J.Bowlby´nin önemli eserlerinden ?´Bağlanma´´ üzerine önceki yazımda değinmiştim. Sıra geldi ?´Ayrılma´´ isimli eserine. Bu eserinde çocuğun ilk bakıcı olarak tanımladığı kişiden ayrılma sonrasında yaşadığı anksiyete ele alınmaktadır. Yani, anne figürünün kaybının patolojik olarak tanımlanması birtakım tepkilere yol açtığını gözlenmektedir. Bu gözlemin altında yatan düşünce, çocukluk dönemindeki ayrılıklarda sorun yaşamış erişkin kişilerde devam etmesi problematik bir konudur. Bu nedenle yetişkin olmasına rağmen çocuklukta gözlemlenebilecek psikopatolojik davranışlarla karşılaşılması geçmişe referans etmektedir.
Burada psikopatolojik kavramını kullanırken dikkat etmek gerekir. Çünkü bu kavram derin görüşmeler sonucunda ortaya çıkabilecek çocuk travmaları yerine, normal düzey sapma davranışı için de kötü niyetli olarak kullanılabilmektedir. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, hoşgörü yerine nefret ve ötekileştirme alıp başını gidiyor. Modern zamanların, kentleşmenin ve hızlı yaşam tarzının çıktısı olan ötekileştirici ve nefret içeren söylemler bir nevi yeni normalimiz. Yeni normalimiz, modern zamanların dezavantajlarını bünyesinde barındırıyor. Giddens bakış açısıyla modern zamanlardayız. Kimi Sosyologlar yaşadığımız döneminden yeni bir modern dönem olduğunu söylerken kimi Sosyologlar ise Postmodern bir dönemde olduğunu söylemektedir. Ben Giddens gibi yeni bir modernite yaşadığımıza katılanlardanım. Fakat Dünyada olduğu gibi Türkiye´de de modernleşme her bölgede aynı hızda ilerlemiyor. Pek çok kutuplaşmanın sebebi budur. Muhafazakârlar modernleşmeyi henüz içselleştiremeyerek kavrama ?´Batı icadı´´ olarak baktığı için modernleşmenin özelliklerine sırt çevirebilmektedir. Modernleşmenin en önemli özelliği yeniliklere ayak uydurmaktır. Muhafazakârlık ise, var olan düzenin devam etmesini ister, değişikliğe kolaylıkla ayak uyduramaz. Olaylara, olgulara yönelik bakış açısı muhafazakâr olduğu sürece etiketleme ve yargılama tutumu artmaktadır. Bu durumun elbette ki her kuşaktaki düzeyi farklılık arz eder. Örneğin, Z kuşağı yeniliklere daha çabuk adapte olabilmektedir. Kullanılan kavramlara karşı niyet okumak için burada değilim ama karşı taraftaki izlenim onun hazır bulunuşluk düzeyi ile paralel olmaktadır. Bu durum, hayatımızın pek çok alanında karşımıza çıkabilmektedir, örneğin, Modern bir disiplin olan Psikiyatri bilimi için de geçerlidir. Konulan teşhisler hastalarda soğuk duş etkisi yapıp yeni bir travma oluşturabilmektedir. Bu bilhassa, çocuklar için çok dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Çocuk nereden bilsin Disleksi ya da Özgül Öğrenme Güçlüğünün ne olduğunu?
İşte bu bahsettiğim durumların çoğu Bowlby´in bahsettiği anne figürü ile oldukça ilişkilidir. Gündelik hayatınızda size göre patolojik biri beklide travmatik bir çocukluk geçirdi, nereden bileceğiz? Eğer, Mesleki tecrübeniz mevcutsa, iyi bir gözlemciyseniz veya kalp gözünüz açıksa karşı tarafın geçmiş hayatı gözlerinizin önünden film şeridi gibi geçip anlayış gösterebilirsiniz. Bunu yapabiliriz, genetik kodlarımızda mevcut. Bowlby´nin bu eserinin altı çizilecek çok yeri var okumanızı öneririm.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?