka varlıkların sevgisine hiç yer kalmaz mı? Peygamber Efendimizin, bununla ilgili çok güzel bir hadisi şerifi vardır: Bir gün Efendimiz ile Hz. Ali arasında şu soru cevap konuşması geçer:

-“Ya Ali Allah’ı seviyor musun?

-Evet ya Resulallah!

-Peki beni seviyor musun?

- Evet ya Resulallah!

-Peki eşini seviyor musun?

-Evet ya Resulallah!

-Peki çocuklarını seviyor musun?

-Evet ya Resulallah!

-Peki bunların hepsini bir kalpte nasıl taşıyorsun?

Hz. Ali, beklemediği bu soru karşısında şaşırmış ve cevap verememiştir. “Bunu düşünmek gerek!” diyerek oradan ayrılmıştır. Hz. Ali düşünceli bir şekilde dolaşırken eşi Hz. Fatıma, düşünceli olduğunu fark ederek sorar: “Nedir bu halin ya Ali? Eğer bu düşünceliğin dünyevî kaygılardan dolayı ise sana yakışmaz, bırak gitsin; yok, bu halin Rahmanî kaygılardan dolayı ise anlat, birlikte çözüm bulmaya çalışalım”. der. Hz. Ali, Efendimizle arasında geçen konuşmayı anlatır. Hz. Fatıma:

-Ya Ali, babama git ve de ki: “Kişi Allah’ı aklıyla ve ruhuyla sever, Peygamberimizi kalbiyle sever; eşini nefsiyle sever, çocuklarını şefkatiyle sever” demiştir. Hz. Ali, Peygamber Efendimize gelerek, Hz. Fatıma’dan öğrendiklerini anlatır. Efendimiz:

- Ya Ali, bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır!” der. (Tırmizi’den nakleden, Umut Atay, a.g.e.s.17-18)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?